Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ağustos '06

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Hoşgeldin eylül...

Hoşgeldin eylül...
 

Aslında nicedir beklenen, lakin gündelik yaşamın pürtelaş koşuşturmasında geleceği unutulmuş, yüzünü gösterdiğinde anımsanan bir misafir gibi geldin bu sefer. Hoş geldin eylül…

Doğum tarihi 1970’ler ve daha öncesi olanların dillerinin aşina olduğu veyahut birçoğunun hala ezbere bildiği bir şarkının mısralarında bekledik yarimizi, okul yoluna davet ederken… Eylül’ün gelişiyle biterdi hasret liseli yüreklerde. Onyedi yaşın en sersem haliyle aşık olup, başımız bulutlarda gezdiğimiz hayta yıllardı ve eylül, muştusuyla beraber gelirdi. Çünkü eylül vuslat demekti.

Oturduğum sandalyeden izliyorum pencereme vuran güneşi. Sokakta oynayan çocukların çığlıkları karışırken birbirine, ince bir tül gibi üstümüze serilen Eylül’ün kadife sıcaklığını dolduruyorum içime. Çokça sarı demektir ya eylül; biraz da o yüzden bu yürek burkulması. Çokça isyan taşır içinde, çokça yalnızlık, çokça hüzün; usulca gelen ilk habercisi güzün… Hoş geldin eylül…

Sıkı bir rekabet içindedir sanki Ocak’la. Takvimler başlangıç olarak kabul etseler de kanunusani diyerek, aslında yılın ilk ayıdır eylül iç takvimlerimiz de. Belki mektepli olduğumuz yıllardan kalma bir ünsiyettir. Ama bu böyledir. Eylül, yeni bir seneye başlangıç demektir; bir yaş daha ihtiyarlamak demektir.

Mübrem bir hüzünle doldurup gelmişsin yine kollarını. Artık hiç itiraz etmeden sahiplendiğimiz, ‘bu bizim yazgımız’ dediğimiz yalnızlığımızın, yüreğimizi en sarı yalazlarla kavurup geçeceği yeni bir hazan mevsimini döktün üstümüze. Şanına yaraşır bir sessizlikle, usul usul çalıp kapımızı oturdun ömrümüze. Hoş geldin eylül, hoş geldin iki gözüm…

Adın anılır olmuş ya tank paletleriyle, hani kasıp kavurmuş ya bir fırtına memleketi, hani ‘Bir sabah erken, Haymana Ovası’nda bir garip kuş öterken, sevdiğimiz yanımızda yumuşacık uyurken’ çökmüş ya üstümüze bir duman ve bu yüzden biraz da acıyı, korkuyu, kıyameti hatırlatıyorsun ya… Yine de bir yanın barış, bir yanın umut, bir yanın sevgidir biraz. Hem de bugün uçurulacak belki yurdun dört bir yanında barış güvercinleri. Çünkü bugün kutlanacak ismiyle müsemma barış günü.

Şair, Temmuz’u ayırmış oğlu için; benim kızıma sen kaldın. Asi bir romantizmin rüzgarını taşıyacak üzerinde, mağrur bir prenses edasıyla dönüp bakacak adını her ünleyene. İki heceli bir türkü olacak ismi. Ve belki O da, tıpkı senin gibi, ömrümüzün en hazırlıksız bir döneminde sızıverecek hayatıma. O’na da gülümseyeceğim tıpkı sana oldu gibi; fısıldayacağım yavaşça: hoş geldin eylül…

Başka bir ay daha yok ki; gelişiyle bu denli sarsabilsin beni. Belki biraz ‘Kırılmaya başlayan yaz ışıkları, eylül serinliğine hazırlanan sabahlar, irileşmeye başlayan palamutlar’dır nedeni. Ki şimdi istavrit zamanıdır. Oltaları alıp açılmak zamanıdır kıyıdan; güneş batmadan çekmek son çaparları… Bir kova istavritle dönüp eve, buz gibi rakıya arkadaş yapma zamanıdır. Hazır az biraz daha vaktimiz kalmışken mehtaba kadeh kaldırmaya, hazır zemheriye vakit varken daha, derya kuzusunu anasona bulama zamanıdır. Şimdi eylül zamanıdır…

Ne akşam sefalarını görüyor gözüm, ne sardunyaları ne ortancaları… Bir büyük şölene hazırlanıyorum vakti seherde; kapımda gülümsüyorken sarı sonbahar.

Diyeceğim odur ki; hoş geldin eylül…

 
Toplam blog
: 70
: 1618
Kayıt tarihi
: 23.07.06
 
 

Milliyet Blog'un ilk yazarlarındanım. Uzun yıllar gazetecilik yaptım, sonra bir sabah uyandım ki ..