Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Temmuz '13

 
Kategori
Kitap
 

İbrahim Polat'ın "Alnının Teriyle"

İbrahim Polat'ın "Alnının Teriyle"
 

İbrahim Polat'ın hayatının anlatıldığı kitabın kapağı


Son aldığım onlarca kitabın arasında iki tane de iş adamı biyografisi vardı. Bu tür kitaplar, hem okunması hem de hakkında iki satır bir şeyler yazması kolay kitaplardır.

Sistem Amerika'da da aynıdır bizde de. Parayı bulup zengin olmuş ve ardından da sosyal hizmetleri ile gündeme gelmiş ama tüm bunlara rağmen medyada konuşulmasının kendilerini 'yeterince' kesmediği kişiler, bir yolunu bulup 'İşte hayatım' tadında 'eser'lerle karşımıza çıkar ve ''Duyduk duymadık kimse kalmasın, okumadan geçmeyelim, durun bir bakın ben daha neler yaptım neler'' diyerek anılarını kaleme alırlar.

Niyet kimi zaman kendini tatmin, bazen de gelecek kuşaklara yardımcı olabilecek özlü sözler ve örnek alınası hayatları tanıtmaktır.

Mütevazılık, gizliden gizliye hayır işlemek veya biri seni övdüğünde kızarmak sanırım çok eskilerde kaldı. Ya da 'artistler' gibi, artık işi ile gündeme gelemeyince ''Ne yapayım başka yolu yoksa  hiç olmazsa ses getirecek anılarımla mı hatırlanayım bari'' deyip ortaya atlamaya çalışıyor bu belirli bir yaşı devirmiş 'emekli' iş adamlarımız, o kadarını bilemeyeceğim.

Şahsen ben bu derece zengin ve hayırlı işler yapmış birisi olsam, ne bileyim ünlü olma amacı peşinde koşmadan takma adla roman yazarım, ismimi vermeden ve uzaktan seyrederek çocukları mutlu edecek şeyler yaparım, kadın sığınma evleri açar, kimsesiz çocuklara yurt hizmeti veririm...

Ancak asla ve asla kendim ya da birisine hakkımda kitap yazdırıp, 'Muhteşem Süleyman' rolüne girmem. Ne bileyim ben utanırım, kendi kendime ''Ayıp yahu'' derim, ''Yaptığımızı yaptık yani unu eledik eleği de duvara astık, önümüze bakalım daha neler yapabiliriz ya da yatalım kumsallarda gerine gerine, nasılsa arkamdan torunlarım, çocuklarım beni anarlar, anacaklardır'' diye düşünürüm.

Bilemiyorum belki gerçekten de abesle iştigal bu işler. Yani hiçbir edebi değeri olmayan ve sadece birilerini övmek adına yazılmış kitapları sırf içinde o günlere ait diyaloglar ya da iki kişi arasında geçtiği için kolayca kaybolup gidecek konuşmalar var diye kayıt altına alma çabam son derece anlamsız da olabilir. Çünkü bu kitapta da 'duyumsadığım' gibi bazı öyle konuşmalar var ki, tarihte pek  bir yere oturtamıyorum.

Misal Ecevit'i insanlara kitapta belirtildiği gibi ''Yahu'' derken veya isimleri ile hitap ederken yazınca benim konuşmanın geri kalanının doğruluğuna olan bütün inancım da kaybolup gidiyor. Ecevit'in diğer konuşmalarını, insanlarla girdiği ilişkilerin düzeyini ve hitap tarzını bilenler için, kendisinin hiç kimseye ne 'yahu' ne de samimi olmadığı birine sayın ya da bey sözcüklerini kullanmadan sadece ismi ile  hitap etmeyeceğini herkes biliyor olmalı diye düşünüyorum.

Neyse gene de madem başladık, son olarak bir işadamı hayatı eleştirisi olsa bile işimizi yapalım ve olabildiğince objektif bir şekilde kitabı eleştirmeye çalışalım.

İbrahim Polat, ''Alnımın Teriyle'' adını verdiği biyografisini Firuzan Gürbüz'e yazdırmış. Ben İbrahim Polat'ı şahsen tanımadığım için klasik yol 'google' a başvurdum. Üff onlarca dedikodu. Ben burada yazmam, banane işim gücüm mü yok, doğru mu iftira mı belli olmayan şeylerle milleti meşgul edip bir de onların zamanlarını boşuna çalıp, dedikoducuların da ekmeğine yağ mı süreyim. Ancak hakikaten de özellikle Adnan Menderes konusunda çok sayıda kişi doğru olup olmadığını anlamanın olası olmadığı fazlasıyla ithamda bulunmuş. İlginç olan ise bunların hep aynı cepheden gelişi. Yani saldıran, hücum eden taraf belli ki işte bu da sanki iftira şüphesini kuvvetlendiriyor gibi...

