- Kategori
- Eğitim
Hayat hakkında birkaç söz
Aşağıdaki satırlar, “Koza Kelebeği Bilmez” adlı kitabın ilk çeyreğinde bana güzel gelen bazı pasajlardan oluşmaktadır. Eminim ki sizlere de güzel gelecek ve de hayatınızda ufak da olsa bazı olumlu değişikliklere neden olacaktır.
Doğrusunu söylemek gerekirse, motivasyon konuşmaları yapanlardan hiç hoşlanmam. Onları bir bakıma pamuk helvasına benzetirim. Birkaç saniye tatlı bir lezzet… Ama sonra hiçbir şeyin kalıcı olmadığı çabucak anlaşılır.
Delilik, aynı şeyleri yapıp da farklı sonuçlar beklemektir.
Hayat iyi giderken pek yüzeysel yaşarız, fazla derin düşünmeyiz. Dalgalar kabarınca kendi dışımıza çıkar, olayların neden böyle aktığını düşünmeye başlarız.
Çoğu insan nasıl yaşanacağını, ancak ölme vakti geldiğinde öğrenir.
Çoğu insan ömrünün en güzel yıllarını, bir apartman dairesinin odasında televizyon seyrederek geçirir.
Çoğu insan yirmi yaşında ölür ve seksen yaşında da gömülür. Bunun sizin başınıza gelmesine lütfen izin vermeyiniz.
“Hayatını bir yalan olarak yaşamaktan vazgeç.”
(Maalesef birçoğumuz hayatın büyük bir kısmını yalan olarak yaşıyoruz. Çünkü çevremizdekiler de öyle yaşıyorlar.)
Zen bilgelerine göre, öğrenci hazır olduğu zaman, öğretmen ortaya çıkarmış. Unutmayın ki hepimiz ölünceye kadar öğrenciyiz.
Hiç kimse kendi başına bir ada değildir, herkes bir kıtanın parçasıdır, asıl olanın parçasıdır…
İnsanlar ne kadar değişirse dünya da o kadar değişecek.
Dünyaya hiçbir şeysiz geliriz ve hiçbir şeysiz gideriz. Mezarlığa doğru giden cenaze alaylarında hiçbir nakliye kamyonu görmedim.
Güzel şeylerin olsun; ama onların esiri olma. Bunlara sahip ol: ama onların sana sahip olmasına izin verme.
Hizmetkâr liderler en güçlü olanlardır.
Biz dünyayı nasılsa öyle görmüyoruz, kendimiz nasılsak öyle görüyoruz.
Ben hayatımı on yıllarla değil, yaptığım iyi işlerle ölçerim.
Kalıcı mutluluğun almakla değil vermekle geldiğini öğrendim.
Gül veren ele kokunun birazı her zaman bulaşır. (Çin atasözü)
İş hayatında kazan-kazan felsefesi geçerli olmalı. Bizim kazanmamız için mutlaka birinin kaybetmesine gerek yok ki.
Güneş gibi ol. Güneş verebildiği her şeyi verir. Karşılığında tüm çiçekler, ağaçlar ve bitkiler hep ona doğru büyür.
Vermek, alma sürecini başlatır.
Sen kendini fazla ciddiye alırsan, başka hiç kimse seni ciddiye almaz olur.
Yaz tatillerinde planlamaya zaman ayırırız da hayatımızı planlamaya zaman ayırmayız.
Nasıl yaşamak istediğine, neyi hedeflediğine ilişkin kendi doğrularını ifade eden felsefen olmazsa, kendin için en iyi seçimleri nasıl yaparsın? Felsefen yoksa hayatını başkalarının isteklerine göre yaşıyorsun demektir. Bu durumda kalabalığa katılıp uçuruma atlayarak ölen sıçanlar gibi olursun.
Yola rehbersiz çıkan, iki günlük yolu yüz yılda alır.(Mevlana)
Geçmiş bir mezardır, hayatını bir mezarda yaşamanın anlamı yok. Her son yeni bir başlangıcın işaretidir. Ya da başka bir ifadeyle, gözünü dikiz aynasından ayırmazsan, hayatta hiç ilerleyemezsin.
İnsanoğlunun gördüğü her ilerleme: herkes gibi düşünmeyi, davranmayı reddeden insanlar tarafından gerçekleştirilmiştir.
