Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Haziran '14

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Haber deyip geçme

Haber deyip geçme
 

Çok mu iyimsersin.

Bunu hayatında bir sorun olarak görüp(!) düzeltmek mi istiyorsun?

Korkma.Tedavisi oldukça basit ve kolay.

Elinde vardir akıllı telefon yada bilgisayar.

Hemen giriyorsun herhangi bir haber sitesine.Sonra başla üçüncü sayfa haberleri okumaya.

"Bunda ne var ki yahu" der gibisin.

Dur ben sana hatırlaman için seçtiğim birkaç haber örneği vereyim:

Adam karısını bıçakla delik deşik etti.

Cinnet geçiren adam evdeki herkesi öldürdükten sonra kendisini de öldürdü.

Yüklü mirasa konabilmek için anasını, babasını kesti.

Yetmedi mi? Peki şu nasıl?

Kızını taciz eden kocasını öldürdü.

İstersen bir de şu habere bak:

Çocuğa taciz ettikten sonra öldürdü.

Canınızı sıkmaya bu kadarı yeter herhalde.

Önceleri bu tip haberler nadir görüldügü için dikkatleri üzerine çeker ve okunurdu. Peki ya şimdi?

Artık o kadar çok görülmeye başlandı ki neredeyse sıradanlaştı.

Sadece yerel haberlerde bile çokça görmek mümkün.

Aslında fark edemediğimiz bir şey var. Haberi okurken farkında olmadan sinirlenir hatta hakimden önce hükmü biz vermişizdir bile. Kimi aynı vahşeti öldürene de yapılmasını ister. (*)Kimimiz: "Bunun gibileri ibreti alem olsun diye herkesin gözü önünde asacaksın" der.Kimi en az müebbet hapsini ister.Verdiğimiz Bu hükümler hem kişiliğimizin hem de bizim habere ne kadar sinirlendiğimizin derecesini gösterir.

Keşke sadece anlık sinirimiz bozulsaydı. Maalesef ki bu tip haberlerin etkisi kişiliğimizden tutun da bizden sonraki gelecek nesilleri bile etkiler. Örneğin hiç tanımadığımız ya da yeni tanıştığımız birine: "Acaba bu da benzer şeyler yapabilirmi ki? Biraz klasik olacak ama "kolama ilaç katar mı ki, sinirlenince nasıl olur acaba1 Ve böyle devam edip gider. Aslında böyle düşünmekte haklıyızda. Çünkü artık sık karşılaşıyoruz. İnsanın alnında yazmıyor ya "Benden herşeyi bekle" diye. Ama işin aslı öyle değil işte. İyimserliğimizi, güvenimizi ve birlikteliğimizi kaybediyoruz. Ve bunu gelecek nesillere de aktarıyoruz.

Hiç unutmam çocukken babam bizi sıkı sıkı tembihlerdi. "sakın birinden bir şey alıp yemeyin" der ve tam sezercik filminde sezerciğin kaçırılıp zorla dilendirilme sahnesinde babam bize: "Bak eğer dediklerimizi dikkate almazsanız sonunuz böyle olur" diye filmden örnek verip bizi korkutarak uyarırdı. Başımıza öyle bir şey gelmemişti. Ama hala o uyarıların izlerini taşırım ben.

Şimdi bu duruma birazda kendi açımızdan bakalım. Marketten açlığımı yatıştırmak için aldığım çikolata ve buna benzer birkaç ürün almak üzereydim ki beni gören küçük çocuğu fark ettim. Onunda canı çekmiştir diye bir tane de ona çikolata uzattım. Endişeyle bana ve çikolataya baktı ve almadı çikolatayı. Oysa çikolatayı çok istediğini az çok tahmin ediyordum. Tabi bana potansiyel bir suçlu gözüyle baktı. Biraz zoruma gitsede hak verdim ailesine. Çünkü aynı eğitimi almıştık. Bende bu düşünceler geçerken dışarıdan ekmeği alan babası içeri çocuğunun yanına geldi. Tam da ben çikolatayı uzatmışken... Babası bana gülümsedi ve çocuğa " Hadi al bakalım çikolatayı" dedikten sonra aldı çikolatayı. Bana çikolata için teşekkür edip gittiler.

Demek ki çocukluktan başlıyor güvensizliğimiz. Sonra en yakın arkadaşımız tarafından gördüğümüz ihanet, sevgilinin aldatması ve buna benzer bir sürü kötülük başımıza geldiği yetmezmiş gibi bir de bu haberler etkiler insanlara olan güvenimizi. Ve insanlara olan güvenimiz giderek azalır, azalır, azalır...

Belki ileride çevremizdeki iyi insanların sayısı o kadar azalacak ki bir elimizin parmakların sayısını geçmeyecek. İnşallah yanılıyorumdur. Ama yine de korkuyorum. Herhalde yakında selam bile vermeyeceğiz birbirimize. Görmemezlikten gelip kaçacağız. Kaçıyoruz ama nereye... Evet asıl sorun bu. Nereye götürecek bu endişe bizi? Yalnızlığa mı...

 
Toplam blog
: 7
: 181
Kayıt tarihi
: 08.04.14
 
 

Selçuk Üniv. Elektronik Anadolu Üniv. Kamu yönetimi ..