Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Temmuz '08

 
Kategori
Mizah
 

Korsan ve ben

Korsan ve ben
 

www.bebekresimlerim.com web sitesinden alınmıştır.


Ev ofisten çalışan ve işlerinin yavaşlaması sebebiyle evini ev ofisten daha çok ev gibi kullanmaya başlayan bir vatandaş olarak vaktimin büyük çoğunluğunu laptop yani birebir çevirisi ile kucak üstü bilgisayarım karşısında geçirmeye başladım.

Yoğun çalışma döneminde fırsat bulup izleyemediğim filmlerin beleş divx versiyonlarını internetten indirip, kah altyazısız kah İngilizce altyazılı izleyerek yabancı dil için idman yapıyordum. Bodrumda millet İngilizceyi yabancı hatunlarla öğreniyor, sen de evde otur mal gibi film izle diye bir yandan da kendime kızıyordum. Sonra 3 yıldır çalıştığım sektörde muhatap olduğum yabancıların ortalama 52 yaşında olmasının yabancı genç bir hatunla tanışma hevesimi kırdığını anımsadım ve kendime kızmaktan vazgeçtim. Ne de olsa bahane bulmak kadar kolay bir şey yoktur değil mi?

Yakın dönemde sinemalarda gösterilmiş filmlerden bir tanesini daha indirmiş ve izlemeye hazırlanıyordum ki, kapı çaldı. Kapının çalması beni biraz şaşırttı çünkü genelde ya kapı zili çalar ya da birisi kapıya vururdu. Ama bu sefer halk arasında çok yaygın olan bir şey oldu ve kapı çaldı. Kapıyı açmamla karşımda siyah takım elbiseli siyah gözlüklü bir adam belirdi. İnternetten siyah takım elbiseli adam sipariş etmiş miydim diye kısa süreli düşündükten sonra, sipariş etsem adam sipariş etmezdim herhalde diyerek bu sapık sorgulamamdan hemen vazgeçtim. Daha adama buyurun ne için geldiniz diyemeden adam kapıdan yolgeçen hanıymış gibi geçti ve kapıya yakın mesafede, yakın dönemde sinemada gösterilmiş filminin korsan sürümünü izlemeye hazır vaziyette bekleyen masada duran ama kucak üstü için üretilmiş bilgisayarıma yöneldi.

“Bir saniye, ne yapıyorsunuz, kimsiniz siz” gibi soruları ardı ardına sıraladım ve adamın Türkçe bilmediğini anlamamla soruları haybeye sorduğumu anlamam aynı ana denk geldi. Bu sefer evrensel dil İngilizceyi kullanarak aynı soruları yönelttim ve “böyle bir terbiyesizlik olabilir mi, izinsiz birisinin evine ne cüretle girersiniz” diyerek cümlemi bitirdim. İngilizce cüreti tam ifade edememiş olabilirdim ama genel olarak söylemek istediğimi ifade ettiğimi düşünüyordum. Adamın cevabı bir an ben de soğuk duş etkisi yarattı.


“Muratcığım, sen bizim filmleri internetten indirirken bizden izin alıyor musun ki biz senin evine girerken senden izin alalım” dedi. Adam konuştuğu sırada altında altın sarı harflerle “20 th Century Fox korsan takip ekibi Türkiye Ceo” su yazan kartını vermişti.


Adam konuşurken bu adamın altyazılı konuşanı yok mu acaba diye kendi kendime soruyordum. İngilizce altyazılı olsa da olurdu. Çok ciddi bir mevzu olduğu için hiçbir şeyi atlamak istemiyordum. Bu yabancı şahıs konuşurken altyazı çıkması fikri de hoşuma gitmişti. İlerde simültane altyazı cihazları çıkabilir. Konuşan şahsın ağzına tutmanız ile şahsın çene hizasında seçtiğiniz dilde altyazılar çıkabilir. Sonra bunu daha da geliştirirler. Konuştuğunuz şahsın ağzına tutmanızla beraber kulağınızdaki kulaklığa seçtiğiniz dilde dublajı gelir. Ben herhalde erkekler için Mel Gibson dublajı, bayanlar için de Cameron Diaz dublajı yapanlardan satın alırdım. Bir an altyazı ile kafayı ne kadar bozduğumu anladım ve evime izinsiz giren ecnebinin söylediklerini düşünmeye başladım.


Bu kadar ciddi bir kuruluşun Türkiye Ceo sunun cümleye Muratcığım diye başlaması havaya girmeme sebep olsa da kaçakçılık ile suçlanıyor olmam kısa sürede kendime gelmeme yardımcı oldu. İlk olarak Türkiye’de ufak çaplı hırsızlık, dolandırıcılık yaparken yakalanan her şahsın refleks olarak verdiği cevabı verdim.


