Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

13 Ekim '11

 
Kategori
Öykü
 

Kızıl 21

Başkent Boyler, Munt ve İkinci Başkent Ster-ulûm’da  kaçınılmaz savaş için gün be gün hazırlıklar artırılmaya başlanmış, en ufakta olsa bir problem meydana gelmemesi için eğitimlere hız verilmişti. Munt ve Boyler’de askeri eğitimler sıkılaştırılıp yeni savaş makineleri için dikkatler çalışmalara verilmişti. İkinci Başkent Ster-ulûm’da asker adına yeni biyolojik silahlar üretilmeye çalışılıyordu. Ana Başkent’te ise Başkan, büyücüler kurulu başkanı ve üyeleriyle, askeri tebaanın en ileri gelenleri savaş stratejisi belirliyorlardı. En son edinilen istihbarata göre Büyük Hızar çölü, Hayaller vadisi ve Kara göl’de denetimler arttırılıp son teknoloji ürünleri tanklar, uçaksavarlar, biyolojik füzeler vs. konuşlandırılmıştı bölgenin giriş çıkış ve çevrelerinde… Özellikle Kara göl’de bulunan Kontun şatosu sıkı korumaya alınmıştı. Özel eğitimli asker ve ajanlarla da bu önlemler desteklenip güçlendirilmişti. Savaşın bu bölgelerden dışarı yayılmasını istemediklerinden Ster-ulûm’dan çekilen elektrik hattıyla bölge etrafında fotoelektrik kalkanı oluşturulmuştu. Ki böylece seçilmişler bölge dışına çıkamayacak ve sivil halk zarar görmeyecekti. Elbette Damal tüm bu önlemlerin hiçbir işe yaramayacağını biliyordu. Bu düşüncesini –Başkana, askere ve bilim adamlarına göre yalnızca bir teori olan- dile getirip uyarılarını gitgide arttırsa da çok nafile bir çabaydı bu… Bir seçilmişin eline verilen gücün sınırını bu güne dek hiçbir kimse görmemişti. Görmüş olanlarsa artık hayatta değillerdi. Çünkü öldürülmeleri gerekmişti. Ve Tüm bu bilgilere yalnızca efsanelerde ve kitabelerde ulaşılabilindiği için de kesin enformasyon( bilgi sözcüğünün ad hali) olarak kabul görmüyordu. 

- Belirleyeceğiniz hiçbir strateji güçlenmekte olan bir Omay’ı etkisiz kılamayacaktır. Yeteneklerinin ve gücünün sınırlarını bilmediğiniz bir varlığa karşı savaş açmaktır bu… Yenilgi çok acı olacak dedi bir kez daha ancak onu duymadıklarını bilse de Damal…

- Gerçekleşme ihtimali düşük olan bir teori sebebiyle korkuyla hareket edecek değiliz, büyücü Damal. Ancak elbette kesin olarak da göz ardı etmeyeceğiz söylediklerinizi… Bunun için de bir iki yedek planımız olacaktır dedi Başkan tüm ciddiyetiyle…

- Merak etmekteyim planlarınızı… Duymam da herhangi bir sakınca yoktur umarım.

- Bir grup bilim adamımız özel bir cihaz üzerinde çalışıyorlar. Seçilmişlerin güçlerini etkisiz kılıp onları içine hapsedebileceğimiz bir kafes… Elbette teknolojik bir kafes… Dedi gülerek.

- Bunun işe yaracağını düşünmeniz bile cahilliktir, sayın başkan dedi Damal gülerek;- ben güçlerimi kullanacak bile olsam seçilmişleri etkisizleştirmek mümkün olamaz.

- Elbette mümkün, Büyücü... Yalnızca izleyin ve görün. Seçilmişler gözünüzde büyüttüğünüz kadar var mıymış göreceğiz.

- Umarım sizin için acı bir sonla bitmez bu karşılaşma! Dedi ve hışımla kalkarak sandalyesinden salondan ayrıldı. O denli gözleri kör olmuştu ki bu kulaklarını da etkisiz kılıyordu onlara karşı…  Sinirli adımlarını biraz daha hızlandırarak Septistin dört bir köşesindeki görüntüleme merkezlerinin yayınlarını ve kamera kayıtlarını biraraya topladıkları ana görüntüleme üssüne doğru ilerlemeye devam etti. Oraya ulaştığında çaşıtlardan birini kontrol panosunun önünden kaldırarak kendisi oturdu. Yapılan tüm hazırlığı kendi gözleriyle görmek istiyordu. Septistin tüm giriş-çıkışlarını, önemli merkezlerini, vadileri, gölleri, denizleri, volkanik bölgelerin hepsine tek tek göz gezdirdi. Önlemler ve hazırlıklar o denli sıkılaştırılmıştı ki sanki bir başka evrenle savaş hazırlığı gibiydi. Yüzünde hafif bir tebessümle ayaklandı ve merkezden ayrılmak üzere çıkışa yöneldi. Ne yaparlarsa yapsınlar bu savaşı onlar değil seçilmişler kazanacaktı. Tüm kitabe, kaynak ve efsanelerde bundan bahsediliyordu. Omaylar güçlerini açığa çıkardıklarında her türlü teknolojik alet etkisiz kalacak ve savaş onların lehine gelişecekti ki buna savaş demek bile doğru değildi. Çünkü bu bir savaş olmayacaktı. En fazla bir hafta sürecek bir çatışma olacaktı ki eğer yeni varis kan dökmeyi tercih etmezse bu yalnızca bir veya iki gün sürerdi. Büyücü de tam olarak böyle olmasını bekliyordu. O kızı ilk gördüğünde daha anlamıştı intikam ve güç hırsına kapılacak biri olmadığını…  Bu yüzden ne o ne de büyücüleri bu çatışmaya destek vermeyecek, olanları bir köşeden izleyecekti. Tüm yandaşlarını etrafını topladıktan sonra şatolarına çekileceklerdi.

Bir hafta içerisinde Aye-il Kariha’yı istediği düzeyin sınırlarına yaklaştırabilmişti. Bu esnada Yorga’yla meydana getirecekleri enerjinin de son safhasına dek ulaşabilmişti. Enerjinin laneti etkisiz kılacak kadar güçlü olup olmadığından emin değildi ancak daha fazla sınırı zorlarsa bir sorun çıkacağından endişe duyduğundan ulaştıkları aşamanın yeterli olduğuna karar vermiş, çalışmaları bırakmıştı. Artık yalnızca geriye kalan üç günde Gardiyan Hatula’dan aldığı istihbaratlara binaen bir iki strateji belirlemek kalmıştı. Yemekten sonra herkesi çevresine toplayarak vadinin açıklığına doğru ilerlediler. Buradan Hızar çölünün büyük bir kısmı göz ile seçilebiliyordu. Göremedikleri kısımları da Ayeil güçlerini kullanarak gözleri önüne sermişti. Çölün güneydoğu-kuzeybatı girişlerini ve doğu-güney, kuzey-güneybatı, kuzeydoğu-batı istikametlerinde yani çölün etrafında güçlü bir biyoplazma enerji hattı oluşturarak laneti etkisiz kılana dek saldırıları engelleyecekti. Çünkü Gardiyan Hatula’nın söylediğine göre hazırlıklar tamamen sona ermiş ve Başkan elindeki tüm imkânları kullanmıştı. Ve hatta onu ve Üzeil’i yakalayıp güçlerini etkisizleştirmek için de özel teknoloji ürünü bir kafes üretip bunu Raza vadisinin bitişiyle Hızar çölünün girişi arasında oluşturacakları bir sınır hattına yerleştirecek ve kafesin yirmi bin kilometrelik çekim kuvveti sayesinde ikisini tuzağa düşürerek yakalayabileceklerini umuyorlardı. Ancak Ayeil bunu onlar için bir tehlike olarak görmüyordu çünkü üretecekleri hiçbir alet onları etkisiz kılamazdı. Hele ki bu son zamanlarda gücünün doruklarına ulaşmışken… Ayrıca Üzeil’i kendisi bizzat etkisiz kılacaktı ki planları suya düşmesin… Eğer ki -umutluydu bu konuda- laneti etkisiz kılmakta başarılı olurlarsa bu saçmalığı uzatmayacak, Başkanın ve yandaşlarının güvendikleri o demir yığınlarını ehemmiyetsiz kılacak ve yönetimi devralıp bu kaçışa bir son verecekti artık…

- Çok iyi bir plan olduğunu söyleyemeyeceğim, Ayeil ancak bizim durumumuzda kesinlikle işe yarayacaktır. Çünkü elimizde bir de Kariha var dedi Konsta ciddi bir tavırla bölgeyi inceliyorken.

- Mükemmel bir strateji olmadığını ben de biliyorum ama haklısın işimizi görecektir. Zaten bu işi uzatmayacağım. Yönetimi derhal devralacak ve buna bir son vereceğim artık…

- Kontu da unutmayalım dedi Yorga araya girerek.

- Onu hiç düşünmeyin. Onunla ben ilgileneceğim, unuttunuz mu? Zaten Ayeil beni bunun için eğitmedin mi?

- Haklısın. Sana güveniyorum, Kariha ancak çok dikkatli olmalısın. Kont senden şu an güçlü olmayabilir ama çok deneyimli olduğunu söyleyebilirim sana… Bilgisini sana karşı kullanmasına izin verme sakın. Bu hataya düşersen her şey mahvolur. Kont’ta girerse işin içine geri çekilmek zorunda kalabiliriz dedi gözlerini kızın gözlerinden hiç ayırmadan.

- Merak etme. Buna izin vermeyeceğim. Saldırılarım o kadar hızlı ve etkili olacak ki düşünmeye fırsatı bile olmayacak dedi gülümseyerek.

- Bundan eminim dedi omzunu sıvazlarken.

- Öyleyse artık hazırız. Dedi Elmira.

- Hayır, henüz değiliz. Konuşan yine Konsta’ydı.

- Neden? Dedi Ayeil ona dönerek merakla.

- Çünkü Büyücü Ukmas Damal’ı ve yardakçılarını unutuyoruz. Onlar için de bir plan yapmalıyız.

- Sen hiç merak etme, Sevgili Konsta. Onlar için endişelenmemize gerek bile yok.

- Anlamadım. Neden söz ediyorsun?

- Şöyle ki Damal Büyücülerini de toplayarak şatosuna çekilmiş ve Başkana da bu çatışmaya kesinlikle destek vermeyeceğini belirtmiş. Yani ondan yana hiçbir sorun yaşamayacağız.

- Ve sen tüm bunları nereden biliyorsun dedi Yorga atılarak.

- Güvendiğim bir ajanım var diyelim. Ve bu konuyu burada kapatalım.

- Pekâlâ. Dediğin gibi olsun bakalım. 

- Evet. Artık tek sorunumuz var o da yaklaşan büyük günün gerginliğidir. Çünkü bedenimde aşırı bir enerji yüklenmesi oluşuyor. Üzeil’in de aynı durumda olduğundan eminim.

- Peki, bu konuda ne yapmayı planlıyorsun diye sordu konuşmanın başından bu yana sessizliğini koruyan Üzeil.

- Şöyle ki seni o güne dek bir foton kristalinin içinde uykuya yatıracağım. 

- Ancak bu yalnızca şu önümüzdeki üç gün geçerli olabilir… Lanet günü ulaşacağımız gücün yanında yeterli olmayacaktır.

- Bunu ben de biliyorum. Ancak bunun için de bir fikrim var. 

- Öyle mi? Duyabilir miyiz?

- Elbette dedi bir iki adım yaklaşarak;- Zuhara’nın kristal enerji kalkanını hatırlar mısın?

- Evet.

- Zuhara’nın bu enerji kalkanını nasıl oluşturduğunun yolunu buldum. Yani seni bu kristalden enerji kalkanının içine tıkacağım ve hatta garanti olsun diye çevresine bir de foton kalkanı oluşturacağım.

- İyi fikirmiş… Beğendim. Her ne kadar bunu nasıl akıl ettiğini anlamamış olsam da…

- Anlamaman gayet normal değil mi? Çünkü sen aptalsın. Hem de katıksız olanlardan dedi kahkahayla…

 

Kalan üç gün içerisinde gerekli tüm savaş donanımını hazırlamışlardı. Atlara ihtiyaçları yoktu ancak sayıları kadar da hayvan bulmuşlardı. Üzeil’i içine hapsedeceği foton destekli enerji kalkanını oluşturup onu da içine tıkmıştı. Böylece onun yayacağı enerjinin büyük bir bölümünü kristale hapsetmiş olacaktı… Yorga ile oluşturacakları enerji içinde artık bir arada olmaları bile gerekmiyordu. İkisi ayrı ayrı saf düşüncelere büründükleri zaman da enerjiyi ortaya çıkarabilmeyi başarmışlardı. Ve elbette bunu da edindikleri son kitabenin şifresini çözebildikleri için yapabilmişlerdi. Böylece hem savaşa odaklanabileceklerdi hem de lanete… Şimdi geriye kalan son bir saati sayarak geçirmek kalıyordu.  

- Yalnızca on beş dakika sonra lanet gerçekleşecek dedi gergin bir ses tonuyla.

- Ve elbette biz onu yok edeceğiz dedi gülümseyerek…

- Elbette, bundan kesinlikle hiç şüphem yok. On dakika sonra ormanın çevresindeki kamufle kalkanını kaldıracağım. Ve sen dedi Kariha’ya dönerek;- buradan doğruca Nekar’ın şatosuna geçeceksin. Bir saniye bile beklemeni istemiyorum.

- Tamamdır.

- Sana gelince Konsta Elmira ile birlikte ne pahasına olursa olsun şu kristaldeki şapşalı koruyacaksın.

- Anlaşılmıştır.

- Yorga sen çölün batısına doğru ilerleyeceksin ben Doğusuna doğru… Eğer iki bölgeden yayarsak enerjimizi daha etkili olabilir.

- Emredersin.

- Gücümüzün tüm kontrolü bende olacak. Ancak gezegenlerin ve ayların birbirlerine çok yakınlaştıklarını hissedebiliyorum.

- Ve gökyüzü de kızıllaşıyor dedi işaret ederek Konsta. Genç kız kolundaki saate baktı.

- Yalnızca Yedi dakikamız kalmış… İki dakika sonra dışarı çıkıyoruz. Dedi vücudunun her bir yanına yayılan acı yüzünden iki büklüm olmuşken.

- Değişiyorsun dedi Elmira.

- Tamam. Daha fazla beklememizin anlamı yok dedi ve üzerilerindeki kalkanı kaldırmaya başladı. İki dakika içerisinde artık büyü kaldırılmıştı. Kariha hızla kendini Görev yerine ışınlamıştı. Elmira ve Konsta başlarının üzerinde duran kristal küreyi iteleyerek ilerlemeye başladılar. Ormanın çıkışına dek götürecek orada duracaklardı. Yorga da pozisyonunu çoktan almıştı. Ayeil’de kendi bölgesine geçtiğinde artık Omay bedenine bürünmüştü… Ormanın çıkışına ulaştıklarında Üze il’de Omay bedenindeydi. Gökyüzü sanki kan kusuyormuş gibi kıpkırmızı olmuştu. Kariha’da Nekar’ın şatosuna çoktan ulaşmıştı. O henüz bedenine bürünemediğinden insan görüntüsündeydi. Nekar’ı karşısına alır almaz duraksamadan saldırıya geçmişti. Yalnız ikisi kalmışlardı ve oldukça zorlanıyordu onunla baş etmek konusunda… Ancak Ayeil’i yüzüstü bırakmayacağına dair verdiği söz ona ayakta daha kuvvetli durması için güç veriyordu. Bu yüzden yenilmeyecekti. Enerjisinin tamamını celi bir konuma getirdi ve bir kez daha onu geri püskürtmüş olan adamın üzerine saldırdı. Saldırının kuvvetiyle şatonun duvarından dışarı fırlayan Nekar göle gömülmüştü. Duraksamadan saldırılarına devam ediyordu. Onu gölden çıkarttı ve sahile doğru fırlatarak kumların içine gömülmesine neden oldu. Azsonra hemen dibindeydi ve kafasını hışımla kavrayarak kafasının içindeki tüm bilgilere odaklandı. 

- Bildiğin çok şey var, Nekar… Deneyimlisin ancak bazen salt güçte kazanır dedikten sonra kafasını tekrar kuma soktu. Hırıltılı sesini zor da olsa duyabiliyordu.

- Demek beni yenebileceğini düşünüyorsun diyordu.

- Hayır düşünmüyorum. Seni yeneceğim.

 
Toplam blog
: 38
: 43
Kayıt tarihi
: 10.08.11
 
 

Çalışırken denk gelmiştim milliyet blog sayfasına... Burada yazılanlar beni çok cezbetti ve ben d..

 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara