Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Kasım '06

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Karton hayat

Karton hayat
 

Tiyatro sahnesindeki ses tonu farklıdır. Oyuncunun, en arka sırada oturanın duyabileceği desibele erişme çabasından bahsetmiyorum. Ağızdan çıkan kelimelerin vurgusu günlük yaşama yabancıdır. Saklamama gerek yok, hiç hoşlanmam o kelime vurgularından; sunidir benim için.

"Evet, benim" dedikten sonra kulağımın içinde çınlayan müziği dinlemeye başladım. Kapağını açınca içinden çıkan balerinin kendi çevresinde dönüşüne eşlik eden müzik kutuları vardır. Kulağımın içini dolduran tıkırtı makamındaki müzik sinirimi iyice bozdu. Aranan olarak telefonun ucunda bekliyordum ama arayan yoktu ortada. Can sıkıcılık volkan olup patlamak üzereyken "Tuğrul ben" dedi karşı taraf. Tiyatro sahnesindeki suni ses tonunu hayat felsefesi yapmış bir sesti duyduğum. Kendine aşırı güvenen bir ses... İsmini duyunca ayağa kalkıp heyecandan ahizeyi düşürmemi bekler bir hali vardı. Bilmem ne isimli somun pul satan bir firmanın sahibiydi. Sabahları ofisine gelirken atölye ya da fabrika, her neresiyse kapının önünde bekleşip yalandan bir saygı gösteren, "Tuğrul beyin bir buçuk şekerli az sütlü kahvesini" hazır edenlere kapılıp giden bir yaşam görüşü konuşuyordu benimle. Dünya onun pul ve somunları üzerinde dönüyor olmalıydı. Hoş, detone bir sesle iki parça okudu diye memleket meselelerinin danışıldığı bir ülkede yaşarken Tuğrul beyin somunlu, pullu dünyasının krallığını yaşaması da normal karşılanmalıydı. Dinledim ya da dinler gibi yaptım. Ne anlattığının önemi yoktu o an için. Tek yaptığım kartvizitlere sıkıştırılmış sığ hayatlarımızı düşünmekti.

Kendimizi sonradan yapıştırılmış etiketlerimizle tanımlıyorduk. "Merhaba, ben Alpay Bellisan... Makina mühendisiyim. Hakkımda daha fazla bilgi istiyorsanız size mezun olduğum okulu söyleyebilirim. Yaşımı da saklamam... Hatta çok istiyorsanız evli olup olmadığımı ve yaşadığım şehri bile anlatırım size." Böylece kim olduğum konusu açıklığa kavuşur. Leblebiyle beraber üç beş tane kuru üzümü neden severek yediğimi, fotoğraf çekerken neden insan yüzüne odaklandığımı, neden özellikle çocukları sevdiğimi, telefondan uzak durduğumu bilmenize gerek yok. Bitmesin diye yavaş yavaş okuduğum bir yazarı neden sevdiğimi de öğrenmeyin. Gerek yok. Benim tüm kişiliğim uyduruk bir kartona bastırılmış kartvizitimde açık açık yazıyor zaten.

Kartvizitlerin minicik ölçüye sığdırılmış dünyasında yaşıyoruz. Değerlendirmelerimiz, en arkada oturan seyirciye seslenişlerimiz hep bu karton tonunda. Aklın yolu diye yarattığımız yolda itiş kakış ilerlerken aslında akıl sahibi olup olmadığımızı bile sorgulamıyoruz. Minik kartvizitlerin minik yollarını, girdaplı, aşılması zor engeller gibi görüyoruz. Kendimizi çaresiz, savunmasız hissetmemek için yeni kartvizitler peşinde koşturuyoruz.

"Ben Tuğrul..." İyi, tamam ben de Alpay... Kartvizitinizden fışkıran suni sesiniz beni ayağa dikemedi Tuğrul bey. Üzgünüm, elimden gelen bir şey yok. Benim için hiç olmadınız. Günün birinde şaşırıp yoldan çıkmazsam da hiç olmayacaksınız. Mukavvadan mamül sahne dünyanızda hayırlı oyunlar dilerim.

 
Toplam blog
: 33
: 2040
Kayıt tarihi
: 07.07.06
 
 

Evli. Baba. Ailesine düşkün. Mühendis. Fenerbahçeli. Suya yazar.   ..