Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Ocak '09

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Hiçbir aşk yarım kalmaz

Hiçbir aşk yarım kalmaz
 

Neden?

Nedeni biliyorsun yorma beni.. Vicdanımı ve iç sesimi dinledim, uzak dur dedi.. Bu senin için yeterli bir sebep mi? Tatmin oldun mu?

Hayır… Ve sakın olmamı da bekleme ama yeterince açıklayıcı, herhalde? En azından artık daha az acı çekeceğim…

………………..


İşte hiç başlamamış oyuntulu bir tutkuyu, bu sözler ile geride bırakabilmeklerine inandı iki kişi... Hiç bilmedikleri bir duyguydu bu ama istedikleri şey birazda hayata hangi mercekten bakmak istediklerine bağlıydı. Farkında olmasalar da ne yapacaklarına kendileri karar veremiyorlardı. Hayattı onları yönlendiren, şekillendiren.. Bu biraz da; bir falcının yorumlanması , olanaksız bir şeyi yorumlamaya çalışması gibiydi...Belki ikisi de bir tür özgürlüğe sahiptiler, nasıl isterlerse öyle yaşarlardı. Ama özgürlükleri de kendi doğasına göre hareket ediyordu, işte. ….

Biraz karmaşık gibi ifade edilse de duygularının tablosu çok netti aslında.. Evet insan; başını hangi yöne isterse o yöne çevirebilirdi… Ama bu yönü ancak kendi doğaları içerisinde belirleyebilirdi. Hiçbir canlı başını vücudundan ayırıp oraya buraya koyamazdı….. İşte tıpkı bunun gibi bir şeydi yarım kalan duyguların tasviride... ikisi de bir bütünün içinde, kendi bakış açılarına sahiptiler ama doğanın izin verdiği kadarına müdahale edebiliyorlardı …

Adam işin içine Tanrı'yı da kattı… Belki haklıydı da… Ama yarım kalan hiçbir şeyin sebebi değildi Tanrı. Çünkü Tanrı da doğa yasaları ile yazıyordu sevapları günahları…

Tanrı ipleri çekerek olacakları belirleyen bir kukla oynatıcısı değildi.. Tanrı dünyayı bu şekilde yönetmiyordu, doğa yasalarıyla yönetiyordu.. Bu yüzden yaşadıkları tüm çıkmaz ve çaresizliklerde hayatın doğal akışının getirdiği açmazlardı, esasen. Bu yüzden kanmazdı böyle açıklamalara, kadın.. Üstelik; Doğada ki her şey bir şekilde zorunlu olarak, kendi kendine gelişiyordu işte.. Tabi ki; insan duygularına kapılıp gitmemeliydi. Bizi diğer canlılardan ayıran en temel özelliğimiz buydu.. Yüzünde ki tüm aknelere rağmen; bile bile koca bir bitter çikolatayı yemek gibi bir şeydi bu…

Ama Afrika'da yaşayan bir aslan, yırtıcı bir hayvan olarak yaşamaya kendimi karar vermişti?!!!.... Bu yüzden mi antilobu kovalıyordu?!!!... Vejetaryen olarak yaşamayı seçebilir miydi?!!

Veya; yeni doğmuş bir bebek.. Acıktığında ağlayıp bağırıyordu ve yine de süt bulamadığında başparmağını emiyordu..Bu bebeğin özgür iradesi mi vardı yoksa tüm bu senaryolar doğal akışından mı gelişiyordu??? Karanlıktan korkmamız gerektiğini bize kim, ne zaman, ne şekilde, nasıl öğretmişti? Özgür irademiz neredeydi?

Kadın şimdi çok anımsamasa da; 15 yaşına geldiğinde aynanın karşına geçip makyaj denemesine girişmişti. O gün kişisel kararını uygulayıp kendi isteğiyle mi yapmıştı bunu yoksa dürtüleriyle mi??

İnsan da kendi doğasına göre yaşıyordu, işte!!.. Yüce Rabbin verdiği ve doğa yasalarının izin verdiği ölçüde hareket edebiliyordu.. Tıpkı şimdi bu iki kafası karışık insanın yapmaya çalıştıkları ama doğanın izin verdiği ölçüde müdahale edebilecekleri gibi... Onlarda doğaydılar ve doğa başlamış hiçbir duygunun yarım kalmasına izin vermezdi… Onlar da her şey ve herkes gibi doğanın yasalarına göre yaşıyorlardı ve fark etmiyor olsalar da, engellerin çözümü kaçmak değildi.. Çünkü yaptıkları her şeyin ardında devasa karmaşık nedenler ve tutku gizliydi.. İnsanın ruhu içinde olan her şeyi bilmesi mümkün değildi ve bunu anlamak biraz zordu..

