- Kategori
- Anılar
Geçmişe dair
Birkaç yıl önce bir gazetede, bir atın yolunun üzerinde, dışarı çıkmış ağaç köklerini gördüğünde ürktüğünü anlatan bir köşe yazısı okumuştum. Bu at, sonuç olarak, aynı ağaç köklerini her gördüğünde ürkmeye devam etmiş. Çiftçi toprağı kazmış, kökleri çıkarmış, yakmış ve yolu düzeltmiş. Ama at yirmi dört yıl boyunca o ağaç köklerinin olduğu o eski yerden her geçişinde ürkmeye hala devam etmiş. Aslında bu yazıda altı çizilmek istenen; atın asıl ürktüğü ağaç kökleri değil, onlarla ilgili anılarıdır, mesajıydı.
Atlar böyle davranırsa ya eşeklere ne demeli, dedim ve hemen çağımızın kolaylığından yararlandım, Gogol’u açtım.”Eşekler ve özellikleri” diye girdim ve istediğim bilgiye ulaştım. Aynen şöyle yazıyor: Eşeklerin inatçı olduğuna dair olumsuz inanç, aslında sahiplerinin bu hayvanların oldukça gelişmiş “KENDİNİ KORUMA” dürtülerini yanlış anlamalarından kaynaklanır. Bir eşeğe, zorlayarak ya da korkutarak, kendi yararına olmadığına inandığı bir işi yaptırmaya çalışmak oldukça zordur. Bu davranış, atlardakinin neredeyse tam tersidir, çünkü bir at, örneğin güvensiz bir zemin üzerinde yol alma konusunda eşeklere göre çok daha sorunsuz bir tavır çizer.
Bu; at, eşek muhabbeti de nereden çıktı demeyin. Bence çok önemli. Çünkü ben geçmişe dair yaşadıklarımı çok çabuk unutabiliyorum. O yüzden aynı hataları yapma riskim çok yüksek.”Aynı hataları yapıp farklı sonuç beklemek deliliktir.”diyor Einstein. Ben de atlar gibi demeyeceğim; çünkü bana yetmez, en az eşekler kadar bu “KENDİNİ KORUMA” yönteminden faydalanmak istiyorum. Bunun içinde anıları taze tutmaya istekliyim. Yolun yarısını çoktan geçtiğime göre biraz da yeni hatalar yapmaya zamanım kalsın istiyorum.
“Eşek Muhabbeti”denilince bir de gençliğimde annemin anlattığı fıkra gelir hep aklıma. Biz gençliğin havasıyla biraz aşk meşk konuşmaya başladık mı, bir de üstüne üstlük lafı iyice uzattık mı, bu fıkrayla birlikte annemin uyarısı gelirdi. Anımsadığım kadarıyla paylaşayım sizlerle.”Köyde bir karı-koca akşam olunca evlerine çekilirler. Bakarlar ki, varı yoğu bir oğulcukları da uyumuş, başlarlar dertleşmeye. Ortak dertleri oğlanı evermektir, ama nasıl? Bir sürü şey konuşurlar, çözüm ararlar dertlerine. En sonunda kadın emektar eşeklerini pazara götürüp satmayı önerir, kocası da “Bir çaresine bakarız .”der ve yatarlar. Meğerse oğlan uyumamış, bütün konuşulanları yan odadan duymuş. Ertesi akşam yine el ayak çekilince oğlan kulak kesilmiş, aynı muhabbeti duymak için. Saatler ilerlemiş, bakmış ki hiç konuyu açan yok, dayanamamış; kapıdan başını çıkarıp”Hadi ya dün akşamki gibi eşek eşek konuşsanız ya!”demiş.
Anacığım da bu sohbetlere doyum olmayacağını bu fıkrayla bize hatırlatır, ardından muhakkak yapılması gereken bir sorumluluğun altını çizerdi. Hoş şeylerdi. Eskiden her şeyin bir adabı varmış diyeceğim geldi. Fakat bugün de olduğunu biliyorum kendi adıma. Zaman zaman unutsam da, anımsamak adına bugün yaptığım gibi taze tutacağım anıları belleğimde. Onlar benim hazinelerim.