- Kategori
- Aşk - Evlilik
Kavuşamayanlar bilir aşkı

Sever ama söyleyemez bazıları. Dudakları mühürlüdür ve ancak acıyla kıpırdanır, yüzdeki mimikler oynar ama sözcükler dökülmez ağızlardan. Bir omuz mesafesi yakındadır sevilen, uzansa... Uzanamaz. Sevilen de seviyordur kimi zaman. Gözleri dile getirir aşkını, ellerinin duruşu bile... Bazılarının elleri de konuşur, bilir misiniz? Sevilenin ellerine uzanmak ister, kıpırdanır; ama başladığı yerde bir milim oynamamıştır, oynayamaz.
Gözünü, kulağını kapatsa sonu olmayan bu aşka, tüm teni aşk olmuştur. Derisini soyup atsa, atabilse bile içerde bir yürek vardır, kavuşamadıkça daha hızlı atan. Yanardağ gibidir bu yürek, dışı buz gibi ama içi lavlarla kaynayan...
Mantık çoktan silahlarını indirmiş, teslimiyet bayrağını çekmiştir kalbe. Madem kavuşamayacaklar, o zaman şöyle yapmamalılar, o kadar kolay, değil mi? meliler, malılar’a sağırsa artık yürek, o zaman ne yapacaklar?
Ellerinden gelse bir kağıt parçası gibi buruşturup atacaklar kavuşamayanlar, kalplerini. Her gün ve gece, gündüz geceye varırken ya da gece gündüze dönerken yürek koca bir yumruya dönüşür, sürekli ağlayan... Kalp biteviye ağrır, sonra tüm bedene yayılır, beden ağrı olur...Tüm damarlarında akan tek bir şey vardır: Aşk ve kavuşamamanın acısı...
Kimi zaman içlerindeki o yumru öyle büyür ki, bedenler taşıyamaz olur kalpleri; böylesine bir kalbe ‘unut’ diyebilir misiniz, serde acı ve kederden başka bir şey olmasa da?
Kavuşamayanlar bilir aşkı... Ve o koca yanardağın bir gün söneceğini, kalan küllerin üstlerine başlarına kirden başka bir şey bırakmayacağını... Asidir kavuşamayanların kalpleri, söz dinlemez. Dünya birgün uzanıp dokunabilmek ve bir dakikalığına da olsa sarılmak üzerine döner onlar için. Kavuşamayanlar bilir aşkı, biteceğini de. Kavuşamamak ölüm gibidir, bunu da bilir aşıklar...