Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ekim '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Geçti dost kervanı

Okan: ... sonrasında da imkan olursa Kaleiçindeki eski Oscar sinemasının bulunduğu yere bi kent tiyatrosu kurmayı hayal ediyorum. Ortalama yirmi kişilik bir ekiple oradan sanat sayfalarını sallayacak projeler sahneleyebiliriz.

Özge: Ne tür oyunlar sahneleyeceksiniz peki?

Okan: Hiç canlandırılmamış oyunlar seçmeyi düşündüm. Özellikle fazla kültür kokmayan, gösterişsiz ama sıradışı oyunlar.

Özge: Oyunları kim yazacak peki, nasıl ödeyeceksiniz ki telifleri.

Okan: Yazılmış bir iki oyunum var zaten ama her türlü esere açık bir sahne olacağız.

Özge: Para? Rutin...

Okan: Öhüm... Eee... İnsan tekerleği bulmadan önce tekerleği bulma düşüncesini bulmuştur, buradan hareketle hayal etmek, düşünmek sonra da inanmak başarmanın yarısıdır diyebiliriz. Baktık hiç olmuyor kurarız bi sokak sahnesi gelen geçen seyreder, maksat sanat olsun.

Özge: Ayol sizi deli diye içeri atarlar.

Okan: Yok yok... Sen yanlış anladın hadiseyi.

...

Tuncay: Babacan naber... ne kaynatıyorsunuz iki saattir...

Okan: Gel hacı gel... Ben de Özge’ye kent tiyatrosu projemizi anlatıyordum.

Tuncay: Özge de pek anlar ya bu işlerden. Bari şu eve bi yardım kutusu koyalım gelen giden senin yirmi senedir bir tanesi bile gerçekleşmeyen salak projelerin için bozukluk atsın kutuya.

Okan: Dalga geçmesene oğlum, şurada oturduk misafirimize meramımızı anlatıyoruz, hadiseyi olur olmaz yerlere çekme.

Tuncay: Özgecan bu Okan hep böyledir. Bitmez bu adamın gereksiz projeleri. Nerede olmayacak iş var ellerini havaya açıp duaya başlar. Sonuçta da böyle sap gibi eli göbeğinde oturup kalır işte. Aha aynen bu şekil...

Okan: Senden ala sap mı olur lan dallamanın sponsoru, bozma asabımı hatun kişisinin yanında. ... Neyse özge sen bakma bu şabana, yine içmiştir o asortik mayalı içkileri, saçma sapan konuşuyor... Ne diyordum... Öhüm! sanat, önündeki engelleri aşıp özgür bir dünyayı ve ...

Tuncay: ‘... Olabildiğince muhalifliği temsil ediyorsa sanattır, işbirlikçi sanat olmaz.’ Diyeceksin değil mi? biliyorum abi ezberledim bu adamın taktiklerini ben, Özge hazır ol birazdan da ‘eskiden buralar portakal bahçesiydi’ muhabbeti başlayacak. İşte ‘kör Enver, Kaşlı İbrahim, teneke kemancısı, saçlıkuyu anıları falan.’

Özge: Çocuklar doğrusunu söylemek gerekirse ben hiçbir şey anlamıyorum konuştuklarınızdan, hem siz ne biçim kan kardeşsiniz allasen. Birbirinizin gözlerinizi oymadığınız kaldı.

Tuncay: Yok canım... Şaka yapıyorum ben. Okan’la biz birbirimize kızamayız, değil mi babacan, yanlış mıyım? Yalnız Okan sen iyice kilo aldın be hafız valla bak sataşmaya korkar oldum sana mübarek koçbaşı gibi göbek yaptın anasını satayım.

Okan: Tuncay bu mevzuu sonra konuşuruz be hafız, hadi sen Işıklar caddesine doğru şöyle bi dolaş gel. Ben sonra şey edecem seni, yani şartlar olgunlaştığı zaman oturup konuşacağız demek istiyorum.

Tuncay: Boş ver abi sen bu tiyatro projesini. Benim Kaleiçinde atadan kalma otuz kırk varisli bi ev var. Diyorum ki gidelim oraya güzel bi balıkçı meyhanesi konduralım, üstünü de kaplarız böyle ağlarla falan, fiyatları ucuz tutup müziği de kendimiz yaptık mıydı cillop gibi olur. Nasıl özge? Benim projem daha mantıklı değil mi?

Özge: Valla ben anlamam ki bu işlerden, yine de insan bildiği, meslek edindiği işi yapmalı ve hayatını öyle devam ettirmeli diye düşünüyorum.

Okan: Valla gızım bu Tuncay’ın bildiği tek meslek denyoluktur. Gerçi hakkını vermek lazım eskiden biraz klarnet falan çalardı ama şimdi onu da beceremiyor tırt yani bu adam, tabansız, tıfıl...

Özge: Ay sahi Tuncay biraz klarnet çalar mısın bana, ben çok severim klarnetin sesini ...

Tuncay: Lafı mı olur Özgecim. Hemen en güzel ezgilerimi senin için üflüyorum, bekle iki dakika, getireyim sazımı.