Mantıklı adam kendini dünyaya uydurur; mantıksız adam dünyayı kendine uydurmaya çalışır. Bu öyle bir bilgelik ki! Tüm ilerlemeler mantıksız insanlardan kaynaklanır. İnsanlığın tüm ilerlemeleri, ateşin keşfinden bilgisayara kadar kalabalığa kulak asmayan, içlerine belirsizlik duygusu ve korku salsa bile doğruluğuna inandığı insanlar sayesinde oldu.
Tercihlerini ve önceliklerini belirle; başkalarının sana çok önemli diye öğrettiklerini değil, senin en çok değer verdiklerini önemse.
“Yapabileceğin en iyi şey, kendinle olan ilişkin üzerinde çalışmaktır”
Para yalnızca bir yan üründür: Para senin başkalarına kattığın değere karşı evrenin sana ödediği şeydir. Ne ekersen onu biçersin.
Hayat şimdi yaşanır, dostum. Daha kaliteli yaşamak için yarını beklemeyin. Yarına kalacak mısınız, yarın sağlığınızın yapmak istedikleriniz için uygun olup olmadığına garantiniz var mı?
Tutkulu bir amaca yüreğinle bağlan, kafanla değil. Ondan sonra kemerleri bağla: çünkü çok yukarılara yükseleceksin.
Unutma, insanlar işlerini sevenlerle çalışmaya bayılırlar.
Yapman gereken şey ne kadar önemsiz olursa olsun, onu elinden geldiğince iyi yap, en önemli saydığın şeye gösterdiğin özeni ve dikkati göster. (Mahatma Gandhi)
İyi şeyler genellikle iyi şeyleri yapanların başına gelir. Hayat kopyalama yoluyla yürümez.
Hayatın hikâyesi olarak yazılmış senaryo, senin katkınla ortaklaşa yazılmış bir metindir, dostum.
Ben bu dünyaya tesadüfen gelmedim. Bir amaçla geldim. O amaç da, büyüyüp dağ olmaktır, küçülüp kum tanesi olmak değil…
Doğrunun farkında olmamak bir yalanı yaşamaktır. Hayatın ne olup ne olmadığı ya da bizim neden burada olduğumuz gibi konularda farkındalığa sahip olmamak, bir yanlışa saplanmaktır. Ne yazık ki dünyadaki insanların çoğunun durumu böyledir.
Özet:
Evet, gelelim kendi kültürümüze. Biz bunları sonradan papaz olmuş bir başarılı avukatın ağzından duyuyoruz. Bu tür kitaplar, aynı zamanda Hıristiyan propagandası yapıyorlar. Nötrleştirilmiş beyinlere bu anlamlı sözler Hıristiyan kültürü diye enjekte ediliyor. Oysa Amerikan düşünürleri bu bilgi kaynaklarına Doğu ve İslam kültürü ile ulaştılar. Bizden aldıklarını kendi değerleriymiş gibi satıyorlar. Kitaptan alıntılar yanlış mı? Yooo. Ama bizim malımızı niye para vererek başkasından satın alıyoruz, onu anlayamıyorum.
Oysaki iki bin yıllık Türk ve bin yıllık Türk-İslam kültürü bunu bize öğretmiş; ama tekrar eden aydın ve hocalarımız ya yok veya biz göremiyoruz. Dinimizin ilk emri “oku” ama heyhat okumak bizim için neredeyse işkence olarak algılanıyor. Dinlemeyi de beceremiyoruz, okumayı da.
Okullarımız eğitim yuvası diyoruz. Nerede o günler? Sınavlar yaygınlaştığı sürece okullarımız eğitim yuvası olmaktan çıktı, öğretim yuvası haline geldi. Hâlbuki okullarımız ve mabetlerimiz öncelikle eğitim yuvası olmalı, arkasından öğretim gelmeli. Düşünün 15 yaşından itibaren her hafta cuma namazına giden bir genç bu güzel lafları hutbelerde dinliyor. İnancının bir gereği olduğunu algılıyor. Zamanla olgunlaşıyor, vatan ve millet sevgisini özümsüyor. Hayatın anlamını kavrıyor, kendisi ve birlikte paylaştıklarıyla barışık yaşıyor. Bunu okulla destekliyor ve geliştiriyor. Bu durumda kötü dede, kötü baba, kötü evlat olmaz ki. Böyle olunca ne güzel bir toplum otaya çıkar, düşünebiliyor musunuz?
İsmet Yalçınkaya
Final Dergisi Dershanesi