Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

09 Ağustos '07

 
Kategori
Felsefe
 

İnananlarla sorunumuz yok ki...

İnananlarla sorunumuz yok ki...
 

Sevgili Dostlar, son günlerde yazdığım yazılarımdan birisi olan “Ne söyledin de Gülen’i incittin?!!!” başlıklı olanına karşılık bir dostumuzdan şu yorum geldi:

“İnancınız yoksa tabi ki duanız da olmıyacaktır. Cenab-a allah indirdiği kitabında akletmez misiniz aklınızı kullanmaz mısınız diyor ama yine başka bir ayette de duanız yoksa ne ehemmiyetiniz var diyor. Dua ve selamlan”

Bu yazımda, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Melih Gökçek’in “ben bu sorunun dua ile çözüleceğine inanıyorum, allah isterse yağmuru hemen yağdırır” sözünden rahatsızlık duyduğumu yazmıştım, özetle.

Şimdi bu dostumuz Milliyet’in Blog sayfalarını kullanarak bana bu yorumu yollamış, ancak kendi sayfasını ziyaret etmeyi istediğimde ne yazık ki ulaşamadım. Sanırım, bu mesajı bana yazabilmek için Milliyet Blog’a geçici süreliğine üye oldu ve mesajı yollar yollamaz da üyeliğini iptal etti.

Gönül isterdi ki bu dostumuzla, kardeşimizle tartışalım, bir birimizi daha iyi anlayalım. Yani, var olan bir yanlış anlaşılma varsa karşılıklı olarak çözelim. Umarım, bir gün bir yerde başka insanlar ile başka vesilelerle güzel tartışmalar sonunda bu dostumuz, bizim gibilerin ne demek istediğini de anlar.

Bizim gibiler derken burayı açmam gerekir diye düşünüyorum; Bizler, Mustafa Kemal gibi düşünenleriz. Yani, dini reddetmeyen ama dogmaların aklımızı, düşüncelerimizi, felsefe yapma yeteneğimizi elimizden almasına izin vermeyen, bilimin ışığını referans kabul eden, ülkeler arasındaki ya da kendi toplumumuzdaki anlaşmazlıkların dahi bilimin bir dalı olan sosyal bilimlerden elde edilecek gerçek sonuçlara uygun olarak çözülebileceğine inanan insanlarız.

Bu kardeşimizin bu yorumuna Milliyet Blog sayfalarında yanıt verdim ancak bazı detayları 1000 karaktere sığdıramayacağımdan, yeni bir yazı yazmaya verdim bu konuyla ilgili olarak.

Benim ya da benim gibi düşünenlerin inananlarla ya da dinimzle bir sorunumuz yok ancak bizlerin onlardan bir tek isteği var: Sizlerin de bizlerle sorununuz olmasın, kaldırın aklını kullanmak isteyenlerin üzerinde sallandırdığınız dünyadaki en masumane görünen ama aynı zamanda karşıdakine bırakın vuruşmayı yaşama şansı dahi vermeyen “din kılıcını”. Çok kolaydır, dinle insanları korkutarak bir odağa bağlamak ve de oradan idare etmek. Ama unutmamak gerekir ki din ile korkutularak idare edilmeye, yönetilmeye çalışılan toplumların yapılarındaki çözülme bir süre sonra bumerang gibi kişinin kendisine geri döner. Yani, hepimiz aynı gemideyiz, gemi batarsa hepimiz batarız.

Aslında din konusu üzerinde yapılan tartışmalar hep hassas ve de yanlış anlaşılmaya yatkın olmuştur, bizim gibi aydınlanma peşinde koşan toplumlarda ama bazılarının da bu yanlış anlaşılabilme ihitmalini göz önüne alıp, elini taşın altına sokması gerekir ki toplum her alanda saygı duyulacak bir yapıya bürünsün.

Ülkemizin düşünenlerinin, bilim insanlarının karşısına çıkmayın bu dünyanın en masumane ama her insanı hareketsiz kılabilecek yeteneğe sahip, din kılıcıyla. Çıkmayın ki o insanlar topluma karışsınlar, toplumumuzun var olan ve de onları kilitleyen sorunlarına akılla, bilimsel üretimle çareler üretsinler, bunları ülkemizin güzel insanları için kullansınlar. Çıkmayın ki çağımızda büyük devlet olmak için en olmazsa olmaz koşul olan uluslararsı ilişikilerde duygusallığa yer olmadığını kabul edip, aklımızla mücadele etmemiz gerektiğini tüm insanlarımıza aktaralım.

Bakmayın siz, ABD’deki AB’deki duruma, özgürlüklere. Onlar bizim bu gün yaşadıklarımızı, 300 yıl önce yaşamışlar. Önce akıllarının ve de düşüncelerinin sahipleri olmuşlar, sonra da, demokrasi ve özgürlükleri getirmişler, ekonomik refaha ulaşmışlar ve de kendi ülkerinin tüm sorunlarına hakim olmuşlar. Ancak bizler akıl ve düşünce özgürleşmesini sağlamadan, sadece din ya da dua ile bunu yapmaya kalkarsak, bu çağda ne yazık ki kaybetmeye mecburuz. Tarih, bunun tersini yazmamıştır.

Ama tek isteğimiz var; ne olur, bizim aklımızı, dinimizle karşı karşıya getirmeyin. Yani, atalım üzerimizdeki Ortadoğululuğu, yani, atalım üzerimizdeki Araplaşmışlığı... İşte, bu noktada Mustafa Kemal’i bir defa daha rahmetle anıp, bize açtığı yol için ona şükranlarımızı sunalım.

Ülkemde, inansın ya da inanmasın akıl kullanma taraftarı olan ve de bunun için savaşan herkesin toplumda söz sahibi olduğu, bu ülkeyi beraberce yönettikleri yarınları bir an önce görme umuduyla, yazımı Mevlana’nın meşhur sözleriyle tamamlıyorum.

"gel, gel, ne olursan ol yine gel,
ister kafir, ister mecusi, ister puta tapan ol yine gel,
bizim dergahımız, ümitsizlik dergahı değildir,
yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel..."

 
Toplam blog
: 128
: 898
Kayıt tarihi
: 26.01.07
 
 

Kimim? Nereden gelir, nereye giderim?29 Kasım 1970 tarihinde Türkiye'nin Doğu-Batı geçiş yolunun en ..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara