- Kategori
- İlişkiler
İçi seni dışı beni
Resim internetten alınmıştır.
İnsanlar girdi hayatıma, ihtiyaç duyduğum an canla başla benim için koşturan. O kadar iyi insanlardı ki, onların iyiliklerini ifade edecek kelime bulmakta zorlandım anlar oldu. “Melek gibi” diye tabir ettiğim insanlarım oldu. Veren, karşılık beklemeyen insanlar. Dışarıdan bakan için melek olan insanların, aile içi hayatlarına ilişkin duyduğum konuşmalar hayretlere düşmeme hatta “Yok canım, o yapmaz” dumurunda sürüklenmeme sebep oldu. Yardıma muhtaç bir kadına yardım için kendini paralayan erkekler tanıdım hayatımda. Pamuk gibi kalpleriyle maddi manevi destek olan. Eziyet gören kadınların elinden tutan ve onları yüreklendiren adamlar gördüm. “İşte adam dediğin böyle olmadı” dedirten cinsten. Yürekli adamların kendi eşlerine karşı farklı bir tutum içinde olduğunu ve hatta eşlerine eziyet edercesine takındıkları tutumu gördüm. Anlayamadım. Kendiyle yaşayana eziyet, dışarıdakine cennet vaat etmek. Hiç de mantıklı değildi. Akrabalar gördüm, hem de ne akrabalar. En yakınlarım. Kandaş olduklarım. Kötülüğün akılın alamayacağı katmanlarını akrabalarına uygulayan ve bundan keyif duyalar. Ama dışarıda melektirler. Bunu da hiç kavrayamadım. Başkasına iyi gözüksen ne, kötüsün işte! Kardeşler gördüm, canlar. Candan uzak olan canlar. Aynı karından çıktığına husumet besleyip, başkasınınkine sonsuz öz veri ve anlayış gösteren canlar. Daha da ileri gidip kendi kardeşinin rızkını başkasına peşkeşti reva sanan canlar. İyi gözüküp şeytan olan kardeşleri anlayamadım, zaten anlamak da haddim değil. Öyle olamam ki anlayayım. Ne canlar gördüm, can değil. Ne mallar gördüm, mal değil. Ne insanlar gördüm insan değil. Ne hayvanlar gördüm, hayvan değil. Merhametin ve anlayışın en üst noktalarından dem vuranlar gördüm. Kendinin olana merhameti olmayan. Başkasının derdine ortak olanlar gördüm. Kendisinin olanların derdine göz ve kulak tıkayanlar. Gördüm, gördük, göreceğiz… Baharın rüzgarına binmiş yol alırken, atının yelesine sıkıca yapışıp. Gittiği topraklara, halkların demokratik çağrılarına kulak vermek, taleplerini göz önünde tutmak ve acil karşılıklar ayırmanın gerçeğini gözlerine sokarak insanların. Gittiği yere, demokrasi ve insan haklarının yayılması yönünde yüklendiği misyonu net ifadelerle aktarıyor başbakan. Demokrasinin farklı düşünceleri kabul etmek ve onlara da yer vermek gerçeği olduğunu kendisi açıkça da ifade ediyor. Başbakan bu rüzgarla savrulurken parlak zırhı içinde bir şövalye gibi ben şaşkınım. Düşünüyor ve çözemiyorum durumu. Demokrasinin halk katılımı olduğunu ifade eden ve halkın demokratik beklentilerinin acil çözümlenmesi üzerine yaptığı konuşmaları okuyunca arapsaçı oluyor aklım. Sanki çıkışı olmayan bir labirente sokulan fare gibi tırmalıyor ama peynire ulaşamıyorum. Ya başbakan yanlış bilgilendiriliyor ki, en mantıklısının bu olduğunu kabul etmek aklıma yatkın düşüyor. Kitap yazanları örgüt kurmaktan, ülkelerini savunmak için canlarını ortaya koyanları vatan haini yaratma psikolojisini başka türlü açamıyor benim naçiz aklım. Yahut, benim göremediğim dış mihraklar var. İyi ki de varlar. Onlara paslayıp sıyrılıyoruz sorunlardan. Yok, yok. Bunlar yine dış mihrakların işi. Kafamı karıştırmaya çalışıyorlar.
İÇİ BİZİ YAKIYOR DA DIŞI NE OLACAK O KISMINA NAİL OLAMADIM MA TEESSÜF…
Sağlıkla ve mutlu kalın 14/09/2011Gülay Mustafaoğlu