- Kategori
- Siyaset
Kılıçdaroğlu yalın bir gerçeği ima etmiş: Keşke Demirel yeniden gelse de 3. M.C.'yi kursak!

Kemal Kılıçdaroğlu ODTÜ mezunlarıyla biraraya gelmiş ve onlara: "Sol yok, sağımız güçlü... Biz de bu yüzden sağa doğru gidiyoruz. Çünkü oy alacağız" demiş...
Konuya girmeden önce, Kılıçdaroğlu'nun ilk sözlerine bir düzeltme yapmak zorundayım. Türkiye gibi gelir dağılımının çok bozuk olduğu, ülke gelirinin % 80'ine % 17'nin sahip olduğu, % 50'nin açlık sınırında olmak üzere % 80'in ekonomik sorunlar yaşadığı bir ülkede "sol yok" demek mantık dışıdır. Yakın tarihi geçmişimiz de bunu doğrulamamaktadır. 1972'de CHP'yi teslim alarak "Ne ezilen ne ezen, insanca hakça düzen" diyen ve gerçek sol politikalar uygulayan Ecevit ve 1980'li yıllarda yine gerçek sol politikalar uygulayan İnönü'nün başarıları bunun ispatıdır. "Sol yoktur" değil de "gerçek sol parti yoktur" demek daha doğru olur. Aslında başarılı olan sağ partiler de, kendilerine sol deyip gerçekte sol olmayan halktan kopuk partilerin yapamadıklarını yaparak, halkın değerlerine saygı gösterip, sorunlarına çözüm ürettikleri için başarılı olmaktadırlar. Yani solun yapması gerekip de yapamadıklarını sağ partiler yapmaktadır. "Sol yok" demek başarısızlığa kılıf aramaktan başka bir şey değildir.
Siyaseti dikkatle takip edenler, son günlerde CHP'nin sağa kaymakta olduğu eleştirilerine sıklıkla tanık olmuşlardır. Kılıçdaroğlu'nun bu açıklaması bu eleştirilere de bir cevaptır. Aslında Kılıçdaroğlu bu sözleriyle yalın ve fiili bir gerçeği itiraf etmiş oldu. Bu sözler, sanılanın aksine, Baykal'ın da hoşuna gidecek ve Kılıçdaroğlu'nun oportünist kişiliğine uygun düşecek sözlerdir.
Gerçekten de Baykal'ın Genel Başkanlığında CHP 2002 seçimlerinden sonra tamamen farklı bir istikamete yöneldi. 2007 seçimlerinden önce bunu daha da ileriye götüren Baykal, Kılıçdaroğlu'nun bugün söylediği sözlerle aynı anlama gelecek "sağdan da oy almalıyız" sözünü söylemiş ve sağın simgesel isimlerinden Demirel'in damadı İlhan Kesici'yi partisinden milletvekili adayı yapmıştı.
Burada üzerinde durulması gereken konu; Türkiye gibi kavramların birbirine karıştığı, kavramın gerçek anlamı dışında, hatta tam zıttı ve farklı anlamlarda kullanıldığı bir ülkede sağ ne demekti? Ya da hangi sağ? Bu ülkede Demirel'e de, Erbakan'a da, Türkeş'e de sağ deniyordu. Esas aydınlatılması gereken konu budur. Kendi itiraflarıyla da sabit olmuştur ki; CHP artık sağ olmuştur. Ama hangi sağ?
Köşe yazarlarında ve siyaset çevrelerinde CHP için kastedilen sağ MHP'nin çizgisindeki bir sağdır. Açılım sürecinde bu durum çok berrak bir şekilde görülmüştür. Zaten yapılan kamuoyu araştırmalarında da bu durum izlenmektedir. CHP'yle MHP oyları sürekli yer değiştirmektedir; biri azaldığında aynı oranda diğeri yükselmektedir. Ya da, 1999 seçimlerinde olduğu gibi, konjonktür gereği (açılım sürecinde Habur'da yaşananlardan sonra) milliyetçiliğin yükseldiği anlarda her iki partinin oyları da artmaktadır.
CHP'nin MHP'leştiği konusunda artık bir kuşku kalmamıştır. Zaten milliyetçilik ve ulusalcılık aynı anlama gelmektedir; birisi Arapçadır, diğeri Türkçe. Bir de 2007 seçimleri öncesi arzulanan CHP-MHP koalisyonu romantizmi unutulmamalıdır! Ama ben çok önemli başka bir ayrıntıya dikkat çekmek istiyorum: CHP sağ; tamam, sağın da MHP'si; o da tamam, ama hangi MHP? Türkeş'in MHP'si mi, yoksa Bahçeli'nin MHP'si mi?
