- Kategori
- Ben Bildiriyorum
Hapishane evrensel değil

Yaklaşık 60 kişinin katıldığı toplantı ilgi ile izlendi
Osmanlıda hapishane üzerine çalışmaları olan tarihçi Gültekin Yıldız hapishanenin ne çok eski tarihlere giden bir kurum olduğunu, ne de modern çağlara kadar evrensel olmadığını belirtti.
Kolektif/Ego Grubunun söyleşilerinin bu seferki konuğu Tarihçi Gültekin Yıldızdı. 9 Aralık Pazar Günü Galatasaray’da bulunan Tarih ve Toplum Bilimleri Enstitüsünde gerçekleşen söyleşide Gültekin Yıldız hem genel olarak Hapishane’nin doğuşunu hem de Osmanlı coğrafyasında Hapishanenin ortaya çıkışını anlattı.
Sözlerine hapishanenin ne tarihte çok eskilere kadar giden bir tarihsel zamanın ürün olmadığını, ne de modern çağlara kadar evrensel bir netlik taşımdadığını söyleyerek başlayan Gültekin Yıldız, hapishanenin belli bir döneme ve belli bir coğrafyaya özgü olarak ortaya çıktığına dikkat çekti. Hapishanenin Osmanlı coğrafyasında bir yandan yabancı devletlerin kuşatması ve bu kuşatmanın devletin kendi tebası üzerindeki egemenliğinin kesintiye uğrama tehlikesi ile başladığını belirtti. Bu nedenle Osmanlıda hapishanenin batıda olduğu gibi kişileri dönüştürme olarak değil, daha çok suç işleyenleri toplumdan tecrit etme mantığı ile yerleştiğini kaydetti.
Batı Modernleşmesinin Hıristiyan arkaplanına dikkat çeken Yıldız, modernleşmenin önce Katolik Hıristiyanlığın insanın doğuştan günahkâr olması öğretisine itiraz olarak başladığını, ancak Protestanlaşma sürecinde rahiplere özgü olan kendi iç dünyasını dönüştürme fikrinin toplumun geneline yaygınlaştığını, Hapishanenin bu amaçla suç işleyen bireyin kendi iç dünyasında dönüşüme uğrayarak topluma kazandırılması mantığı ile doğduğunu anlattı. Ancak bu düşüncenin zaman içinde dönüşüme uğrayarak suçlunun toplumdan tecrit edilmesi gereken biri haline geldiğini ifade etti.
Osmanlı Hapishanenin Ruhunu İçselleştirmedi
Hapishanenin total bir kurum olarak hapse düşen kişinin kendi vicdanı ile hesaplaşarak pişmanlık getirmesini ve hapishaneden adeta yeniden doğmuş olarak çıkmasını amaçlayan bir kurum olarak doğduğunu ifade eden Gültekin Yıldız, ancak Osmanlıda ortaya çıkan Hapishanenin hiçbir zaman bu mantığa sahip olmadığını, hapishanenin başlangıçta topluma bir medenileşme, bir olumlu gelişme olarak sunulduğunu belirtti.
““Hapishane tamamen modern bir kurumdur..1700lerin sonuna dek ne dünyanın hiçbir yerinde hapishane var, ne de Osmanlı’da. Çünkü “mahbes” ile “hapishane” farklı şeyler. Mahbes, hapis fiilinin mekânıdır ve herhangi bir yer olabilir. Bir kule, bir kale, bir kuyu, bir zindan. Yani müstahkem, adamı zaptedeceğin herhangi bir yer. Ayrıca, hapis cezası gerek İslam hukukunda, gerek Batı hukukunda 18. yüzyılın sonuna kadar çok marjinal bir ceza. Genel olarak hapis, ceza değil; insanın asıl cezayı alana kadar tutulması işlemi. Bu yer de hapishane olmuyor. Bizde tersanedir, kaledir, zindandır mesela. İngiltere’de, Almanya’da da aynı şekilde.” diyen Yıldız sözünü şöyle sürdürdü.
