- Kategori
- Basın Yayın / Medya
Kaşık düşmanı
“Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin”… “Al atın iyisini, yiyeceği bir yem; al avradın iyisini, giyeceği bir don”… “Ağustostan sonra ekilen darıdan, kocasından sonra kalkan karıdan hayır gelmez”… “Oğlan babadan öğrenir sofra dizmeyi, kız anadan öğrenir sokak gezmeyi”…
Bu ve benzeri sözlerimiz tarih oluyor(muş). Türk Dil Kurumu (TDK) Başkanı Prof. Dr. Şükrü Haluk Akalın söylüyor bunu. Yedi kişilik bir çalışma grubu oluşturan TDK, yirmi bine yakın deyim ve atasözünü bilimsel incelemeye tabi tutacakmış. Kadını aşağılayan, kötüleyen ve ikinci sınıf gösteren deyim ve atasözlerini sözlükten çıkarma kararı almış TDK Başkanı. Sebep? Yani ne oldu da durduk yere böyle bir değişiklik yapma gereği duydu Akalın? Bu deyimlerin verdiği olumsuz mesajların nesilden nesile geçmesini engelleyerek unutturmayı hedefliyormuş Sayın Başkan. Açıklaması da çok duygulandırıcı TDK Başkanı Akalın’ın: “Annelerimiz, eşlerimiz, kızlarımız, kız kardeşlerimiz toplumumuzun en değerli bireyleri. Gerek kültürümüzde, gerek inançlarımızda zaten kadına değer veren bir anlayış bulunmakta. Üzerimizdeki emeklerini nasıl inkar edebiliriz?"
KÜLTÜRÜMÜZDE YOK MU?
Dilin, bir toplumu tanımak için en iyi araç olduğunu yazmıştım dün. Özellikle deyimler ve atasözleri, o toplumun kültürünü, gelişmişliğini, alışkanlıklarını, uygarlık düzeyini, kısacası yaşam tarzını gösterir. Yukarıda sıralanan deyimler, kaldırılacak olanların yalnızca bir kısmı. Komik bir savunma yapmış yani TDK Başkanı, “Gerek kültürümüzde, gerek inançlarımızda zaten kadına değer veren bir anlayış bulunmakta” demekle. Bizde böyle bir anlayış olmasa, kadınlar hakkında bu kadar bol deyim de bulunmazdı yani.
Belki iyi niyetli bir adım atmak istiyor sayın profesör ama, deyimler sözlüğünden bu sözleri çıkararak bu sonuca varmaya çalışmak ne kadar naif ve bu çaba ne kadar saçma… Bu, olsa olsa evde babasından duyduğu sözü sözlükte bulamayan öğrencinin, “örtmenim ‘eksik etek’ ne demeeek?” diye sormasını sağlar sadece.
KADINA VERDİĞİMİZ ROL
Geçtiğimiz kış, anneme bilgisayar kullanmayı ve internete girmeyi öğretmeye niyetlendim. Sağlık konusunda ulaşmak istediği kimi bilgiler için bizden yardım istemesine gerek kalmasın, kendi kendine yetebilsin diye düşündüm. Bir de, biz evde olmadığımızda yurtdışındaki kızıyla da görüntülü sohbet edebilmeyi öğrensin dedim. Başladık annemle çalışmaya. “Bak anne, şimdi burayı çift tıklayınca bir pencere açılacak…” Valide Hanım internete girmeyi çabuk kavradı. “Sık kullanılanlar” klasöründe bir liste hazırladım onun için. Uzun uzun site adresi yazmasın, çabucak ulaşabilsin diye bazı sitelere. “Bak, burayı tıklarsan yemek tarifleri bulabilirsin, burada da pratik bilgiler var…”
Bunu yaptıktan kısa bir süre sonra anladım ki, bizim kadınlar için biçtiğimiz rol, bundan fazlası değildi işte. Ev işleri yapsın, yemek tarifleri öğrensin, evde işine yarayacak pratik bilgilere ulaşsın. Bu! Hepsi topu bu. Yani benim annemin “Yılın Edebiyat Ödülleri” konusunda herhangi bir merakı olamaz, NASA araştırmalarına ilgisi düşünülemezmiş gibi. Üstelik bahsettiğim kadın, psikoloji, pedagoji, antropoloji, uzay bilimleri gibi konularda yığınla kitap okumuş, Türk ve Dünya Klasikleri Serisi’ni çoktan bitirmiş, günde en az 6-7 gazete okuyan biri. Ve buna rağmen ben (hem de ben yani) anneme “yemek tarifleri”nden fazlasını gerekli görmemişim. Bunun utancını uzun süre taşıdım üstümde.
DİLDEN ÖNCE KAFA
Can Dündar'ın, gençlerin kullandığı argoyla ilgili olarak “Derinleşen uçurumu doldurmanın yolu, dillerini değil, hallerini ‘düzeltmek’ten geçiyor” cümlesinde olduğu gibi, deyimler sözlüğünden bu cümleleri kaldırmak yerine, önce kafamızda kadın için biçtiğimiz “rol”ü değiştirmemiz gerekiyor. Yoksa gayrısı laf-ü güzaf.