Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Eylül '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

İstanbul'un iki hali

İki akşam önce, gece yarısını biraz geçmiş bir saatte, arkadaşım Yeşim’le, Beşiktaş iskelesindeyiz. Amacımız, motorla Üsküdar’a geçerek, Yeşimlere gitmek. Çok sıcak geçen bir yazın ardından, tişört-merserize kazak arası bir serinliğin hakim olduğu gecede, gökyüzü bütün yıldızlarını saklamış, içinden çıkardığı şimşeklerle İstanbul’un üzerine gürlüyor. İri damlalar halinde düşen yağmurun çok az bir kısmından nasibimizi alarak kendimizi motora atmayı başarıyoruz. Ben yağmurun ciddiyetini kavrayamayarak, Yeşim’e yukarı, açık kısma çıkalım diye tutturuyorum. O, içeri girelim, yağmur hızlanacak diyor. Söz dinliyorum ve içeri girip cam kenarı bir yere oturuyoruz. İskeleye demirli motor hemen hareket etmiyor. Boğazın kabaran simsiyah sularını döven yağmur, şiddetini iyiden iyiye arttırıyor. İçeri bizden sonra giren her bir yolcu, bir öncekinden biraz daha ıslak. Motorun üzerinde biriken yağmur suları, yanımızdaki camdan bir kovadan boşalırcasına akıp gidiyor. Motor Üsküdar’a doğru harekete geçiyor. Boğaz köprüsünü görebilmek için burnumu cama dayıyorum ama ne mümkün. Denizin üzerindeki görüş mesafesi neredeyse sıfır. Korktuğumu hissediyorum, çaktırmadan Yeşim’e iyice yanaşıyorum. Üsküdar iskelesine yaklaşınca, ayağımdaki ayakkabıların açık olduğunu hatırlıyorum. Şimdi ayaklarım üşüyecek diye düşünerek ürperiyorum. Ama çaresiz iskeleye ineceğiz ve bir taksi bulabilmek için şansımızı deneyeceğiz. Üsküdar’da yağmur hızını iyice kesmiş, ama kesmeden önce içinde ne var ne yoksa semtin üzerine döküvermiş. Caddeye doğru koşar adım yürüyoruz, ben ıslanmamak için birikintilerden kaçmaya çalışıyorum ama ne fayda. Yeşim rahat tabi, ayağında spor ayakkabılar, kaldırımda süzülerek yürüyor. Korktuğumuz başımıza gelmiyor ve hemen taksi buluyoruz. Eve girip, üzerimize değiştirdikten hemen sonra uykuya yatay geçiş yapıyoruz. Saat geç ve sabah iş var.

Hani bazı sabahlar vardır, gece uyuduğunuzdan çok daha yorgun uyanırsınız, işte öyle bir sabaha saatin alarmıyla uyanıyoruz. Daha doğrusu gözlerimizi açıp bedenlerimizi harekete geçiriyoruz. Çünkü uyanmak başka birşey. Açık zihin, algılama yeteneği, çevreyle ve insanlarla iletişim kurmak gibi. Biz sadece otomatik bir şekilde hareket ederek yapmamız gerekenleri yapıyoruz ve evden çıkıyoruz. Yine Üsküdar iskelesindeyiz. Dinmiş bir yağmurun ardından, tatlı bir esintiyle burnumuza gelen yağmur kokusu, boğazın üzerinde yoğunlaşmış bembeyaz bulutların yüzünü göstermediği güneş, bulutların ardından süzülen ışık huzmeleri. Bir gece öncesinin bütün yoruculuğunu ve hırçınlığını silen harika bir sabah var İstanbul’da. Keyfimin yerine geldiğini hissediyorum. Yorgunluk bedenimi terk ediyor sanki. Motora biner binmez arka tarafa geçiyoruz. Başımı kaldırıyorum ve Avrupa yakasına bakıyorum. Yüzümde neredeyse güneşi kıskandıracak kocaman bir gülümseme beliriyor. Karşımda Beşiktaş sırtlarından yükselen bir gökkuşağı. Utanmasam çığlık atacağım. Aman Allahım! Ne kadar uzun zaman olmuş gökkuşağı görmeyeli. Renkler ne kadar güzel, ne kadar parlak. Bir gece önce kapkaranlık, yağmurlu, gök gürültüleri içinde bıraktığımız yaka, şimdi rengarenk bir gökkuşağının ardından gülümsüyor bize…

İstanbul’un sıradan bir gündeki iki hali diye düşünüyorum. Tıpkı hayat gibi, bir bakıyorsunuz karanlıkların içinde, çıplak ayak, çaresiz savrulmuşsunuz, bir bakıyorsunuz ışıl ışıl bir sabahın içinden doğan gökkuşağı gibi hayat size en güzel renklerini gösteriyor.

 
Toplam blog
: 47
: 1945
Kayıt tarihi
: 04.08.07
 
 

Eskişehir'de yaşıyorum. Kısa hikayeler yazıyorum. Bir oğlum var.   ..