“Tabi millet ülkeyi hortumlasın, siz gelin benim burada kaçak film izlememi yakalayın” dedikten sonra hortum sözcüğünün tam karşılığını bulamadığımdan ve bahçe hortumu sözcüğü ile cümleyi kurduğumdan adam dediğimi anlamamıştı galiba çünkü adam yüzüme boş ifadelerle bakıyordu. Kısa süreli bir iç sorgulamasıyla işlediğim suçtan başkalarının işlediği daha büyük suçların gölgesinde kalarak kurtulmaya çalışmanın adaletli olmayacağını düşündüm ve ikinci refleks cevabımı verdim.


“Abi indirdim ama izlemiyorum. Ben film indirmeyi seviyorum. Hem benim izleyecek vaktim yok. Ben çok yoğun bir adamım” dememle beraber adam önce masanın üstündeki iddia kuponunu gördü. Hemen onun yanındaki gazetede TV’de gün içerisinde izlenecek programları fosforlu kalem ile işaretlediğim sayfayı görüp, “sabah sabah seda sayan” programını da işaretlemiş olmamdan dolayı olduğunu sandığım bir ekşi surat ifadesiyle “ne saçmalıyorsun” dermişçesine bir kere daha suratıma baktı.


Son birkaç dakikadır ben refleks cevaplar veriyordum, adam da söz gümüşse sükut altındır dermişçesine sükutça beni izliyordu. Sonra yeterince saçmaladığıma ikna olduğu an aldı sazı eline ve


“ Muratcığım sen bu filmleri sinemaya gidip izlemiyorsun. Gidip kaçak olmayan dvd veya vcd sini de almıyorsun. Bulmuşsun bir internet, indir babam indir, nereye kadar?” dedi.

Adam resmen benimle ahbabı gibi konuşuyordu. Bu ifade biraz rahatlamamı sağladı ve bir anda içimi döktüm daha tanışalı birkaç dakika olan elin gâvuruna.


“Mr 20 th Century Fox, biz şimdi televizyonda izlediğimiz filmlere para ödemediğimiz için bize göre film para ödenmeden izlenebilen bir şeydir. Ben internetten indirmesem zaten 1 sene sonra Tv’de ilk kez yayınlanacak olan bu filmi bol reklam aralı izleyeceğim. Bir de ben dublaj sevmiyorum. Hem yabancı dil için pratik oluyor vs vs” dedim.


“Murat yemeyelim birbirimizi, senin bilgisayarda bir tek Windows lisanslı o da satın alırken zaten lisanslı Windows ile satıldığından, diğer programların alayı lisanssız. Kimi kandırıyorsun sen. Çocuk muyuz lan biz” diye sert bir şekilde çıkıştı.


Nerden çıktı bu adam şimdi, ne güzel “What Happens in Vegas” filmini izleyecektim. Bu filmleri indirip bir de korsan olarak satanları değil de evde can sıkıntısından tek tük indiren adamı mı buldunuz bula bula diyecektim ki yine suçu başkasına atmak olur diye daha söylemeden vazgeçtim.


“Mr Fox, bizim korsana yatkınlığımız okul zamanından kalma. Mesela okullarda kopya çekmek bilgi hırsızlığı olmasına rağmen birçok öğrencimiz utanmadan yapıyor bu hırsızlığı. Minareyi çalan kılıfını hazırlar misali, bahanemiz de hazırdır tabi ki. Mesela ben üniversitedeyken sadece ileride bana yararı olmayacağını düşündüğüm derslerde kopya çekiyorum diye kendimi rahatlatırdım. İşte kopya ile başlayan bir gayri yasal süreç kopya programlarla devam eder. Biz de kopya çok ayıp değildir yani” dedim.


Adam dediklerimi anlamaya çalışıyor gibi baktı yüzüme. Kopya, korsan, bilgi hırsızlığı, kapalı alanda sigara içerek içmeyenin temiz hava hakkına tecavüz etmek gibi suçlar nasıl yasallaşabilir diye düşünüyordu. Sonra bir anda kayboldu.


Gördüklerim meğersem vicdanımın kısa metrajlı filmiymiş. Vicdanımın sesini duyduğum olmuştu ama ilk defa vicdanımın kısa metrajlı filmini izliyordum.


Şimdi bilgisayarımda korsan filmim ve vicdanım ile girdiğim münakaşa aklımda. İzlesem mi izlemesem mi diye biraz düşündükten sonra “filmde oynayanlar deli gibi para kazanıyor, sinema sektörü de benim şurada izleyeceğim kaçak film ile çökmez herhalde” diye vicdanımı rahatlatarak filmimi izledim.

 
Toplam blog
: 20
: 1506
Kayıt tarihi
: 25.06.08
 
 

Yaklaşık olarak ayını şeyleri yaşıyoruz. Uyuyoruz, uyanıyoruz, yemek yiyouuz, temel ihtiyaçlarımızı ..