Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Aralık '13

 
Kategori
Yoga / Meditasyon
 

Kanatlarımızı açmak...

Kanatlarımızı açmak...
 

Yaklaşık altı aydır bir yoga eğitimine ya da workshop’a katılmamıştım. Geçen hafta sonu çok faydalı bir o kadar da eğlenceli bir workshop’a katıldım eğitmenliğe yeni başladığım stüdyoda. "Kanatlarınızı açın ve kalbinizi hafifletin"... Size bir şey ifade etti mi? Kanatlarımız olsa bedenimizin neresinde olurdu? Evet, bildiniz. Workshop, omuz kuşağı kaslarını etkin bir şekilde kullanarak; sırttaki gerginlikleri gidermek, göğsü genişletip kalbi özgürleştirmek için omuz kaslarını güçlendirmeye ve açmaya yönelik bir çalışmaydı. Workshop’u veren eğitmen arkadaşım çok başarılıydı. Gerçekten de birazdan kanatlanıp uçacakmışım gibi hissettim.

Workshop’un öncesinde kendi derslerim vardı. Önce bir saat çocuklarla yoga yapmıştım ardından bir saat de hamile yogası dersim vardı. Ne yazık ki, workshop’un ilk 40 dakikasını kaçıracaktım. Hamile yogası dersimle çakışıyordu çünkü.

Dersim boyunca, zihnimin bir kat aşağıdaki workshop’a kayması gerekirdi değil mi? Hiç de öyle olmadı. Zihnimi dersimde tutmayı başardım. O gün dersime tek bir öğrenci katılmıştı. Dört buçuk aylık hamileydi ve sırt ve kuyruksokumu ağrılarından muzdaripti. O gün tek öğrencim olduğu için ona özel bir ders yaptım ben de. Sırt ve kuyruksokumu ağrılarını hafifletici asanaları deneyimledik beraber. Dersim bittiğinde, öğrencimi yolcu ettim ve heyecanla aşağıdaki stüdyoya indim workshop’a katılmak için.

Sanırım ben derse girene kadar öncelikle omuz kuşağı tanıtılmış ve bedeni ısıtmak için "surya namaskara" (güneşe selam) serileri yapılmıştı. İnanın, bu sadece tahmin. Gerçekten ilk 40 dakikada neler oldu, neler yaşandı, neler yapıldı bilmiyorum ama sonrasında sanırım kanatlandım ben.

Aslında hiç doğru değildi workshop’a ısınmadan katılmak, ama başka çarem yoktu. Yoga geçmişime güveniyordum. Bedenimin beni yarı yolda bırakmayacağına inanmaktan başka çarem yoktu. Sabah erkenden spor tesisinde almıştım soluğu. Bir saat boyunca yürüyüş bandı ve cross-trainerda kardiovasküler antrenman yapmıştım. Ardından çocuklarla bir saat yoga yapmış ve en son da hamile yogası dersi vermiştim. Hamile yogasında bedenimi ısıttığım söylenemez. Ondan öncesindeki kardiovasküler çalışmaya ve çocuklarla yoga dersime güvenmek ve bedenimi ısıttığımı düşünmem gerekiyordu o an.

Workshop’a katıldığımda ilk birkaç asana benim için zorlayıcı olmuştu. Ne olursa olsun, 40 dakika boyunca ısınmış bir grup vardı ve ben derse ortasından katılmıştım. Tek şansım sınıfın kalabalık ve sıcak olmasıydı. Birden yoga eğitmeni Bernie Clark'ın kitabından bir cümle geldi aklıma. Türkçe şu şekilde ifade edebilirim sanırım: "Duruşun içine girmek için bedenimizi kullanmıyoruz, bedenimizin içine girmek için duruşu kullanıyoruz." İşte bu, o an ihtiyacım olan şeydi. Duruşlar ile yavaş yavaş bedenimin içine nüfuz edecektim. Sıcak da bana yardımcı oldu ve kaslarımın gevşemesini sağladı. Bir anda kendimi esnemiş buldum. İkinci veya üçüncü "adho mukha svanasana"da her zamanki aşağı bakan köpeğimi bulmuştu bedenim. Sevindim.