Bütün arzular ve istekler bir düştü belki de.. Her şeyin basit bir açıklaması vardı, mutlaka. Ama hiç bilmediğimiz, tanımadığımız, daha önce hiç karşılanılmamış duygular ile baş etmeye çalışmak, güçtü. Yanlış davranıyorlarsa, bu daha iyisini bilmediklerindendi…. Mutsuzdular! Çünkü isteklerine aykırı davranan insanın mutlu olması beklenemezdi..

Duygularda olmayan hiçbir şey bilinçte de yaşamıyordu..

Adamın ki muamma ama kadının istek ve arzular hakkında da pek tasavvuru yoktu. İçine bırakıldığımız yaşamı algılamaya başlamadan önce, onun hakkında hiçbir şey bilmediğimiz gibi bir şeydi , bu da… Yani; deneyimle ve yaşanmışlıklar ile öğreniyorduk pek çok şeyi.. Şimdi ne yapacağını bilmediği daha önce hiç karşılaşmadığı bu durum hakkında da yorum yapamıyordu, çünkü bilmiyordu ne yapacağını.. Bir nevi boşa kürek çekmek gibiydi bu. Yapılacak olan her yorum da yanlış olurdu, zaten..

Kısacası; Fantastik bir kurgunun ötesine geçemiyorlardı. Yapamayacakları sözleri sarf edip önce kadın sonra adam, sonra adam sonra kadın şeklinde kaçmaya çalışıyorlardı birbirlerinden.. Belki de araya alınmış boş düşünceleri çıkarıp ayıklamak gerekiyordu..

Hevesleri bir "Tabula Rasa" sı, üstüne bir şey yazılmamış levha gibi hava da asılı kalmıştı, öylece…

Aslında duyumsadıkları, döşenmemiş boş bir odaya benziyordu. Oda boştu ama izlenimleri girmişti devreye. Hissediyorlar, istiyorlar, merak ediyorlardı ve delice keşfetmek istiyorlardı birbirlerini… Oysa şimdi her şeyi kaldırıp atıp, edilgen bir şekilde yok etmeye çalışıyorlardı.. İkisi de ne haklılardı ne haksız… Bu ikisinin yol açtığı bir durumdu ve şimdi ikisi de bunu değiştirebilirdi…. Ama bu aldatmacadan ve yanılgıdan öte hiçbir şeye yaramayacaktı, ne yazık ki..

Ok yaydan çıkmıştı bir kere ve geriye tek bir bütün gerçeği kalıyordu. Eskisinden daha canlı, daha belirgin!!! Onların şimdi bu yapmak istediklerini ancak; tutkunun henüz bilinçlerini işgal etmeden önce yapılması mümkündü… Ve bu geride kalmıştı..

İzlenilmesi imkansız bir hızla birbirine eklenen ve sürekli akıp giden derinlerde ki istek yineleniyordu akıllarda, rüyalarda… Üstelik görüntüler öyle hızla değişmekteydi ki , filmin tek bir resimden oluştuğunu bile fark edemiyorlardı. Aslında bu resimler birbirlerine de bağlı değildi, arzuları belli bir anlamın toplamından ibaretti. Şimdi; bilinçleri peş peşe bu duygular ile doluyken, herhangi bir olguya nasıl müdahale edebileceklerdi ki.. Uzakta durmak zorda olduğun her şey mıknatısın çekimi gibi birleşmeye mahkumdu.. Hayatın için de bu o kadar çok görülmüştü ki, emin olunmalıydı bundan…

Kadın kendi adına; sadece neden bunun böyle olduğuna dair kafa yoruyordu yoksa havaya atılmış bir taşın yere düşmesinden emin olduğu kadar emindi kendinden ve yaşanılanlardan.. Birde bu hissedilenler onun için henüz bir alışkanlık haline gelmediğinden nasılsa öyle algılıyordu, kendince daha fazlasını katmıyordu.

Üstelik; şaşıyordu kendine. Bunca yıl yaşamında ki bunca olguya rağmen böylesine bir dürtünün üstünü kapalı tutabildiği için..

Sonuç olarak; ikisi de neyin neyle bağlantılı olduğunu hala anlayamamıştı… Ama belki gelecek anlatabilirdi her şeyi tek tek. Görme yetisi insandan insana farklıydı ama yaşanılan ve hissedilenlere güvenirdi, insan. Çünkü; doğanın insanlara sunduğu hiç şey yarım kalmıyordu, biz istesek de istemesek de kendiliğinden geliyordu ve sonuçları her insan da aynıydı…


Selda Eruzun TETİK..

 
Toplam blog
: 24
: 604
Kayıt tarihi
: 08.01.07
 
 

Tekstilci anne, ilaç sektöründe yönetici olan babasının küçük şımarık kızları olarak Şişli'de hay..