“Avrupa’da ilk başlarda suç ve ceza arasındaki ilişkide caydırıcılık mantığı egemeni. Suçun büyüklüğüne göre çok ağır bedeni cezalar verilip bir daha suç işlemeye çekinilmesi amaçlanırdı. Ancak aydınlanma çağı ile birlikte bu tür cezalar gayrı medeni ve gayrı insani bulunmaya başlandı. Dönemin Protestan ahlakı ile de birleşerek suçlulara islah edilmesi gereken, çeşitli nedenler ile iyi bir insan, iyi bir vatandaş olması gereken kişiler olarak bakıldı. Başlangıçta çalışma ve hücre cezası ile vicdani dönüşümü hedefleyen bu proje zaman içinde insanların bunalıma girip intihar etmesi ile sonuçlanınca, koğuş sistemin geçildi, ancak bu kez de suçlu organize suçlu haline gelme potansiyeli kazandı. Hapishaneler günümüzde bir tecrit mekânı haline geldi. Artık kimse suçluya islah edilmesi gereken biri olarak değil toplumdan tecrit edilmesi gereken bir tür salgın hastalık taşıyıcısı gibi bakılıyor” Yıldız Hapishanenin Batıdaki serüveninin dayandığı mantığı anlattıktan sonra Hapishanenin kendi yaşadığımız topraklarda ortaya çıkışını anlattı.
“Osmanlıda 19.yy’a kadar Hapishane diye bir yerden bahsedilemez. Sadece suç işleyen kişilerin kapatıldığı yerler vardı. Rumeli Hisarı, Anemas Zindanları gibi. 1840’larda buraya meşhur bir İngiliz iktisatçısı, Nassau Willam Senior geliyor. Tersane zindanına götürüyorlar bunu. Bir bakıyor ki adamlar güneşin altında sere serpe yatıyorlar. Diyor ki, ‘Aslına bakarsanız Osmanlı hapishanesindeki, zindanındaki insanlar çok daha hürler.’ Çünkü İngiltere’deki hapishanelerde köle gibi çalışmak zorundasın, boş duramazsın. Hâlbuki burası tabiî, hür bir yer..”
Gültekin Yıldız ancak bunun İngiltere başta olmak üzere yabancı devletlerin Osmanlı’ya “sizin kurumlarınız medeni değil, medeni bir toplum olmak için modern bir hapishane oluşturmanız gerekir, eğer bunu siz yapmazsanız o zaman biz kendi elçiliklerimizde yaparız” dediklerini ve kendi egemenliğini kaybetme korkusuna kapılan Osmanlı Bürokrasinin bunun üzerine alelacele hapishaneler yaptığını ve hür tutukludan, mahkûma dönüşen kişiler üzerinden devletin kendi toplumu üzerinde tam bir egemenlik kurmaya doğru gittiğini ve bugünkü milliyetçiliğin temellerinin de bu”medenileşme” sürecinde atılarak toplumu müslim ve gayrı müslim olarak ikiye ayırıp gayr-ı müslimleri bir “iç düşmana” dönüştürdüğünü anlattı.
Hapishanenin bu topraklarda insanların yaşamın müdahale ederek onu yeniden dönüştürüp, bir anlamda programlayan Modern Devlet biçimine dönüşte bir milad olduğunu söyleyen Yıldız bu sürecin sonucu olarak bugünkü müdahaleci baskıcı devletin ortaya çıktığını ifade etti.
İnsanların bütün egemenlik biçimlerinden kurtulduğu özgür bir toplumun aklın dünyayı ikiye bölen mantığı yerine, Osmanlı Tasavvufunda olduğu hayatın bütünü ile barışık bir bütünsellik mantığından geçtiğini belirten Gültekin Yıldız, laikliğin de bugünkü kurumsal dinleri bastırıp, Osmanlıdan bu yana yapıldığı gibi dini devletin kontrolü altına alarak insanları devlete sadık bendelere dönüştürmek yerine, insanın hayatın bütünü ile barışık farklı bir düşünme biçimi edinmesinden geçtiğini söyledi.
Tarihçi son dönemlerde çalışmalarını zorunlu askerlik olgusuna kaydırdığını böylece bu topraklarda tahakkümün nasıl tesis edildiğini bu çalışmalar ile daha iyi anlama olanağı olacağını söyledi.