O günkü workshop’un kilit noktası, kürek ve köprücük kemikleriydi. Tüm asanaları yaparken dikkatimiz bu iki kemikte olmalıydı. Öğretmenimiz her asanada bize bunu hatırlattı ve yönergelerini dersin anlam ve önemine uygun olarak verdi. Ayrıntılarıyla asanalar anlatıldığı için, workshop vinyasadan çok hatha tarzı bir ders olmuştu. Öğretmenimizin, ders boyunca hatırlattığı en önemli nokta, omuzlarımızı arkaya doğru yuvarlamak (retraksiyon) ve kürek kemiklerimizi (skapula) aşağı doğru ittirmekti (kürek kemiklerinin depresyonu).  Aynı zamanda, köprücük kemiklerimizi (klavikula) birbirinden uzaklaştırarak kendimize alan yaratmaktı. Böylece omuz kuşağımız ve göğüs kafesimiz rahatlayacak ve genişleyecekti.

Tüm asanaları, dikkatimizi kürek ve köprücük kemiklerine vererek yaptık. Öğretmenimiz asanalarda, herkesi kontrol edebilmek için uzun tutuyordu. "Phalakasana"dan (sopa duruşu) "chaturanga dandasana"ya inerken göğüs kafesimizi açmak için bedenimizi omuzlarımızdan öne doğru ittiriyorduk. Sonra "urdhva mukha svanasana"da (yukarı bakan köpek) göğüs kafesini öne doğru fırlatıp omuzları aşağı doğru ittiriyorduk. Arkasından "adho mukha svanasana"da (aşağı bakan köpek) köprücük kemiklerinin arasını genişletiyor, kürek kemiklerini aşağı doğru itiyor ve triceps (arka kol) kaslarını bedenimizin içine doğru döndürüyorduk. Böylece omuz kuşağı ve sırt genişliyor ve enerji doluyordu.

Yıllardır yoga yapan kişiler olarak birçok asanayı doğru hizalanarak ve olması gerektiği gibi yapıyoruz. Ancak o gün, workshop’ta çok ilginç bir şey deneyimledim. Bir asanayı yaparken zaman zaman bedenimizin belli bir bölgesine odaklanmak ve orayı hissederek o duruşu yapmak insana bambaşka duygular hissettiriyor. "Virabhadrasana I" (birinci savaşçı), "virabhadrasana II" (ikinci savaşçı), "virabhadrasana III" (üçüncü savaşçı) tüm yoga derslerinin olmazsa olmaz asanaları arasındadır. O gün, bu duruşları "gomukhasana" (kartal) kollarıyla yapmak beni bambaşka bir boyuta taşıdı. Kollarımı "gomukhasana" duruşundaki gibi tuttuğumda ve savaşçı duruşlarına girdiğimde omuz kuşağımı, özellikle kürek kemiklerimi çok daha yoğun hissettim. Sanki iki kürek kemiğim birbirinden ayrılıyormuş gibi. Müthiş bir rahatlama ve genişleme duygusu...

"Trikonasana"da (üçgen) dikkatimizi kürek ve köprücük kemiklerine vermek, "parsvakonasana"ya (yan açı duruşu) girerken asananın en basit halinden başlayarak, kademe kademe, eğer bedeniz elveriyorsa ve göğüs kafesimiz kapanmıyorsa, en derin haline girmek... Bunları deneyimlemek ve hissetmek harikaydı.

Eş olarak kürek kemiklerimizi açmak için el ele tutuşup kollarımızı yanlara doğru açmak ve koltuk altlarımızdan yanlara bakmak... Böyle bir çalışmayı ilk defa yaptım. Ne hissettim? Müthiş bir histi.

Sıra geldi benim için dersin en zor aşamasına. "Ardha salamba sirsasana" (yunus duruşu) yapacaktık. Omuz kaslarını güçlendirmek için en etkin yoga duruşlarından biriydi yunus. Bu asana, kolun dönmesini sağlayan kasları (rotator cuffs), göğüs kaslarını, sırt ve karın kaslarını güçlendiriyordu. Dikkat etmemiz gereken şey, iç kollara ağırlık vermekti. İç kol kaslarımızı kullanmaktı. "Pincha mayurasana" (tavus kuşu duruşu) için bir hazırlıktı. Yani benim için dersin en zor anı.

"Ardha salamba sirsasana"da beş nefes bekledikten sonra, tek tek bacaklarımızı yukarı kaldırmayı denedik. Bu, "pincha mayurasana"ya hazırlıyordu bizi. Öğretmenimiz, hazırlık aşamasını bitirdikten sonra eş olmamızı istedi. Birisi duruşa girmeyi denerken, ikinci kişi ona yardımcı olacaktı. Ben, o gün workshop’a katılan iki arkadaşıma yardım ettim. Derken, stüdyonun sahibi iki öğretmenim bana yardımcı olabileceklerini söyledi. O an gelmişti. Duruşa girdim. Daha önceki denemelerim gibi "yeni doğmuş tay" gibi değildim. Öncelikle workshop boyunca omuz kuşağını iyi ısıtmış ve hazırlamıştık. Bu duruşu yapamamam için fiziksel bir engel yoktu. Zihinsel? Maalesef evet. Ama öğretmenlerim yanı başımdayken, engeller bir anda yok oldu. Beni tutabileceklerini biliyordum, güveniyordum onlara ve yükseldim tavus kuşuna. Durdum da. Öğretmenlerim hemen nerede yanlış yaptığımı görüp beni uyardılar ve ona göre kendimi tekrar hizaladım duruşun içindeyken. Olabiliyormuş. Tamam, halen destek alıyordum ama bu benim için iyi bir gelişmeydi. Kendi kendime daha çok pratik yapmaya karar vermiştim. Hiç değilse duvar kenarında deneyecektim.

Dersin en zor anını atlatmıştık. Şimdi en sevdiğim asanalardan birine gelmişti sıra. "Setu bandhasana" (yarım köprü) ve "urdhva dhanurasana" (tam köprü). Yarım köprüyü herkes kendi matında (minderinde) yaptı. Bu duruştaki püf noktası göğüs kafesinden yükselmekti, kalçayı ne kadar yukarı kaldırdığımızın önemi yoktu. Göğüs kafesini genişletmek ve evrene sevgi enerjisi yaymaktı amaç. "Setu bandhasana"dan sonra öğretmenimiz yine eş olmamızı istedi. Eşimizin tam köprü yapmasına yardımcı olacaktık. Eşlerden biri yere yatacaktı, diğeri onun başının arkasına geçecekti. Yerdeki eş, ayaktaki eşin ayak bileklerini tutacak ve kendisini oradan yükseltecekti tam köprüye. Ayaktaki, köprünün ayakları gibi... Destek olacaktı yerdeki eşine. Workshop’a katılan iki arkadaşıma yardım ettim. Açtık göğüs kafeslerimizi, sevgimizi gönderdik evrene... Genişledik, esnedik ve sevdik...

Workshop’un sonuna gelmiştik artık. Yerde birkaç asanadan sonra sıra geldi "savasana"ya (derin gevşeme ve dinlenme pozisyonu). En sevdiğim asana. Yazımın başında da belirtmiştim. Yaklaşık altı aydır herhangi bir eğitime ya da workshop’a katılmıyordum. Her ne kadar kendi yoga pratiğimde "savasana" yapsam da, bir başka eğitmenin yönergeleriyle "savasana" yapmak ve gevşemek bambaşka bir duygu. Tamamen kendini bırakmak, minderde erimek, toprağın seni içine çekmesi, bedeninin ağırlaşması, ruhunun özgürleşmesi... O an tüm bunları hissettim. Hiç bitmesin istedim "savasana".

Ne yazık ki, her güzel şeyin bir sonu oluyor. Öğretmenimiz, yine yönergeleriyle bizi "savasana"dan uyandırdı. Oturma pozisyonuna getirdi. Gözlerimizi açıp, dünyaya dönmeden önce bize çok güzel mesajlar verdi. "Sevgiyle duymak, sevgiyle dokunmak, sevgiyle konuşmak, sevgiyle görmek, sevgiyle koklamak." Her şey sevgiyle... İçinde hiç bir kötülük bulundurmamak. Güzel düşünmek, güzel hissetmek, güzel hissettirmek, güzel konuşmak, güzel görmek... Sevgi... Öylesine bir enerji ki, karşısında her şey eriyebiliyor. Yeter ki, biz alanımızı genişletelim, kanatlarımızı, göğsümüzü ve kalbimizi açalım, esnetelim ve yumuşatalım... 

 
Toplam blog
: 201
: 432
Kayıt tarihi
: 08.05.13
 
 

Uluslararası Yoga Alliance onaylı hatha, vinyasa, yin ve prenatal yoga eğitmeni... Hayata bambaşk..