- Kategori
- Kişisel Gelişim
İnsan gerçek benliğini çocukları için yok etmemeli

Mesleğimin en sevdiğim yanı farklı dünya modelleri ve hikayeleri ile karşılaşıyor olmak… Bu yaşamdaki bakış açılarını anlamama ve her bireyin bunları nasıl anlamlandırdığına dair geniş bir perspektif yaratmama katkı sağlıyor.
Bireysel eğitim seanslarının bir danışan için en güzel kazancı, bireyin kendi ile yaşadığı sorgulamayı, kafa karışıklığını tarafsız ve yargısız bir dinleyene açıkça ifade edebilmesidir. Bu, salt ve yapay değişimden çok, kişinin öğrendiklerini kullanarak yaşama dair birçok şeyi deneyimlemesini, ve böylece daha bilinçli seçimlerini yaparak, kendi istediği şekilde kalıcı olarak hayatına yön vermesini sağlıyor. Amaç kimseyi düzeltmek değil çünkü insanın düzeltilmeye ihtiyacı yok…
Danışanlarımdan biriyle yaptığım eğitim seansı değişik bir o kadar da etkileyiciydi…
“İnsan gerçek benliğini çocukları için yok etmemeli “ diye bir yorum yaptı danışanım.
Derinlerdeki mesajı ifade etmesi için sordum;
“Bu sizin için tam olarak hangi anlamı ifade ediyor? “
“Çok düşündüm “ dedi “ Geçen hafta sizinle yaptığımız çalışmadan beri düşündüm, biraz şaşkın , biraz hüzünlü bununla birlikte belki de hayata yeniden farklı bakmama ve yaşamama sebep olacak bir noktadayım…”
“Peki “ dedim … Neler anlatmak istersiniz?
Anlatmaya devam etti;
“Oldukça mutsuz bir çocukluk geçirdim. Geçen hafta çalışma sırasında daha küçük bir çocukken aldığım büyük kararların farkına varınca insan biraz sarsılıyor haklı olarak. Zorluklar değildi beni mutsuz eden… Annem ve babam beni bir vasiyet olduğum için dünyaya getirmişlerdi. Annem ben doğmadan birkaç yıl önce babasını kaybetmiş. Babamla olan evlilikleri oldukça kötü olmasına rağmen annem ölen babasının vasiyeti üzerine belki evliliğimi de kurtarayım diye hamile kalmış. Annem mutsuz, güçsüz, kendiyle sürekli kavga eden bir kadındı. Babam ise bir kocadan daha çok bir baba… Annem sanki onun sırtındaki en büyük yüktü. Ezilmişti babam… Küçük bir kabuğun içinde sıkışmış kalmıştı. Annem ise artık elini bile tutmak istemediği bir adamla evli kalmak istemiyordu. Ama yıllardır sırtını dayadığı babam, babamın da annemi yetersiz, güçsüz görmesi onu da bu evliliğe tutsak ediyordu. Daha çok küçükken bile annemle babamın evde taktıkları mutluluk maskesinin ardındaki gerginliği hissederdim. Bana benim yanımda olmaya çalışarak sevgilerini akıtmaya çalışırlardı. Ama onlar mutsuzdular. Ve ben çok küçükken böyle bir enerjinin içinde daralırdım. Kendimi genişletmeye çalışırdım ama olmamıştı. Bu yüzden sevgi dolu bir yuvada büyümedim ben… Babama da anneme de kızgındım. Birbirlerini sevmemelerine rağmen bana yalan söylüyorlardı. Mutlu aile oyunu oynuyorlardı. Ben o sevgisiz yuvada iki mutsuz insanın ürünü olarak onların hayatını bu kötü evliliğe bağlamış gibi hissediyordum. Sevgiyi, gerçekten birbirini seven insanların olduğu ,sevgi dolu ortamları arıyordum her yerde… Belli bir zaman sonra hayatın anlamının bu olduğu kararını verdim. Mutsuz da olsan yükü taşıyacaksın. Sevgi gerçek değildir. Bir yandan da ben babam gibi olmayacağım diyordum içimden büyük bir kızgınlıkla…