Okan: Gitar vardı işte Özge... Çalıyürdük...

Özge: Aman hep gitar hep gitar, baydı artık...

Okan: Niye baysın canım ne güzel alet işte, altı teli var, bir sürü perdesi var... Hiç bıkarmıymış insan, ne yapacaksın klarneti düttürü düttürü...

Tuncay: Eveeet... işte geldim. Size Yeditepe İstanbul dizisinin müziklerinden bir derleme sunayım, Okan istersen sen de gitarla eşlik edebilirsin.

Okan: Amatörlerle çalmıyorum be hafız. Ruhum kaldırmıyor gerginleşiyorum...

Tuncay: Füüüü.... fürülürü füüüü...

Okan: Tuncay şu gırnatayı kulağımdan çek başlayacam sanatına şimdi, ne lan bu havalı korna gibi.

Tuncay: Düüütt... düüüüüt....düüüüüt... Kıskanma oğlum, hadise budur işte. Doğanın bana bağışladığı oksijeni doğaya sanat olarak geri veriyorum.

Okan: İyi de hacan şunu kulağıma üfleme yoksa mahrum kalacaksın o oksijenden.

Tuncay: Dattiri... Duttüriii... Dittiri....

Okan: Ulan oğlum ne pis sarhoş oldun sen bugün be. Gel lan buraya, çok oldun artık sen...

Özge: Yapmayın çocuklar yakışıyor mu size... Ay Tuncay bıraksana adamın kafasını, Okan dur...

(Sabah)

Okan: Oy oy...

Tuncay: oy anam oy... Babacan aspirin gibi bi şey var mıydı evde be. Sanırsın kafamın içinde filler gazi koşusu için start almış.

Okan: Bana babacan deme oğlum ben senin babacanın falan değilim. Özge nereye gitti?

Tuncay: Ara odadaki kanepede uyumuş hatun. Babac... Biraderim senin ensen kötü olmuş yalnız inat etme de şu merhemden sürelim biraz, işinden gücünden kalma.

Okan: Aptal herif gece kafama klarneti vuran babam mıydı. Neymiş efendim ‘doğadan aldığı oksijeni sanat olarak geri veriyormuş...’ o oksijeni neye harcadığın belli işte. Bi de gelmiş sabah sabah merhamet ayaklarına yatıyor. Oyy. Ulan benim ayağıma ne olmuş? Yahu Tuncay insan insana vileda sapıyla girişir mi be! delikanlılık bu mu anasını satayım. Şuna bak ne .ok yiyeceğim ben bu ayakla, soranlara ne diyeceğim...

Tuncay: Hafız kusura bakma be, ne bileyim böyle olacağını. Yalnız Okan sabah uyandım yatağın her tarafı kan olmuş ama baktım hiçbir yerimde bir şey yok acaba iç kanama mı geçirdim lan?

Okan: Ehe eh... Ulan türüt aynaya baksana sen, ağzının yerinde burnun, burnunun yerinde kulağın var, hala iç kanamadan bahsediyorsun. Boşuna mı seyrettik o kadar olimpiyat müsabakasını. Oh olmuş ama tesadüfen de olsa iyi vurmuşum. Kalk bi eczaneye gidelim bari... Başımın belası. Hayatımda senin kankalığın olmasa şu an yepyeni bi ilişkiye başlamış olarak uyanacak ve hevesle aşk şiirleri yazacaktım. Ama nerede anasını satayım.

Tuncay: Kusura bakma be oğlum, uğurdur böyle ufak tefek kavgalar. Hadi özel bi polikliniğe gidelim istersen para var bende.

Okan: O parayı ruh tedavinde harca sen... Vay Özgecim günaydın, kusura bakma dün akşam aksiyonun içine düşüverdin bi anda ama bizim ev böyledir işte ne zaman ne olacağı hiç belli olmaz.

Özge: Ben gidiyorum kendi evime. Sizi anlamam gerçekten mümkün değil çocuklar. Gerçekten şu an ne düşüneceğimi ne söyleyeceğimi bilmiyorum.

Okan: Şarkı söyle o zaman. Tuncay getir lan gitarla klarneti...

Tuncay: ...?

Okan: Durmasana babacan, doğadan aldığın oksijeni boşa harcıyorsun bak.

Özge: Ay saçmalamayın... Gidiyorum ben.

Okan: Ver abi gitarımı. ‘Metrisin önünde durdum, hasretin yerlere vurdum...’

Tuncay: ‘Ben dağlarda uçan kuştum, kanatlarımdan vuruldum’

Okan: ‘Yıllar var ki yorgunum ben, gökyüzüne vurgunum ben ’

Tuncay: ‘Mahpuslarda durgunum ben, durgunum ben’

Biri gider biri gelir be abi...

Okan Ünver

 
Toplam blog
: 104
: 489
Kayıt tarihi
: 06.03.08
 
 

1978 doğumlu Antalyalı bir müzisyenim, devamını ben de bilmiyorum..