- Kategori
- Güncel
Kim der ki: Bu ülke demokratik Türkiye Cumhuriyeti’dir!...
Şehitler için ağlaşıp dururken “Balyoz Davası” kararları zınk diye şehitlerin önüne geçti; hoş, nasıl geçmesin ki: Yaşarken ölüm fermanları verildi!
“Nasıl yani?” derseniz; bir amiral, bir komutan kaç yılda o mertebeye erişir ki?
İnsan hayatı, normal şartlar altında, kaç yıldır?
Hoş; normal şartlar altında değiliz, çok aşikar, on sekizinden gün almış gençlerimizi uğurlarken gök yüzüne beş yaşındakileri de gönderiyoruz okula ve ille de “Üç çocuk” diye ısrar eden hükümet aynı anda benzine falan zam koyuyor!
Pek miniktir yumurta, diyeceksiniz ki ne alaka?
O minicik yumurtaya son yıllarda her öğretim zamanı gelen zammı küçümseyenleriniz çok olacaktır; lakin, binlerce, yüz binlerce, milyonlarca çocuğun beslenmesindeki ana maddeye dahi göz dikip, üç-beş kuruşun hesabında olan ailelere bir yumruk da böyle vurulur oldu!
Nasıl olsa yiyecek çantasına konacak!
Vur beline kazmayı!...
Tam da bu arada benzine falan zam geliyor!
Minicik yumurtalar da benzin ile çalışan araçlar içinde taşınıyor…
Hani, arabasına kuruluvermesin, diyenleriniz var ise diye vurguluyorum: süte de, ete de… Bebek bezine, tuvalet kağıdına da yansıyacak!
Sandığınız gibi “İçki içmesinler, sigara da içmesinler zaten, gözleri kör olasıcalar!” durumu ile sınırlı değil!
******
Sonra… Bir fikir atılıyor ortalığa: Bu zamlar teröristlerle olan çatışmaların sonucunda ortaya çıkan açıkların kapatılması için!
İnanan kaç kişi var bilmiyorum; tahminen ilelebet oyunu meri hükümete verecek olanlar dışında kimse inanmıyor, ancak, inanmış gibi davranıyorlar…
******
Cevap vermek istediğim gelen yorumların, maillerin özü şu: Kahvelerde konuşulanlardan fazlasını yazmıyorsunuz!
Siz kahvede otururken bir mikrofon uzatılsa ne diyeceksin kardeşim?
Evet, senin diyemeyeceğini yazıyorum; haaa, fazlasını derim diyorsan: Buyur, yorum hanesine bekliyorum!
Hazır yorum konusuna değinmişken: Gündemdeki “Hayvan Hakları” konusuna atıfta bulunurken işin bir boyutuna dikkat çekmek istedim son yazımda; “Doğal ortamında besleyin” tarzı bir yorum aldım.
Ayol, kedinin, köpeğin doğal ortamı neresidir?
Kurt mu sanıyorsun, sırtlan mı?
Senin dediğin “Doğal ortam” olsa olsa sokaklardır, hani hayırseverlerin evden artan besinlerini çöpe atmayıp da ayırıp, temiz bir yere koymalarıdır; hani, su kapları gibi…
Bilmeden ahkam kesmek böyle bir şey işte: Sokaklardaki kedi ve köpekler de toplanacak, huuu!
O toplanacak kedi ve köpekler güya barınaklara götürülecek; Terör ile savaşıyoruz, doğal olarak açığımız var ve sizden tahsil edeceğiz diyerek aç-açık halkın üç kuruşuna göz dikenler kedi-köpek mi besleyecekler?
Sokaklardan toplanan tüm hayvanlar öldürülecekler!
Bu kadar basit!
******
On sekiz, on dokuz, yirmi yaşlarında genel adı “Mehmet” olan ve çektikleri sıkıntılar sonucu adları “Mehmetçik” olanların korunamadığı ortamda hayvanlar mı korunacak?
Pehhh!
******
Satılmadık yer kalmamışken, cari açık var denilerek zam üstüne zam konulurken, üstelik bir de terör nedeniyle diye mazur gösterilirken hiç kimse çıkıp da sormaz mı: Başbakanın mal varlığı neydi, ne oldu?
Bu birikimler bir maaşla mı oldu?
******
Huuu? Yorum yazarken nick kullananlar; hadi bir sorun kendi adınızla, ya da cevap verin; “Kahvedekilerin sesiyim!” deyin!
******
Acayip bir durum bu: Bir nifak, bir yanılsama korkusu; hiçbir şeye güvenmeme, en yakınındakine bile…
Sürekli kandırılmışlık duygusu; sürekli “Kullanılıyorum” korkusu…
Mesela, sınavlar yapılıyor, şaibeler ortada, yetkili kişiler “Tatmin” oluyorlar; vatandaş açıklamalardan tatmin olmuyor ama sonuçlardan demek ki yetkililer tatmin olmuş!
Deniz Feneri davası da bir tatmin olunmuşluk örneğidir, mesela, vatandaşın dışında tatmin olmayan yok!
Böyle de bir durum var!
Yeter ki yetkililer tatmin olsun; vatandaş dediğin ne ki!
Yüzde elli dışında kalanlar!...
