Gezi'nin 1. yıl dönümü...

Hep derim ya tarih dersini hiç sevemedim diye, en büyük nedeni ezber olmasıydı elbet, yani ne mantık var ne de ortaya konulacak kişisel beceri; ancak bir nedeni de şuydu sanıyorum: Bilmem ne savaşı kazanıldı! Ne savaşı? Bilmem nereye göz koymuşuz da orayı fethetmişiz falan!...

Bilmem ne kadar zaman sonra da bilmemkimler bizim toprakları fethetmişler filan...

"Savaş" denilince o çocuk aklımla dahi ölüler geldi hep gözümün önüne; ölenlerin çocuklarına gitti aklım...

Ne bilmek istedim, aslında, ne de ezberlemek; anlamamın mümkün olmadığı bir konuydu: Barış güzel bir şeyken neden savaşıp duruyorlardı?

******

Aslında var ya; kazanan hangi taraf olursa olsun, ölüyorlardı yaa!..

******

Tarihi sevmememin bir nedeni de tam da buydu aslında: Bilmem ne tarihinde bilmem kimler savaşmışlar, bilmem kimler kazanmışlar; kaç ölü veildi o savaşlarda, efendime söyleyeyim, şahlar, padişahlar şanlarına şan katacaklar diye milyonlarca genç adam ne uğruna öldü gitti? Arkasında kaç sevenini bıraktı; kaç genç kız, kaç genç ana, kaç çocuk karşılığı alındı-verildi o yerler?

Bizden ya da karşıdan olsun, ne fark eder?

******

Sanıyorum şu yazacaklarım tarihi sevmememin bir nedenidir de aynı zamanda: Altı-üstü yanlızca bir yıl geçmiş üstünden; tarih açısından bakarsak henüz dün bile değil.

Başbakan ısrarla "yeri değiştirilecek 12 ağaç için" derken gençleri algı eksikliği ve kontrolsüz tavrırları nedeniyle eleştiriken bir de bonus olarak dış mihrakların güdümleriyle hareket ettiklerini beyan edip, hükümete yönelik "Darbe girişimi" amacı taşıdıklarını ısrarla ifade ediyor ya Gezi olayları için, aslının ne olduğunu biliyoruz. 

Gezi Parkı yerine Topçu kışlası yapılacaktı, sonradan AVM yapılmasına karar verildi. Çevreci gençler karşı çıktı. Ciddiye alınmadılar, elbette!

Gezi Parkı içinde ağaç nöbeti tutmaya başladılar ki sabahın köründe çadırları yıkıldı.  Sonrası malum; başbakan "Saldırın!" dedi, saldırdılar!... 

Saldıran polisler kafa-göz yardılar; başbakan tebrik etmekle kalmayıp, taltif etti!

(Aradan yedi ay geçti, aynı başbakan aynı polisler için nefret kustu; zira bu kez namlunun ucu kendilerine donunacaktı neredeyse ki zamanında müdahale edip bertaraf ettiler!)

******

Şimdi, en merak ettiğim şey şu: Tarih "Gezi Olayları"nı başbakanın lanse ettiği gibi mi yazar, yoksa gerçeği gibi mi?

******

Tarih "Gerçeği" yazacaksa,yaşarken, neden gerçeği söyleyenler acı çekiyorlar? İşlerinden atılmaları isteniliyor, hedef gösteriliyorlar? Hem de başbakan tarafından?

******

Nereden bilebiliyoruz tarihin gerçeği yazacağını?

Yıllar sonra bu konuda yazılmış tüm metinleri okuyan bir çılgın çıkarsa medya en büyük danışmanı olacaktır. Manşetler en çok yol gösteren olacaktır.

Manşetlerde en çok ne var?

Doğru ya da yanlış; manşetler "Gezi Parkı" olayını nasıl yorumluyor?

Videolarda adı nasıl geçiyor?

Bilmem kaç gazetenin bilmem kaçı yandaşsa, bilmem kaç tv kanalı yanlı yayın yapıyorsa ileride en çok baz alınacak olan çoğunluk olacaktır, muhtemelen, ve tarihte "Gezi Parkı" için "Hükümeti devirmeye yönelik, bazı dış mihrakların yurt içindeki gençlerin kendilerine destek sağlaması sonucunda oluşan, amaçlı-programlı bir isyan" olarak yerini bulacaktır! 

Neden dersek; kaç yayın organı gerçeği ne kadar yazabiliyor, tartışabiliyor?

Şu an dahi yüzde elli gibi bir oran başbakanın dediğine inanıyorsa, yüz yıllar sonra hangi araştırmacı hangi gerçeği ortaya çıkartacak sanıyoruz?

******

Tarih kitaplarında "Halk istememişti savaşmayı ama zorlandılar" diye bir satır olsaydı; onca yaşam alanı varken neden yeni topraklar fethediyoruz diyen birilerinden söz edilmiş olsaydı, kimbilir, belki tarih dersi bir nebze de olsa ilgimi çekebilirdi...

Ama yoktu!

Çoğunluk içinde kalan azınlık olarak bu yazı da tarih babında hiç bir değer taşımayacaktır...

Eeee, ben boşuna sevmiyor değilim tarihi!

Henüz birinci yılında dahi doğru algılanamayan, doğru algılanmak istenmeyip de yalan-dolana bulanan bir gerçek ört-bas edilip, çarpıtıldıktan sonra tarih mi doğrusunu yazacak?

İzninizle, gülerim ben buna!