Yıllar geçti ben de büyüyüp bir delikanlı oldum. Üniversiteyi bitirdikten sonra ben de sevdim bir kadını… O da beni… Artık evlilik zamanı gelmişti. Başlangıçta her şey güzeldi ta ki egolar savaşmaya başlayana kadar… Günler geçtikçe o ilk günün heyecanları bitti, sevgi alışkanlığa, aşk yalana dönüştü. Çünkü evlendiğim kadın aynı annem gibi hayatımı demir bir kafese almama sebep olmuştu. Mutsuz, her ihtiyacını benimle karşılayan bir kadın ile kendimi bir köle gibi hissettiğim bir evliliğin parçası oldum. Buna biraz da ben sebep olmuştum. Ben bir erkektim her şeyin, herkesin sorumluluğunu ben almalıydım. Korkular felaket senaryoları ile eşimin arkasında tıpkı bir güvenlik görevlisi gibi dolaşmaya başladım. Hayatımda paylaşım yoktu. Sadece sorumluluk ve mecburiyetler vardı. Hayat iş, ev, arasıra dışarıda iki kadeh bir içkiden ibaretti. Günler geçti. Evdeki gerginliği değiştirir düşüncesi ile bir çocuk sahibi olduk sonra da ikinci çocuğumuzu getirdik dünyaya… Mutsuzdum o kadar mutsuzdum ki baba olduktan sonra hayatımın bittiğine inanmaya başladım. Ben bir babaydım. Artık benim için hayat, çocuklarım demekti… Ben yoktum çocuklarım vardı. Aynı babam gibi olmuştum. Bir zamanlar kızdığım babamın aynısı… Çocuklarım da tıpkı benim çocukken düşündüğüm gibi bizim onlara karşı taktığımız maskenin farkındaydılar. Birçok sefer yeniden eşimle mutlu bir beraberlik oluşturmayı denedim. Ama olmadı… Kaybettiklerimizi yerine koyamadık. Bir gün ruhum artık dayanamadı. Nereden o gücü aldığımı bilmiyorum. Bununla birlikte düşündüğüm şuydu; aynı senaryonun tekrar etmesine izin vermeyecektim. Çocuklarımı bu sevgisizlik ortamında büyütüp yarın onların da içlerindeki mutsuzluk ile mecburiyetler içinde yaşamlarını yok etmelerine izin vermeyecektim. İki mutsuz insanın oluşturduğu kötü enerjinin içinde olmalarındansa benim yaşama dair özgürlüğümü, içsel mutluluğumu yakalamam onlar için onlara verebileceğim güzel bir hediye olacaktı. Belki bir yanım onlardan ayrı geçireceğim günleri düşünüyor bir yanım beni sevmeyeceklerine dair korkularımla mücadele ediyordu ama şunu hatırlamıştım; Çocukluğumda ara sıra evlerinde kaldığım komşumuz Şükran teyze ve Müfit amcanın sevgi dolu, birbirlerine yürekten bağlı aşk dolu yuvalarında nasıl rahat uyuduğumu, nasıl bir ferahlık içinde huzuru bulduğumu anımsadım. Kim bilir belki annemle babam beni onlara evlatlık verselerdi bugün hayata dair duruşum çok farklı olabilirdi. İnsan nerede huzur buluyorsa oraya ait bence… Biz de anne baba olarak çocuklarımıza huzuru ancak kendi huzurumuzu maksimize ederek hissettirebiliriz. Bu sürekli onların yanında olmak anlamına gelmiyor. Ben çocuklarıma 2 gün bile olsa sevgi, huzur dolu bir yuva sağlayabileceksem ne mutlu bana … Bir baba olarak onların kendi yaşamlarına sevgi değeri ile katkıda bulunmamı sağlayacaktır. Geleneksel öğretilerle aşılanan, her ne şartta olursa olsun çocuklarla olursak mutlu olacaklarına dair inancımız gerçekte kendi egomuzun büyük bir oyunu aslında… Bunları düşünerek evliliğimi bitirmiştim bir yıl önce... Sonra şu kararı verdim kendimi geliştireceğim ve onların harika bir yaşam lideri olmalarını sağlayacağım. Şimdi, çocuklarım için huzuru, hayatımın her alanında yaşamak ve kendimi keşfetmek için buradayım. Bu onlara müthiş bir örnek olacak ve birlikte olduğumuzda onlara gönül rahatlığı ile bunu hissettirebileceğim. Yaptığımız çalışmada öğrendiğim şey huzura kavuşmak için ihtiyacım olan şeyin düşünce ve duygularımı nasıl yönetebileceğimdi. Ve ilk defa bunu başarabilmeye başladım. Doğal yaşamın en değerli parçası kendime ve kendi yaşantıma duyduğum sevgi ve saygıdır.Ve ancak çocuklarımla bunu sağlıklı olarak paylaştığımda değerli olacak işe yarayacaktır. Bu öğretiyi bana aktardığınız için teşekkür ederim. “
Diyecek söz yoktu… Karma döngülerinin değiştirmek için uyanmak gerekiyor. Öyle ya çocuklarımızın mutluluğu , sevgi dolu huzurlu bir yaşamları olması bizim için ne kadar önemli ?
22/Mart/2013
Gamze Sağıroğlu