******
Eğitim sisteminin değiştirilmesine karşı çıkan onca profesör, onca milletvekili, onca vatandaş oldu; eğitimciler keza.. Dikkate alınmadı…
Demek ki; bu ülkenin profesörleri, öğretmenleri, yetkilileri ve vatandaşları eğer ki “Diğer” yüzde ellilik içindelerse dikkate alınmamakla kalmayıp, cezalandırılıyorlar da…
******
O zaman bu yönetim adı gibi “Cumhuriyet” midir?
Yoksa unutturulan “Şeriat” tanımlamasının “light” hali midir; ki hani sosyologlar bir değerlendirseler!
Şekerim, komutanlara “Vatan Haini” damgası vurulduktan sonra hangi sosyolog çıkar da “Gidişat iyi değildir.” der?
Hoş, dese kim dinler?
Kimse dinlemez, dinlemesi gerekenler de, biri ispiyonlar, hani gizli şahitler mertebesinde, “Pat” diye, “Pıt” diye kendini buluverirsin Silivri’de…
Akla kendini aklayabilirsen!
******
Bir vakitler suçluyu suçlu bulmak için kanıt gerekliydi; yetkili mahkemeler suç delilleri üzerinde çalışırdı.
Sonra acayip bir gelişme oldu!
Mahkemeler suç duyurunda bulunanları dikkate aldı; duyuruda bulunulan herkesi içeri aldı!
“Aklasınlar kendilerini, madem, aksalar eğer!” gibi bir durum hasıl oldu; ki… Aklanmak ne mümkün!
Misal; tecavüzcü salınıyor, üç-beş kere daha tecavüz ediyor, aylar sonraya verilen “Tecavüz edilenin ruh sağlığı bozulmuş mudur” tahlili ve sonucu bekleniyor…
Bu hoşgörü, ne hikmetse, adam öldürmemiş, tecavüz etmemiş, toplu katliam yapmamış; mesela bir karar ile salını verilen Hizbullahçılar gibi; ki son referandum da olumlu oy kullananlar katkıları ile Hizbullahçılardan “Teşekkür” beklemesinler diye diyorum; “Teşekkürü” başka yerlerden aldılarsa, onu bilemem!
******
Eleştirmek, ille de hükümeti eleştirmek değildir; her eleştiriyi üstüne alan bir hükümet varsa; problem oradadır!
Her eleştiri yapanı “Düşman” bellemek, gerçek düşman ile vatandaşı karıştırmaktan başka bir şey değildir ki; zaten her şey karmakarışıktır!
El aleme veriyoruz talkımı, kendimiz yutamıyoruz, ama, salkımı!
Yani; en azından biz vatandaşlar bir yumurta parasını düşünürken, şehitlere üzülürken, gelecek kaygımız alıp da başını gitmişken…
Neden?
Neden Suriyelilere bu kadar para harcıyor, üniversite sınavlarına girmeden üniversitelerde yer ayarlıyoruz?
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olup da kazandığı üniversiteye gitmeye maddi yetersizliklerden dolayı kayıt yaptıramayan binlerce genç varken sen bunu yok say!
Suriye’den gelenlere kucak aç!
Ve de bekle ki: Herkes takdir etsin!
Silmeye çalıştığın Atatürk’ün yerine geçesin!...
Cıksss…
Terör ile mücadele diye yapılan zamlar var ya; Atatürk’ün zamanında kurduğu fabrikaların satıldığı an peşinen ödendi, zaten!
Diğerleri pantolonun yan cebine girdi; Hangi başbakanın medyada, sağlık sektörümde, ve bilmem nerelerde yatırımı olur ki?
Halk aç!
Oy verenler inanç esiri…
İnancı kullanmak hangi dinde var?
Ve… Cebinden kaç kuruş ve lira çıkıyor?
O gemicikler, o hastaneler, o tv kanalları hangi para ile dönüyor?
İki seçenek var: Biri vatandaşın, diğeri cemaatin parası ile…
“Cemaat” dediğim öyle uçsuz-bucaksız bir kavram: Siyasal boyutundan tutun, finansal, toplumsal, hatta bireysel….
Biz sağ-sol, vatandaşlık hakları, kedi-köpekler öldürülmesin diye uğraşırken derinde neler oluyor, bilemiyor,
insan!
Hoş; bilsek de bir işe yaramıyor ya zaten!
“Yüzde elli”nin içinde yer almadığın sürece “Hükümete karşı tavır alan” grubundasın; ki, her an “Vatan Haini” yaftasıyla içeri tıkılman an meselesidir!
İstediğin kadar şahit göster, istediğin kadar savun kendini; o yafta var ya; asılmışsa boynuna, her şey boş!
******
Ve… Demokrasi budur deniliyor; demokrasi satıp-savılan yerlerden alınan paraların nerelere gittiğini soramamaksa, sorulduğunda “Vatan Haini” damgası yiyip de, Silivri’ye gönderilmekse…
Şehir üstüne şehit verilirken şehitler üzerinden vatandaşa vergi yükü bindirilmekse…
Ve… Hala sesini çıkarmayanlar, çıkaramayanlar varsa…
Kim der ki: Bu ülke demokratik Türkiye Cumhuriyeti’dir!...
http://twitter.com/Gulgunkaraoglu
gulgun_2006@hotmail.com