Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Haziran '10

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Kapalı Maraş

Kapalı Maraş
 

Denizden Kapalı Maraş, iyi ki bir kısmını koymuşum internete, bu sayede kurtardım.


Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin Magosa şehrinin yanında bulunan kapalı bir bölge, adı üstünde: Kapalı Maraş... İçeride sadece askeri öğrenci yurtları, orduevleri, koğuşlar ve Birleşmiş Milletler'in binaları var. Gerçek bir hayalet şehir gerisi.

Çoğu kişiye ürkütücü geliyor, bunu biliyorum. Örneğin orduevinde kalanların genel arzusu hep "denize bakan bir oda" olması yönünde. Oysa ki benim isteğim şehre bakmaktı sadece.

1974'te donup kalmış bir şehir bir tek bana mı büyüleyici geliyor acaba? Ne güzeldir o şehrin sokaklarında yasaksız dolaşabilmek. İçeri girdiğimizde yolda ilerlerken durmak yasak, durduğunuz anda nerede saklandıklarını bir türlü anlayamadığınız askerler dökülüyor ortalıklara.

Maraş... Kim bilir ne çok acı yaşandı o dönemde orada... Efsaneler de var bir dolu, orduevine giden yolda iki tane galeri gözünüze çarpıyor kepenkleri sonuna kadar inmiş, biri Toyota'nın, biri Alfa Romeo'nun. İkisinin de içi gözükmüyor, ben bir fotoğraf galerisinde gerçek olup olmadığına emin olamadığım fotoğraflarını gördüm, içerisinde 74 model arabaların olduğu söyleniyor halen.

Kuyumcular, taksi durakları... Hepsinin kırık dökük tabelaları gözünüzün önünde. Sadece kullanılan yol asfaltlanmış, gerisini otlar bürümüş. Evlerin, apartmanların kapıları da aynı şekilde. Burası bırakmayacaklar KKTC'ye, o çoktan belli. Maraş çünkü uluslararası önemi olan bir yermiş, hatta harekat olmasa bugün Las Vegas'la yarışır düzeyde olurmuş. Daha Türkiye'de olmayan markaların o dönem Maraş'ta çoktan yerlerini aldığı söyleniyor. Öyle bir gelişmişlik... Klimalar, asansörler daha o dönemden Maraş'ı mesken tutmuşlar.

İçeride Sophia Loren'in olduğu iddia edilen bir ev de var orduevinin tam yanında, hatta bir iddiaya göre bir röportajında "oradaki evimi çok özlüyorum" demiş Loren. Bir banka varmış yolun üstünde önünde hep asker duran, o bankada da İngiliz Kraliyet Ailesi'nin serveti dururmuş da onu korurlarmış. Zaten Maraş'taki otellerin birçoğu kraliyete aitmiş daha o zamandan.

Arabadan inip de dolaşabileceğiniz yerler çok kısıtlı. Orduevi'nin bahçesi en uygun yer. Gizlice birçok fotoğraf çektim içeride, gözümü kararttım. Kaldırımlarında yazılar olduğu gibi duruyor Maraş'ın. Birinde örneğin "George 22.02.1973" yazıyor. Oranın inşaatı sırasında çalışanlar yazmış o yazıları denilene göre. Biri de "Best Waitress of Cyprus" yazıp bir garsonun adını eklemiş.

Sonra "yasağın laneti midir" nedir, fotoğraflarım bilgisayarın çökmesi ve benim yedekleme için zamanında önlem almamam sebebiyle elimden uçtu gitti. Çok azını kurtarabildim... Onlar bile yetiyor bana. O kadar risk alıp deniz bisikletine telefonla binme "saçmalığına" imza attım ben Maraş'ı fotoğraflayabilmek için... Onları kurtaramadım işte.

Efsanelere dönelim, zira bu kadar değil, otellerin rezervasyonları 2000'li yıllara kadar dolmuş o zamanlardan deniyor örneğin. Hatta harekattan sonra epey bir dönem Maraş'ta evlerin-otellerin perdeleri uçuşurmuş. Orduevinde daha 90'lı yılların ortasına kadar o otellerin tabak çanakları kullanılırmış da şimdi hepsi kırılmış. Bugün binaların camları yok evlerin içinde eşyalar yağmalanmış, ama hala duranlar varmış. Lordos çok ünlü örneğin, birçok binada hala Lordos'un adı yazıyor.

Maraş'ın içinde çok fazla özgürlük alanınız yok, ama çıktıktan sonra şehrin kenarını arabayla geçtik. İçerinin birçok fotoğrafını da o zaman çektim, terk edilmiş benzin istasyonları, değirmenler, binalar...

Denizinin temiz olması çok normal, çünkü terk edilmiş şehir. Bu şehirde henüz yeni yaptıkları bir otelin ardından harekat olması üzerine Rumlar oteli hiç kullanamamanın verdiği üzüntü ile otelin aynısını yapmışlar kendi taraflarına.

Efsane çok... Bir dönem evlerin içi öyleymiş ki masada çorba duruyormuş halen. Bu pek inandırıcı değil hadi, okunan kitaplar açık bir şekilde duruyor deniyor bir de. Daha akla yatkın.

Şehrin merkezinden geçiyorsunuz orduevine giderken, işte sadece o noktada fotoğraf makinemi çıkarmaya cesaret edemedim. "Şu araba bozulsa keşke" dedim sadece, "bozulsa ki biraz kalabilsek bu noktada..."

Hikayeler, efsaneler hiç bırakmıyor yakanızı Maraş'ta. Etkisinden kolay kolay da kurtulamıyorsunuz bir süre. Eğer ki Kıbrıs'a düşerse yolunuz içeri giremiyor olsanız bile kenarından dolaşın Maraş'ı. Aslında içinde dolaşmak da mümkün, orduevine gidiyor olsanız bile, dışarıda tel örgülerin arasından geçenler olduğunu duymuştum. Ben öyle bir risk alamam, almadım.

Bunları şimdi niye yazdığımı bilmiyorum, içimden geldi. Fotoğraflara baktıkça gidip tekrar gezesim geldiğinden belki... Bu şehri ben dolaşmak istiyorum hiçbir engelle karşılaşmadan. Bu Kıbrıs sorunu bir gün bir çözüme erişir de Maraş KKTC'nin olmazsa, ya da öyle olsa bile, kısacası Maraş kimde kalırsa kalsın burayı bir böyle bırakmalı bir dönem. Bir sene boyunca dokunmasın şehre hiç, insanlar girip gezebilsinler içeriyi özgürce. Hem "gerçek" bir hayalet şehir görebilmenin tadı ayrıdır. Hem de bu şehir geçmişte kalmış, yaşanmışlık var... Hem de ders almak gerek bazı şeylerden, çünkü bu şehirde çok acı da var. En önemlisi de bu belki.

Ne güzeldir Maraş'ı dolaşabilmek...
 
Toplam blog
: 142
: 1092
Kayıt tarihi
: 27.09.09
 
 

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakülteliyim. Seyahat benim için bir tutku, her fırsatta bir yerlere ka..