İbrahim Polat, 16 yaşında babasının tüm 'numara'larına karşın kafasına koyduğunu yapar ve Erzurum'dan yola çıkarak İstanbul'a gelir. Klasik Türk filmi sahnesinde bu kez İbrahim Polat vardır, sahne bir Haydarpaşa Garı merdivenleri, tamam konuş,

''Seni yeneceğim İstanbulllllll''

İlk işi Erzurumluların takıldıkları bir kahveyi bulmak olur, Beyoğlu'nda bir inşaatta kum karıştırmakla başlar 'meslek' hayatı. İşi kaptıkça, çevresi genişler, kaçak üç kuruşa çalışmaktan kalfalığa terfi eder. Becerisini görenler ufak işler verirler, inşaata temelden girip bina olarak teslim etmeye başlar. Sürekli mesaidedir ve yap-sat ortaklıkları ile iş adamı olur. Yaptıkça satması hatta yapmadan satması gerekir, bunun için de çevre lazımdır.

Sanat ve iş dünyasından arkadaşlıklar kurar, devlet ile iş yapmamaya ama bunun yanısıra iyi geçinmeye özen gösterir ve evlatlarına da bunu vasiyet eder.

İki oğlu bir kızı olur. Adnan Polat, özellikle de Galatasaray Başkanlığı yaptığı yıllarda şöhretinin doruklarındadır. Ege Seramik de, sıkıntıları günlere rağmen İbrahim Polat Holding'in gurur kaynağıdır.

Atatürk sevgisi hep yüreğindedir oğlu da 1999 seçimlerinde  CHP tarafından İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkan Adayı olarak gösterilmiştir ama kitabın (biyografinin) sonlarında, hayatına hakim olduğunu düşündüğüm siyasi eğiliminin tam aksine, bariz bir Recep Tayyip Erdoğan övgüsü vardır.

Yazarın, İbrahim Polat'ın hayat hikayesini anlatırken eş zamanlı olarak 'tarihte bugün'ler yaparak o günlerdeki olaylara da işaret etmesi genç kuşaklar için konunun takibini kolaylaştıran bir durumdur.

Yazıların arasında kimi zaman o kadar doğru sözlere rastladım ki doğrusu İbrahim Polat'ın isteği ile mi bunlar metne girmiş yoksa yazar mı eklemiş anlayamadım? Örnek olarak, eskilerden bahsederken ''Beyinler henüz daha medya tarafından ele geçirilmemiştir. Radyolarda zararsız reklamlar yapılır. Gazetelerin haber yazdığı zamanlardır'' der.

Adnan Menderes ile askerliği sırasında yaşadıklarına inanmakta okur doğrusu bayağı bir zorlanır. Babasının, İbrahim Polat'a ve kardeşlerine sevgisi dolayısıyla onları Erzurum'a geri götürebilmek adına yaptıklarını da biraz gülümseyerek ama çokça da hüzünlenerek okur.

Anlatım sırasında çok güzel detaylar da sıkıştırılmıştır satır aralarına. ''Dodge, Buick, Chevrolet ve Plymouth gibi külüstür Amerikan arabaları, altın yıllarını yaşadıkları o günlerde gıcır gıcırdırlar. Henüz fazla müşteri alsınlar diye karnıyarık misali orta yerlerine rahatsız koltuklar eklenmemiştir.

O arabalara dolmuş niyetine yıllarca binen, bugünün orta yaşlıları için bu anlatımlar doğrusu çok hoştur. O yıllar sadece İbrahim Polat'ın anlatıldığı kuru bir biyografi havasından çıkıp nostaljik bir tada bürünür.

''İşçinin alnının teri yere düşmeden emeğinin karşılığı verilmelidir'' diyen İbrahim Polat'ın anlatıldığı ''Alnımın teriyle'' adlı kitap için harcanan emeğe de bütünüyle haksızlık etmeyip, ''Daha iyisi mutlaka yapılabilirdi hatta sadece, bu kadar abartılı övgüler olmasaydı bile çok daha iyi olabilirdi'' diyerek eleştirimi bitireyim.

 
Toplam blog
: 344
: 1122
Kayıt tarihi
: 22.07.09
 
 

Okur yazarım. Okur yazarlıktan kastım, okuduklarımı yazmamdır ki, bu yazılarımı genellikle 'kitap..