Yine siyaseti dikkatlice takip edenler göreceklerdir ki; Türkeş'in MHP'siyle Bahçeli'nin MHP'si çok farklıdır. Türkeş'in ölümünden sonra yerine geçen Bahçeli akıllı ve gerçekçi bir siyasete yönelerek, mevcut durumuyla daima marjinal kalmaya mahküm olan MHP'yi iktidar yapmanın yollarını aramıştır. Bunun için ilk iş olarak milliyetçiliklerinin kafatası milliyetçiliği olmadığını deklare etmiştir. İkinci ve çok daha önemli icraatı; parti organlarında görev almış, hatta Türkeş'in yakın çevresinde de yer edinmiş bulunan kamuoyunda yasa dışı işlerle anılan kişileri partiden temizlemek olmuştur. O kadar ki; bu kişileri parti toplantı salonlarına bile sokturmamıştır. Hatırlayacaksınız; 1990'lı yılların başlarında yoğun bir şekilde ortaya çıkan mafya oluşumları ve özellikle de çek-senet tahsilatı yapan çeteler MHP ile anılıyordu.
Bahçeli'nin amacı MHP'yi merkeze çekmek ve bir merkez partisi yapmaktı. Nitekim bu politika çok başarılı oldu ve 1999 seçimlerinde MHP birinci parti olmayı kıl payıyla kaybetti. Bu ilk defa oluyordu. Bu başarıda, Öcalan'ın yakalanmasıyla ülkede yükselen milliyetçilik dalgasının yanında, Bahçeli'nin bu politikasının etkisi de inkar edilmemelidir. Çünkü, geçmiş seçim sonuçlarından anlıyoruz ki; ağırlıklı Türk seçmeni marjinal partilere hep mesafeli durmuştur. Bundan Bahçeli'nin merkeze yönelişi konusunda seçmeni önemli ölçüde ikna ettiğini anlıyoruz. Açılımdaki katı tutumunu saymazsak, Bahçeli bugün de aynı şeyi yapmaktadır. Bu tutumuyla Bahçeli 2001 krizi sebebiyle 2002 seçimlerinde baraj altında kalan MHP'yi yeniden yükselişe geçirmiştir. Hatta son anketlerde MHP'nin anamuhalefet mertebesine yükseldiği görülmektedir.
Esas konumuza dönersek: CHP hangi MHP'dir? Çete üyelerinin parti sempatizanı, ya da üyesi olmanın çok daha ötesinde, bir çete davası olduğu iddia edilen Ergenekon'un avukatlığına soyunmak, olsa olsa önceki MHP olabilir. Bahçeli'nin merkeze kayarak boşalttığı alanı Baykal doldurmaya çalışmaktadır. 27 Mayıs sabahında Ankara radyosunu teslim alıp ilk ihtilal bildirisini okuyan Albay Alparslan Türkeş'ti. Baykal da, ortaya çıkan bunca somut delillerden sonra, artık varlığından kuşku duyulmayan bir darbe girişiminin aktörlerini hararetle ve israrla savunmaya devam ediyor!
90'lı yıllarda özgürlüklerden, demokrasiden bahseden Baykal, bugün neden bu noktadadır? Ben önceleri, yazılarımda da ifade ettiğim gibi, bunun sebebinin Baykal'ın yakın geçmişten ilham alarak, Yılmaz'ın 1997'deki haksız ve zahmetsiz "beleş iktidar"ına özenti duymak olduğunu sanıyordum -ki bu, 27 Nisan e-muhtırası ve kapatma davası ile neredeyse başarılmak üzereydi-. Bu olmadı, ama Baykal hala aynı noktada duruyor. Baykal ya umudunu hala kesmemiş, ya da "beleş iktidar"ın da ötesinde başka bir şey var!
Peki, Kılıçdaroğlu neden daha fazla oy istiyor? Tabii ki iktidara gelmek için... Ne yaparsa yapsın, CHP'nin tek başına iktidara gelme şansı var mı? Hayır, bu ihtimal neredeyse sıfır... Demek ki bir koalisyona ihtiyaç var. Yukarıda anlattığım gerçeklerden sonra Kılıçdaroğlu'nun nasıl bir hükümet özlediğini tahmin etmek hiç de zor olmasa gerek; MHP'yle omuz omuza bir siyaset, Abdüllatif Şener'den sonra şimdi de, çaktırmadan Numan Kurtuluş'a kaş-göz işaretleri, olsa olsa yeni bir "Milliyetçi Cephe" hükümetini çağrıştırabilir. Tek eksik Demirel'dir. O zamanki Demirel: Bana sağcılar adam öldürüyor dedirtemezsiniz, demişti! Sakın laik CHP'yle şeriatçı SP nasıl hükümet kurabilir, demeyin. Unutmayınız ki; tarihi 1. M.C. hükümetinde radikal laik Turhan Feyzioğlu ile radikal şeriatçı Necmettin Erbakan birlikte yer almaktaydılar.
Zaten geleneksel siyasetimizde iktidar olabilmek için her yol mübahtır!