Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

27 Ağustos '07

 
Kategori
Haber
 

Geldiğiniz delikten püskürtülürsünüz...

Yıl 1998 veya 1999…

Hakkâri’de akşam bir dostun evinde oturuyoruz. Televizyon’da haberleri izledikten sonra, bu kez “Med” TV’yi açtılar. Orada da haberleri “Türkçe” veriyordu.

Verdikleri haberleri ilgi ile izlerken, sürekli de tebessüm ediyordum. Çünkü biliyordum ki verdikleri haberlerin “Aslı” o şekilde değildi. Tamamen propaganda amaçlı haberler veriliyor ve yapılan saldırlar “Kazanç” olarak gösteriliyordu.

Haberler bittikten sonra oturanlardan biri:

- Abi… Dikkat ettim, haberleri izlerken hep gülümsedin. Niye?

- Sen niye olduğunu bilmiyor musun? Sen de ben de biliyoruz ki, bu haberlerin “Gerçek” ile hiçbir ilgisi yok. Tamamen saptırma ve propagandaya yönelik. O nedenle de “Dur bakalım n’olcak sonu” diyerek ve gülümsemelerle baktım…

Tabi konuşmanın bu aşamasından sonra, tartışma “Siyasi” boyuta döndü ve ben de alabildiğince siyasetin içine girdim ve başladık inatlaşmaya ve takışmaya…

Bir bölümünde, oturanlardan ve zaman zaman söze karışanların ikisini göstererek:

- Bakın… Bu arkadaşlarınız, şimdi bizimle oturuyorlar. Siz de biliyorsunuz ve ben de biliyorum ki, biraz sonra kalkıp PKK ile irtibat kuracaklar.

İtirazlar rağmen, tespitim doğru olduğunu savundum. Net olarak biliyordum ki, o kişiler PKK ve yandaşlarının iki elemanı idi. Zaten ilgili makamların da takibi altındaydılar.

Daha sonra tartışma “Haklar” ve “Anayasa” konusuna gelince, onlara şöyle bir şey söyledim.

- Gelin, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 1, 2, 3 ve 4 üncü maddeleri üzerine hepimiz kalıbımızı basalım. Bu maddelerin “Değişmez” olmasını ve anayasanın içeriğinde de bunların korunması gerektiğini kabul edelim. Ondan sonraki maddeler üzerinde sonuna kadar tartışır, nasıl olsa bir noktada buluşuruz.

Tabi bana cevap, “Olmaz”ın anlatımı idi…

Aradan ne geçti…

Sekiz bilemediniz dokuz yıl geçti… Görünen o ki, halen “Fikir” olarak da “Zikir” olarak da değişen bir şey yok ortada…

Bu gün (26.08.2007) televizyondaki haberlerde izlediğimiz kadarıyla, DTP Mardin Milletvekili Emine Ayna da ekim ayında başlayacak yeni yasama döneminde görüşülecek ilk konunun anayasa değişikliği paketi olacağını hatırlatarak, “Üniformalı bir anayasa istemiyoruz. Biz sivil bir anayasadan yanayız. Özellikle anayasanın 4'üncü maddesi değiştirilmesi gerekli. Herkes inancını, düşüncesini özgürce söyleyebilmeli. Bu anayasayı insanlar yapıyor. Süreç değişiyor ama anayasa değiştirilemiyor. Buna karşı duracağız”

Aynı toplantıda (Her zaman olduğu gibi Türk bayrağı yok, istiklal marşı da çalınmamış) DTP Genel Başkanvekili Selma Irmak, Meclis'e girmelerini, Kürt kimliğini temsil açısından Türk demokrasisine bir hediye olarak nitelendiriyor. Irmak, daha sonra şunları söylüyor: “Bize ‘Uslu çocuk olun’ diyorlar, ama kesinlikle Meclis'in uslu çocuğu olmayacağız. Biz, Meclis'in onurlu çocukları olacağız. Bu halkın istekleri doğrultusunda siyaset yapacağız. Bu fırsatı en iyi şekilde değerlendireceğiz. Duvara açtığımız gediğin daha sonra da oluk olmasını sağlayacağız. Bıçak sırtı bir görevimiz var. Bizi kimse yok saymaya çalışmasın.”

Amaçları, aleni şekilde Türkiye’nin bölünmesi ve kendi yönetimlerini kurma yolunda, açtıklarını sandıkları deliği genişleterek geçebileceklerini düşünmeye devam ediyorlar ve edecekler de…

Bu vesile ile de, meclisin açılmasından önce ve sırasında “İyi niyetli yaklaşım” görüntülerin de ne kadar sahte olduğunu ortaya koymuş olmaktadırlar.

Üzüntüm o ki, bu davranışları ile ülkede bir yerlere varacaklarına inanmış olmalarıdır.

Evet, belki de bir “Delik” açıldı ve o delikten başka tarafa geçmelerine olanak sağlandı. Kabul ama daha fazlasını ummak kadar safdillik nasıl yapıyorlar, işte orasını anlamakta zorluk çekiyorum.

Gerekirse, kendilerini geldikleri delikten geri gönderme gücümüzün de var olduğunu bilmeleri gerekir.

Peki, bunu kim bildirecek?

Elimize silah alıp sokağa mı döküleceğiz.

Elbette ki hayır. Öyle bir anlayışımız yok ve bu anlayışa da şiddetle karşı çıkarız. En azından bütün çareleri denemedikçe…

Ama onlara bildirecek makam, TBMM içinde ağırlığı olan, iktidar olan kim ise o bildirecek. Ve bunu da en kısa zamanda ve iş işten geçmeden yapmaları gerekir.

Bu işte “dur, şimdi geliyorum” demekle bir başarı sağlamak ve bu gidişatın önünü kesmek mümkün değildir.

Ha… Bir de “Meclisin uslu çocuğu olmayacağız” gibi bir laf etmişler. Uslu durmayanların sonunu daha önce görmemişler mi ki?

İlgili ve yetkililer…

Duyurulur…

 
Toplam blog
: 1104
: 918
Kayıt tarihi
: 28.01.07
 
 

Emekliyim ama “Tekaüt” değilim. 1961 yılından beri değişik “Anadolu” gazetelerinde yazdım. 1984-8..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara