- Kategori
- Kitap
Kıyamet Adası Nelson Demille

Nelson Demille...
Yazmaya başlamadan önce, arama penceresinde Yazarın ismini yazdım ve ;"Nelson Demille kayıtlı blog yazarımız bulunmamaktadır" uyarısı çıktı. Güldüm. Tabii Blog yazarları kutusunu işaretlersen! dedim kendi kendime, sonra umutla asıl aramakta niyetim olduğu Bloglar kutusunu işaretledim ve yine olumsuz cevap; "Nelson Demille" kayıtlı blog bulunmamaktadır.
Anlaşılan burada, yazar ile ilgili kimse görüş bildirmemiş... İtiraf etmeliyim ki ben de yazarın ismini hiç duymamıştım. Okuduğum kitaplarla ilgili düşüncelerimi yazmayı seviyorum... Aynı şekilde başka okurların kitap yorumlarını da okumayı seviyorum.
Kitaplarla ilgili yazmayı seviyorum dedim. Neden mi? Zaman geçtikten sonra, geriye dönüp okuduğum kitaplar hakkında yazdıklarımı okumak hoşuma gidiyor... Yazarı ve kahramanları hatırlıyorum, bu buluşma çoğunlukla bana keyif veriyor, bazen yanlış değerlendirmeler yaptığımı fark ediyorum.
Kıyamet Adası... En son okuduğum roman.
Kitap hakkındaki düşüncelerimi yazmadan önce, yazarla nasıl tanıştığımı anlatmak istiyorum.
Geçmişe yolculuk nasıl bir şey olduğunu biliyor musunuz? Ben biliyorum... Kapı Kule pasaport kontrolünü geçip, kendimi Bulgaristan topraklarda bulduğum an, benim için geçmişe yolculuk başlıyor... Bir anda kendimi geçmiş zamanda buluyorum adeta. Yolun kalitesi, binaların bakımsızlığı (sanki yeni savaştan çıkmış bir ülke), benzin istasyonlar, insanların görüntüsü bu hissi uyandırıyor bende. En son Kurban bayramını, ailecek Bulgaristan'da geçirmeyi karar verdik... Annem ve babam yazları orada oldukları için bayramı onlarla birlikte geçirmek istedik.
Demirperdede yaşadığım zamanlar, gelecekte bir gün, doğduğum şehrin sokaklarında Bayram tebrikli afişler okuyacağımı, ezanın sesi şehirde yankılacağını, birisi söylemiş olsaydı, aklını kaçırmış olduğunu düşünürdüm... Oysa bugün bunlar birer gerçek... Bulgarlar, Türklere daha iyi hizmet verebilmek için Türkçe öğrenmişler... Girdiğim her yerde, Bulgarlar iyi bayram dileklerini bildirdiler... Oldukça samimi ve güler yüzlüydüler... PARA, sen nelere kadirsin!
Evet, tam da bu romanı arıyordum şehrin tek kitapevinde... PARA- Pierre Rey... Kitabı Türkçe olarak iki farklı edisyonunu okumuştum, bir de farklı dilde okumak istemiştim romanı... Ne yazık ki kitap Bulgaristan’da yayınlanmamış... Kitapevi sahibesiyle tüm Bulgar yayınevlilerini nette araştırdık... Bulamadık. Epey zaman harcadık bulmak için, kitapevi sahibesi elli yaşlarında bir bayan, en az benim kadar kitabı bulmayı istedi... Hatta, bu kadar ısrarla aradığım romanı kendisi de okumak istediğini bildirdi... Yok, bulamadık. Üzüldüğümü fark edince teselli olarak, en sevdiği yazarlardan birisini önerdi... Nelson Demille. İtiraf ediyorum ki şimdilerde Türkçe okumaktan daha çok keyif alıyorum, ama bir parça kendimi borçlu hissettiğim için, önerilen romanı çok istekli olmasa da satın aldım...
Bulgar topraklarından ayrılırken, geleceğe doğru yolculuk başlıyor benim için... Türk topraklarına ayak bastığımızda, içimin rahatladığını hissettim. Geşmişe yolculuk, adı üstünde, geçmiş ve biraz kasvetli oluyor... Her şeyi bıraktığım gibi görmek istiyorum, fakat yılların izlerini silmek olanaksız.
Velhasıl kelam bir Nelson Demille romanı edinmiş oldum; Kıyamet Adası...
Şöyle bir göz atayım dedim ve bir baktım hikayenin içindeyim.
5 Aralık 2010 pazar günü devrettim romanı. Dışarıda sessiz yağmur yayıyordu. Gençliğimde çok seviyordum yağmurlu günlerde kitap okumayı, özellikle macera romanları. Kıyamet Adası da bir macera, polisiye romanı. Romanın baş kahramanı John Corey, zeki ve esprili bir dedektif, onu tanımak güzeldi. Nelson Demile, müthiş mizah yeteneğine sahip, tam benim sevdiğim gibi, ona hayran kaldım... Kitabı okurken sesle güldüğüm espriler oldu... Bence harikaydı.
Kıyamet adası, film tadında bir roman, buna rağmen ben çok sevdim... Bulgarca okudum için belki, okuduklarım beni yıllar yıllar geri götürdü. Gençliğimde seviyordum bu tarz macera romanlarını. Pek bir şey değişmemiş anlaşılan.
Olağanüstü güvenlik altında, bir adada, üretilen biyolojik silahlar...
Üzümler...
Şaraplar...
Cinayetler...
Deniz...
Üç yüz yıllık paha biçilmez bir hazine...
Korsanlar...
Long Island kuzey sahili ve sakladığı sırlar...
Ve ve ve çok zeki espriler...Çok eğlendim okurken, hayat o kadar ciddiye alınacak değil çünkü, tıpkı John Corey'in düşündüğü gibi...
Nelson Demille, sadece bir polisiye romanı yazmamış bana göre, kendi hayat felsefesini de ortaya koymuş... Romanın içinde hayata bakış açısını anlatmış, son sayfalarında ise çok net açıklamış; Hayatımızın anlamı ne? Hayatımızın anlamı iyilik ve kötülükle ilgisi yok, hak ve haksızlıklarla da ilgisi yok, borçlarla, vazifelerle, onurla, vatanla vs. ilgisi yok. Hayatımızın anlamı, en kazançlı anlaşmaları imzalayabilmektir...
Düşündüm ki bu dimağa pek hoş gelmese de, N. Demille bir parça haklı sanki... Evlilikler, İş sahaları, Arkadaşlıklar vs. seçimleri, hayatımızın anlamını değiştirebilirler.
Nelson Demille’nin başka romanlarını da okumak istiyorum...