Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Mayıs '08

 
Kategori
Futbol
 

G.Saraylı Dostlar ve Diğerleri

G.Saraylı Dostlar ve Diğerleri
 


“FENERBAHÇE’nin başlattığı çok aktivite diğer kulüpler tarafından da takip ediliyor. Fenerbahçe taraftarı, her türlü özel karşılaşmada mutlaka tribünlerde bir aktivite yapar. Buna özen gösterilir. En ince ayrıntısına kadar düşünülür. Güzel ve manalı bir fotoğraf çıkar ortaya. Dün, Fenerbahçeli taraftarların oturduğu kale arkasındaki G.Saraylı taraftarlar da bu derbi için bir organizasyon yapmışlar. Üstelik oldukça renkli bir karton gösterisi organize etmişler! Sadece renklerle ilgili biraz kafam karıştı. Sarı ve kırmızı kartonları anladım ama yeşil rengin sarı kırmızıyla aynı tribünde olmasını anlayamadım? Arada biraz da beyaz renkli kartonlar vardı. Meksika bayrağı desem sarı var o yüzden değil. G.Saray’ın renkleri desem o da değil, yeşilin ne işi var orada? Anlayamadık (28 Nisan 2008). Geçen hafta yazdığım bu yazıdan sonra iyi bir ders aldım. Türk halkının büyük bir kısmı (ben de dahil) "street fighter" oyununu ve bu oyunun grafiğini ne kadar bilir tartışılır. Sergilenen gösteri bu oyunu anlatıyormuş. Neyse benim değinmek istediğim şey, çeşitli kişilerin ortalığı ayağa kaldırdıkları o "ima" değildi. Bu nedenle çok samimiyetimle söylüyorum, Galatasaray’lı dostlarımızı bilmeden de olsa kırdıysam özür dilerim. Galatasaray yöneticisi arkadaşım Haldun Üstünel’i de arayarak bunları ona da söyledim. Ve ekledim; - Aynı şekilde ne olduğunu anlayamadığım bir tribün gösterisini görsem bunu Fenerbahçe için de yazardım. Bunun altında bir şey aramaya gerek yok. Ben her maç yazımda haftanın pankartı başlıklı bir köşe yapıyorum. Bunun nedeni tribünlerde başkalarını kırmamak şartıyla verilen güzel mesajları öne çıkarmak isteyişim. Bir hafta boyunca yorumları okudum. Meğer birileri, pişmiş aşa su katmak ve zihinleri bulandırmak için beni bekliyorlarmış. Yazımda hiç ima etmediğim halde bu yakıştırmayı yapanlar ve imada bulunduğumu düşünenler, aslında kendi zihinlerindekini ortaya döktüler. Bu imayı da bana atacakları çamur için cımbızla ortaya çıkardılar ve "hah şimdi elimize düştün" edasıyla kalemlerini ellerine aldılar. Türk spor medyasının etik ve objektif kalesini korumaya soyunmuş bu kişiler acaba futbolun görünmeyen yüzünde bildikleri ya da duydukları her şeyi yazabiliyorlar mı?” (Ercan Saatçi, “G.Saray’lı Dostlar ve Diğerleri”, Hürriyet Gazetesi, 5 Mayıs 2008).

Ercan Saatçi’yi 5 Mayıs 2008’de yazdığı bu yazının içindeki “özür dilerim” sözünden dolayı kutluyorum. Özür dilemek, bir erdemdir, onurdur, büyüklüktür. Bunu her insan yapamaz. Yapmak istese de yapamaz veya bilerek özür dilemez. Ok yaydan çıkmıştır geriye dönülmez ama bu yanlışın tek bir dönüşü vardır. O da “özür dilemek”. İnsanoğlu hata yapmazsa, zaten insan olmaz. Hata yapmak, doğadaki tüm canlılara ait bir özelliktir. Hata yapıldığının farkında olmak da ayrıca bir büyük erdem’dir. Çünkü yanlış kabul edilmiş demektir. Yanlışı yaptığını kabul eden birinin de özür dilemesinden başka yapacak bir şeyi yoktur. Böyle bir özür, karşı tarafta mutlaka kabul görmelidir. Bu özür dilenmesi, kabul edilmelidir.

Ercan Saatçi’nin bu özrü toplumda da kabul görmelidir. Galatasaray Spor Kulübü’nün resmî internet sayfasında, Ercan Saatçi’nin 28 Nisan 2008 günü yazdığı yazıya atfen yazılan yazı gibi, Galatasaray Spor Kulübü’nün resmî internet sayfasında yine bir başka yazıyla Ercan Saatçi’nin 5 Mayıs 2008 günü yazdığı yazıya atfen “bu özrün kabul edildiğiyle ilgili” bir yazı da mutlaka yazılmalıdır. Toplumu geren, taraflar arasında derin uçurumlar yaratan bir anlayışın üzeri bir daha açılmamak üzere kapatılmalıdır. Galatasaray Spor Kulübü böyle bir açıklamayı yapmazsa, sorumlu olur.

“Bu özür yazısının içinde, sadece ‘özür dilemek’ yoktur, yine küçük bazı mesajlar veriliyor” denilebilir. Ancak, böyle bir “kaşıma” aranmamalıdır. İşin içine başka şeyler sokulmak istenirse, pekâla sokulabilir.

Özür dilemenin bile çok açık ve direkt yapılamadığı bir toplumda, özür dilemenin insanı küçülttüğü veya yenilgiyi kabul ettiği anlaşılan bir kültür ortamında, özür dileyen insanların “yeke yek” bunu itiraf etmesini beklememeliyiz. Çünkü bizim toplum “yenildik ama ezilmedik” diyebilen bir toplumdur. Yenilgi, hepten kabul edilmez. Sonuç tabelasında “mağlubiyet” vardır, onun “ezilmişliği” veya “ezilmemişliği” ayrı bir başlık altında yazılmaz ki. Ama bizim toplumumuzda bu konuya ayrı bir parantez açılır.

“Yenildik ama ezilmedik”.

“Şerefli bir mağlubiyet aldık”.

“Gönüllerin şampiyonuyuz”.

Ercan Saatçi’nin “yazımda hiç ima etmediğim halde bu yakıştırmayı yapanlar” diye başlayan tümcesi dikkate alınacak olursa “çok satan bir gazetenin taraftar bir yazarı olarak eline kalem alan birinin de lâfın nereye gideceğini iyi hesaplaması gerekir” gibi bir sav da ortaya atılabilir. Eğer bir yanlış anlaşılma varsa, bu yanlış anlaşılmaya sebep olunmamalıdır. Suç yanlış anlayanlarda değil, yanlış anlaşılmaması için derdini iyi anlatamayanlarda aranmalıdır. Eğer "hah şimdi elimize düştün" diyenler varsa, “ellerine düşmek ortamının bir anda oluşmadığını” da kabul ederek, böyle bir düşüncenin toplumda oluşmaması için bir çabanın sarfedilip edilmediğinin ve geriye dönük olarak olaylara objektif bakılıp bakılmadığının da “hah şimdi elimize düştün” diyecek olanlara da yerleştirilmesi gerekir. Gerçi bu uğraş bugünün Türkiye’sinde çok boştur. Herkesin birer taraftar yazar olduğu gerçeği kabul edildiğinde, taraftar yazarların bunu başarması çok zordur. Çünkü taraftar okur, kendi sesini en iyi yansıtan veya adeta toplumda kendisinin bir temsilcisi olduğuna inandığı yazara sırtını dayamak zorundadır. Değilse, ne gazete satışı olur, ne de belli bir okur kitlesi oluşturulur.

“Ercan Saatçi; ‘Türk spor medyasının etik ve objektif kalesini korumaya soyunmuş bu kişiler acaba futbolun görünmeyen yüzünde bildikleri ya da duydukları her şeyi yazabiliyorlar mı?’ derken, kendisinin ‘objektif’ olduğunu mu, yoksa ‘zaten ben tarafım, buna niye şaşırıyorsunuz?’ mu demek istemiştir, anlaşılamamıştır” gibi bir sav da ortaya atılabilir. Yine bir yanlış anlaşılmaya meydan vermemek için, “özür yazısının” içinden “cımbızlama” yapılmamalıdır. Özür, özürdür ve dilenmiş gitmiştir. İşi kaşıdığımız zaman, Ercan Saatçi’nin kendisinin de dediği gibi “futbolun görünmeyen yüzünde bildiklerini ya da duyduklarını yazıp yazmadığını” da sorgulamak gerekir.

Ercan Saatçi bunu yapıyor mu?

Veya kim yapıyor, kaç kişi yapıyor da Ercan Saatçi de yapacak?




 
Toplam blog
: 135
: 1226
Kayıt tarihi
: 11.10.06
 
 

Ankara Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu Öğretim Üyesi. Spor Sosyolojisi, Popüler Kültü..