Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Kasım '18

 
Kategori
Deneme
 

Gün Sonu Düşlerimdesin Ömre Adanmış Varlığınla 3

Gün Sonu Düşlerimdesin Ömre Adanmış Varlığınla 3
 

İzmir-Çandarlı-


Penceresi aralık camından geceye baktığım, konaklama yerinde gecenin geçi…

Karanlığın yoğunlaştığı bu anlarda, dalga sesi ile birlikte, nemin ulaştığı odama, denizin tuz kokusuna karışmış yosun kokusunu andıran tarifsiz bir nem içindeyim…

Garipsenecek bir yaşam zamanın içine, öncelikle hasret ve geçmişe dair öfkenin hakim olduğu zaman kesitinin gizemi ve uzaktan ulaşan kurbağa sesleri ile bir akar suyun yanı başındayım her halde…

Genzimde çam kokusu ile balık kokusunun karışımının hakim olduğu bir yanma hissi.
Korkuyorum, için için içime doluşan düşüncelerin, belirsizliğinden…

Çok garip, canımı sıkan rüzgârın geliş yönünü belirleyemediğim bir yalnızlık boşluğu.
Rüzgârın esme yönü onu tanımamı sağlayacaktı…
Koyu bir kahve içme boşluğu var acılanma hislerimi karartan…

Kaybedişler ve ardına gizlenen özlem duygularının belirsizliği onca geçmişin gürültüsü uğulduyor sanki beynimde…

Kaç yıl önce kiminle buraya geldiğimin önemi yok, sadece yaz gecelerimin boşluğunu dolduran katmer kokularının arasında bir avuntu içindeyim.

Sık sık çalan telefonuma numaraya bakmadan cevap vermemem zaman zaman beni düşüncelerimden koparıyor…
Kendimi tekerlekleri patinaj yapan bir arabanın içinde hissetmeme sebep karmaşık düşlerden kopma çabası içinde oluşumdandır diyorum kendi kendime…

Kulağımda uğuldayan ismimi tekrar tekrar söyleyen sesin tınısına kapılıyor tüm benliğimdeki duyular…
Kendime teselli verircesine “özlemek yok” o duygu ile nefes almanın gerekli olmadığını tekrarlıyorum yarı bilinçsiz olarak…

Ve “umut yarın her şeye rağmen, her şeyden güzel olacak,” diyorum…

Birden Sarı Kızın bana seslenişi aklıma düşüyor, yıllardır özlediğim ve saygı duyduğum bir ses ile gülümsüyorum…

Ve telefona düşen mesaja bakıyorum, “hiç özlediğini düşündüğün oluyor mu” sorusu ile, soru işareti ile biten yazılım sonunda gönderen kısmına bakıyorum, kendi kayıtlarımda “özlenen” isim yazmışım…

“Özlenen” ne kadar umut vaat eden kelime ve içi hiçbir zaman boşaltılamamış, insana umut aktive eden bu kelimenin ardındaki ismi düşlüyorum, “gülenim” derken, “gülenim” yıllarca hep onu “gülenim” diye düşlemişim kendimde ve telimde ona ait birçok gelen mesajım vardı, yıllarla anılan zaman içinde…

“Özlenen ve gülenim” iki kelimelik sahiplenme duygusunu haykıran isim sahibine ait bitimsiz saygı ve sevgi, ifade ederken ruhumdaki gizlimi, hep düşünürüm   sevgi mi saygı mı öncülük eder ruhsal düşlere?

Telefonumun mesajlarına tekrar baktım, o mesaj eski tarihli bir mesajmış, yeni mesajı buldum, tarih belirtisi ile bir ürün reklamı mesajı imiş… Ve yine yanılgılı istek duygumun açığa çıktığı anlar…

Gecenin daha da geçi ve bir yanılgı üzüntüsünün bedensel kırıklığı…

Kaç zaman oldu özlenen veya gülen ile irtibatımız kesilmişti. Şu an sebebini de bilmiyorum ama içimdeki yeri saygı ve sevgi köprüsündeki sınırları zorluyor…

Saygının ve sevginin birbiri ile kilitlenmiş bu duygunun varlığının bu güne hüküm sürmesi ve bu yalnızlık köprüsündeki yürüyüşüme eşlik etmesi, içimde duran bir huzur ve uykuya yönelen bir iç rahatlığı ile geceye gözlerimi kısarak düşüncelerden kopuşarak sadece dilime bu gece dolanan “gülenim” kelimesinin beklenen kelimesi ile köprü oluşturması uykuma gecenin huşu dolu düşüncelerini doluşturuyor…

