Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Eylül '17

 
Kategori
Dostluk
 

Hayat Dostlarla Güzel

Hayat Dostlarla Güzel
 

Hani demiştim ya daha önce, bizden daha Türk’tür Yorgo Dayı diye, yılın büyük bölümünü Antalya’da geçirir.

Bu sene bir ilk gerçekleşti!

Her sene ağustos’un son haftası bir bahaneyle Meis’e gidip -özledim diye- eylülde dönerken, bu sene gitmedi.

Belki biraz bize biraz da babasına saygıdan.

1922’de babasını İzmir’den denize atmışız!

Ama her fırsatta “Atatürk büyük adam.” der o ayrı.

Ne giderken hayrola derim, ne de döndüğünde konu ederim.

Bu sene o da Angel Anne de gitmedi.

Sekseninde insanlar tarihe saygıyla bağlıyken, bizim Şirinler -ellerinde Uzo kadehleri- Yunan Adaları’nda 30 Ağustos’u kutladılar!

Sonradan anladım tabii gitmeyişlerinin nedenini.

Selen’in anne babası da geliyordu İzmir’den ve Pencüse, severler güzeli gencüse, Hadi yavrum kemik kokusu sarmıştı çoktan havayı.

Kakara kikiriyle geçti sayılı gün. İki şef, döktürdük dostlar için elbette. En yüksek beğeniyi benim Sakızlı Kebap, Risotto ve Kuşkonmazlı Enginar ile Elçin’in Creme Brulee, Sachertorte ve gün boyu atıştırılan rengârenk makaronları aldı. Angel Anne’nin Soutzoukakia ve Kaşkarikas’ı da efsaneydi.

Kandırdı İzmirliler bizimkileri, bu sabah İzmir’e uçtu Yorgo ile Angel. Biliyorum ki Urla’ya aşık olacaklar ve gidelim Antalya’dan diye tutturacaklar! Denizaltı’da mutlaka otlu karides, ahtapot ızgara yiyin; ama bir gün de birayla midye dolma lüpleyin diye tembihledim. Öyle ya, az güneş batırmadık o tahta masalarda!

Havuz ve denize ilgi sıfırdı neredeyse bu tatilde; ama akşamüstü başlayıp gece yarısını aşan sohbetler şahaneydi. Kâh hüzünlendik kâh güldük. Bende anı biter mi, -Allah ömür versin- daha yıllarca anlatacak stok var da yine rol çaldı Yorgo Dayı ve gülme krizine soktu hepimizi:)

*****

Ellili yılların ortalarıydı. Gencecik adamdım. Bakmayın şimdi küçüldük, iri yarı bir Sparta’lıydım adeta. Sık sık Girit’e, ilk aşkım Eleni’yi görmeye giderdim. 10 saatlik deniz yolculuğu yorardı; ama değerdi. Heraklion’da her köşe başında otel yoktu o zamanlar. Ölmüştür çoktan, Rodos’lu Nikolas’ın otelinde kalırdım. Otel dediğim de 8 odalı pansiyon. Akşamları da iki tek atar; onun kaçmış karısını, benim Eleni’nin kaprislerini konuşurduk.

Bir seferinde haber veremedim geleceğimi Nikolas’a, -geç vakit- beni karşısında görünce şaşırdı, “Sen de nereden çıktın, boş odamız yok ki evlat.” dedi. Sanki WhatsApp vardı da yazmaya üşenmiştim!

Yanlış hatırlamıyorsam aylardan mart, hava buz, yorgunluktan pestilim çıkmış; bir köşeye kıvrılacaktım artık.

“Bak ne diyeceğim Yorgo: 4 numarada kalan bir denizci asker var, iki gündür gemisini bekliyor. O’nun odasında iki yatak var ve birinde de sen uyuyabilirsin. Oda ücretini paylaşırsınız. Yalnız bir problem var ki müthiş horluyor ve yan odalardakiler dahi şikayetçi. Aslında minyon da bir genç, o böğürtü neresinden çıkıyor anlamıyorum!” diyerek gürültülü bir umut ışığı yaktı Nikolas.

Fırlayıp çıktım tabii odaya.

Sabah 9’da uyandığımda denizci gitmişti ve aşağıya indim. Nikolas gözümün içine bakıyordu, “Hiç de uykusuz görünmüyorsun, pamuk mu tıkadın kulaklarına? Denizci genç de erkenden hesabını ödedi gitti.” dedi.

“Deliksiz uyudum dostum; ama haklıydın! Daha koridorda duyulmaya başlayan horultu odaya girdiğimde davul solo kıvamına gelmişti. Kapıyı biraz sert kapatmış olacağım ki horultunun nağmesi değişti ve gözünü açar gibi oldu asker. Pis sırıtık bir yüzle yanına gittim, yanağına bir öpücük kondurdum ve “İyi uykular güzelim!” dedim! Böylece horultu kesildi. Eminim, bütün gece oturup beni gözlemiştir!”

 

 
Toplam blog
: 462
: 1159
Kayıt tarihi
: 07.03.09
 
 

Ne güzel bloglar yazdık, ne muhteşem dostluklar kurduk; onlar kaldı baki... ..