Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Temmuz '08

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

İzmir, sen ne güzeldin bir zamanlar!

İzmir, sen ne güzeldin bir zamanlar!
 

Çocukluğumuzda sık giderdik İzmir’e, ne de olsa yakın bir ilçesinde yaşıyorduk. Özellikle alışveriş yapmak için Kemeraltı ve Alsancak’a babam götürürdü, “Şu ayakkabıyı mı alsak, bu pantolonu mu?” dan başka derdimizin olmadığı günlerdi. Fuar zamanlarını da hiç kaçırmazdık. Ajda Pekkan’ ı ilk orada izlemiştim, Zeki Müren’i de. Üniversiteye hazırlık kursu için, adet yerini bulsun diye lise son sömestr tatilinde gittiğim dersane de, ne tesadüf ki(!) Alsancak’daydı . Çalışkan bir öğrenci olmanın rahatlığıyla , gezmek için bulunmaz bir fırsat gördüğüm 15 günü de o pastane, bu pastane, Kordon boyu derken geçirmiştim. Bu kadar gezmeyi ve sokakları seviyor olacağım, o zamandan belliymiş.

Şimdilerde İzmir’i bakımsız, gelişememiş ve köhnemiş buluyorum. Özellikle Alsancak, bana bütün kişiliğini yitirmiş geliyor, geriye bir tek yenilenen yüzüyle Sevinç pastanesi kalmış sanki.

Güzelyalı’daki dip dibe dizilmiş binaların, bu yapışıklığı, bahçelerinin olmayışı ve mimari çirkinliği de ne kadar rahatsız edici. Estetiği ve kusursuzluğuyla yaşayan/yıkılmış Rum yapılarına, inat mı yapılır bu sevimsiz binalar, akıl sır ermez.

Konak’daki eski gümrük deposundan restore edilen Pier alışveriş merkezi , şehrin itibarını biraz kurtarsa da, Ankara ve İstanbul’daki şehirleşmenin çok gerisinde kalmış İzmir.

Kemeraltı, bildiğimiz Kemeraltı ama, mağazalar el değiştirmiş, sokağın en sonunda sakızlı ve aromalı Türk kahvesi satılıyor, burada nostaljik turumu atarken keşfettim. Günde belki 4 kez turlardık genç kızken bu caddeyi, yeni bir şey geldiyse gözümüzden kaçmasın diye. Ayakkabıcı “Çarık” vardı girişte, karşıda “Galeri Nur”, daha önde “Mudo”, ünlü butik ayakkabıcı "Zapçıoğlu", çarşının ilerisinde kuyumcular , sonra kumaş aldığımız tuhafiyeciler...

İzmir’in en özel tarafı, sahile ve plajlara olan yakınlığı. En fazla 1 saat mesafede Foça, Çeşme, Urla, Gümüldür, Seferihisar, Kuşadası ya da Alaçatı’da olunabiliyor. Sormayın ne lüks, bizim gibi bozkır Ankara’da yaşayanlar için.

Bütün bu yazmalarımın nedeni de, geçen hafta İzmir’de olmam ve tabi ki günübirlik de olsa Alaçatı’ya bir merhaba demem ve hatta Aya Yorgi koyunda denize bile girmem. Aya Yorgi, Çeşme’ nin pek bilinmeyen, az rüzgarlı, tertemiz denize sahip, yapılaşması olmayan bir koyu. Burada sadece paralı beach’lerden denize giriliyor. Beach’lerin yaptığı gürültü kirliliği ise dayanılmaz boyutta. Birbirleriyle müzikle rekabet ediyorlar, kim sesi daha fazla açacak yarışı var, sonuç felaket.

Akşamüstü uğradığımız Alaçatı ise, bir başka güzelleşmiş, kusursuz butik bir yer olmuş. Açılan her bir mekan, dekorasyon dergisi sayfalarına layık, özenli bir tasarımla yapılmış. Sokaklarında turladıktan sonra, Beyaz Fırın’dan sakızlı kurabiyemizi aldık ve meydandaki kahvede, püfür esen rüzgarın karşıdaki lavanta satıcısından getirdiği kokular eşliğinde çayımızla beraber yedik. Yan masadakilerle sohbete başladık, arkasından ben “Ayrılmak istemiyorum, Ankara’ya dönmek istemiyorum ” diye krize girdim. Ne gam, kalkma vaktiydi! Kendi yetiştirdiği lavanta bitkilerini satan esmer tenli, sevimli yüzlü satıcıdan minik nazar boncuklu lavanta torbalarından aldık , elbiselerimiz Ege koksun diye.

Daha bir günümüz vardı dönmeye, ertesi akşam Karşıyaka’da aldık soluğu, belki 25 sene sonra bu semtteydim. Bir zamanlar İzmir’e her gidişte büyük dayıların buradaki evini ve Karşıyaka çarşısını ziyaret etmeden olmazdı , insani bağlar kopunca burayla bağım da kopup gitmişti.

Karşıyaka hala güzel, İzmir’in en görülesi yeri, yazlık yer havasında, insanlar sahil boyunda, yürüyüşte, sohbette. Binaları yeni, havası sanki daha bir başka Konak’dan, Alsancak’tan, Güzelyalı’dan.

Ege ‘yi nasıl sevmem, nasıl özlemem, rüzgarlı, neşeli, bereketli topraklar diyarı.

 
Toplam blog
: 144
: 1429
Kayıt tarihi
: 12.09.07
 
 

ODTÜ İşletme mezunuyum, felsefe bölümünde master eğitimi aldım, uzun yıllar bankacılık ve finansm..