- Kategori
- Psikoloji
Kayboluş

Uçuk pembe şiirler çağındayım ben henüz. Bırak uyuyayım bu masallar salıncağında. Uçuk pembe bulutlar olsun göğümüzde ve güneş hep ısıtsın yakmadan.
Yakınlar, arkadaşlar, aileler sorunlar sorumluluklar. Ulusal sorunlar, çevresel sorunlar, sorumluluklar. Susun beynimde konuşanlar. Başıma üşüşüp koşuşanlar susun.
Bir günlük rahat bırakın beni beynimin kurtları. Terapistime ihtiyacım var. Bizi yalnız bırakın. Bırakında anlatayım ona, girmeyin yine araya. Lütfen biraz izin. Tamam söz hepinizden de bahis açacağım. Sizin için de konuşacağım.
Ama şimdi bırakın biraz kendimi bulayım. Karşımda öylece bana bakıyor ve ben hiçbir şey anlatamıyorum ona. Vazgeçiyorum, yanından ayrılmaya karar veriyorum. Sonra hatırlıyorum tekrar başa döneceğimi, tekrar karşısına oturmaktan başka çarem olmadığını.
Terapistim ve ben suskun bakışıyoruz. Beni zorlamıyor hadi anlat diye, ama ben rahatsızım onun karşısında böyle dilsiz kalmaktan. Bir yerden başlamalı ama nerden? Bırakmıyorlar ki, kemiriyorlar beynimi. Son dakika haberleri gibi beynimde patlıyorlar. “Dan” diye seslerini bile duyar gibi oluyorum.
Terapistim çok sabırlı, ama ben onun kadar sabırlı değilim. Açıyorum sözcük dağarcığımı, aklımda ne kalabildiyse benden yana anlatmaya çalışıyorum. “Yorgunum” diyorum birden. Bunu şu an anladığımı fark ederek..”Ne çok işim var “diyorum. Omuzlarım düşüyor bir an.
Aslında bunlar değildi burada bulunuş sebebim, başka anlatacaklarım vardı. Ama nerdeler şimdi bulamıyorum? Arka sıralarda kalmışlar. Ben atmadım onları oraya. Diğerleri yine öne geçmiştir. Diyorum ya, bir türlü rahat bırakmıyorlar.
Masallar, şiirler, güneşin ışıkları diyordum buraya gelmeden az önce. Ya sahi nerdeyim ben? Burası neden bu kadar karanlık ve soğuk? Güneşin ışıkları nerde? Nerden çıktı şimdi güneşin ışıkları bunu kim demişti? Kimin sorunuydu bu ? Ben mi? Ben… Ben, ne demek?