Evet “gülenim” saygınlığın bu karakterinden dolayı sana her zaman dediğim gibi yaşamımın son suskunluğuna ulaşacak…

Seni ve beni ne kadar riyasız sevdiğimizi yalnızca sen bilirsin. Bazen birinin uğruna hasreti göze almak, şüphesiz o sevgiden öne çıkar, benim sevgim acıya çıksa da, uğruna çok şeyi feda edebileceğim, biri için sevgimizi küllendirmişlik çok önemli bir hareket miydi ki, hâlâ bu kararsızlık içinde yaşamak yerine evet demeyi seçmiştim…

Boş ver gülenim, beklenenim sen, hâlâ beklendiğini biliyorsun ya bunun için de bir gözyaşı dökmenin bir anlamı olmayacağını demiştim sana.

Kaç yıl oldu sevgili, bu bekleme zamanının başladığı o günden yani son defa görüşmemizden bu yana?      
Kaç yıl, kaç uykusuz gece, kaç kez hıçkırıklarımızı zapt etmek için, ağzımızı tıka basa kapadık?

Bazen feda edilecek bir insan için ölçüsü olmayan şiddetle geçecek zamana bile göğüs gerip, feda ettiğimizin değeri hep özleriz…

Zaman ikimizi de feda ettiğimiz amaç uğruna yaşadığımız, onca sıkıntıyı biz haketmiştik yeter ki feda edilen her şey feda ettiğimize değsin…

Zaman zaman seni özlüyorum, özlediğim çoğu zamanlarda kararsız ve tutarsız yaşamım oluyor, her özlenenim dediğim anda tıkanan boğazım açılmak üzere olan ağzıma kaçak gözyaşlarımmı silme hazırlığı ile bir elimle ağzımı,diğer elimle gözlerimi silerken, uğultulu bir sesle “gülenim “ mırıldanmaya çalışıyorum…

Yıllarımı uğruna feda ettiğim insanın saygın anısına bu gece gün doğumuna yakın gözlerimden akan gözyaşlarımı silmiyorum artık…   

Sadece bir korku, dünlerin yarınlara sarkan korkusuna…
Bir başı boşluk, bir unutulmuşluk, hissi,

Ardı arkası bulunmayan soruların cevapsız kalışı, sadece yaşamın sahipsiz zamanlarının, bertaraf edilemeyen kâbusları ile baş edilemez zamanların, yaşanması ve geçmişin huzur eksikliklerinin bu günlere sarkması ile tekrar yalnızlaşma korkuları ile nefes alma darlıklarıydı sonuna sarkan acınılası kıvranışları…

Yaşamıma giren çözümsüzlüklerdi hayatımı durmayasıya zora sokan…

Belki de bunların tümü adlandırılmamış düş kurmalardı ki yaşamın içindeki dağılmalarıma sebep olmakla tüm zamanlardaki nefes almaları zora sokmuştu.

Her ne kadar verdiğim uğraşlar sonundaydı bir kısım sorunların giderilmesi ile kolaylaşan bir kısım olayları yaşamak belki de arada bir rahat nefes almalarımı sağlıyordu…

Unutmak ile düşlemek arasındaki köprüydü aslında zor yaşamın değişmez sebepleri…

Boşa geçen birçok yılın kararsızlık olguları idi mücadelemin zorlaşmasına sebep…

Ama bitmeyen bir düş ve dayanma gücü idi umut…

Sevgi ve sadakatti yaşamın güç kaynağı ve ben var olmaya çalıştıkça bu ikilem içindeydi tüm güç kaynağım…

Umut içinde barındıran tüm kuralları ile yaşamımla hüküm sürüyordu…
Kaybedilen birçok değerlerime rağmen bende var olan güçtü, umut…

Güneşin ilk ışıkları tepelerde sivrilen kayalıkları sıyırarak aşağılara doğru inen gölgeler arkada bıraktıklarını düşünmeksizin yarının umutlarını zorluyordu…

Mustafa yılmaz

 
Toplam blog
: 53
: 110
Kayıt tarihi
: 21.10.11
 
 

Hayat mı hırçındı yoksa yazı mı? ..