Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Ekim '13

 
Kategori
Ekonomi - Finans
 

Kriz Ekonomisi

Kriz Ekonomisi
 

Krizler Biter mi !


Art arda ekonomi kitapları okuyunca haliyle yazacak bir şeyler birikti. Bu yazımda ABD'nin  küresel ekonomilere etkisini ve Türkiye'nin ekonomisinin nereden nereye geldiğini dilim döndüğünce anlatmaya çalışacağım.

Yaşım itibariyle Amerika'nın küresel ve ekonomik hamlelerini 11 Eylül 2001 krizinden bu yana takip edebiliyorum. ABD'nin Merkez Bankası olan FED bu kaos ortamında tüketicilerin panik yapmasını engellemek için faiz oranlarını %1 oranlarına kadar indirdi. Böylece Amerikan halkı ucuz para ile konutlarını ve arabalarını yeniledi. Tüketimlerini kısmadan devam ettirdiler. Peki faiz oranlarının düştüğü bir ortamda yatırımcılar alternatif getiri olarak neye yatırım yapacaklardı. İşte o zaman sahneye türev ürünler çıktı. Malum 2008 yılında patlak veren Mortgage krizinin zemini de bu düşen faizler hazırlamış oldu bir nevi.

Bankalar önceleri peşinatı olan ve kredibiletesi yüksek olan müşterilere veriyorlardı kredileri. Banka krediyi verdikten sonra allayıp pullayıp türev ürün olarak borsada satıyordu. Yani ipotek kredisinin alacaklısı sürekli el değiştiriyordu. Konut fiyatları sürekli yükseldiğinden dolayı borcunu ödemekte güçlük çeken vatandaşlar evini iyi bir fiyata satıp borcunu kapatabiliyordu. Veya bankalar tarafından azıcık avukat masrafına katlanılarak el konulan evler alış fiyatından yüksek fiyata satılabiliyordu. Böylece hem kredi alan hem de kredi veren iflas etmiyordu. Fakat balon bir yerde patladı. Peki ABD konut piyasasında patlayan bu kriz neden Avrupa ekonomisinde durgunluğa yol açtı. Çünkü ipotekli ev kredilerini allayıp pullayanlar piyasada bu senetleri Avrupa'nın gelişmekte olan ülkelerine de satmışlardı. Üstüne üstlük Yunanistan, İtalya ve Portekiz gibi kamu açığı yüksek olan ülkelerinde ödemeler de güçlük çekmesi krizi iyice derinleştirdi.

Ekonomi kitaplarında hep okuruz. Kapitalist sistem her 20 yılda bir kriz ile karşı karşıya kalır. Evet ülkeler belli bir dönem bol para, ucuz alışveriş, artan milli gelir, düşen faiz oranları ile bir ivme kazanıyor. Sonra sistem bir yerde tıkanıyor ve kendini temizlemeye başlıyor.

Amerika'daki durum biraz açık. Terörist eylemlerin arkasından politik hamleler ve bu hamleleri halktan saklamak için yaratılan bir refah dönemi. Ucuz para ile artan lüks tüketim ve israf, alternatif getiri olarak yapılan riskli yatırımlar ABD' de krize sebep oldu. Dünya devi bu ülke kriz yaşarken Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler ise refah dönemi yaşıyordu. Gerçekten çok ilginç

2001'de biz de ülke olarak tarihi bir krizi geride bıraktık. Sonrasında son 11 yıla damga vuracak bir iktidar başa geldi. İktidarı bazı konularda eleştirip bazı konularda takdir ediyoruz. Mesela IMF yardım ettiği ülkelere sürekli özelleştirmelere ağırlık verilmesi gerektiğini telkin eder. Bundan dolayı iktidarı eleştirdik. Ama diğer taraftan IMF savunma harcamalarını azaltın demeyip, sağlık, eğitim ve emekli aylıklarını kısın derken bizim iktidarımız tam tersini yaptı takdir ettik.

Artan özelleştirmeler ile ülkeye 40 milyar dolara yakın döviz girişi sağlandı. Peki tam olarak niye karşı çıktık biz bu özelleştirmelere. Bence herkesin farklı bir nedeni vardı. Benim şahsi görüşüm stratejik öneme sahip limanlar olsun, Tüpraş, Petkim ve Telekom gibi yerler hemen özelleştirilmemeliydi. Ülkenin kodamanları neden karşı çıktı peki? Kimisi yıllardır devletin KİT'lerini sömürüyordu. Ucuza hammadde aldığı devlete pahalıya kredi veriyordu. Artık özel sektörün eline geçen bu firmalarla rekabet içine girmek zorunda kalacaklardı. Haa şunu diyenler olabilir. Özelleştirme ihalelerini kazanan yerli firmalar yok muydu? Tabi ki vardı ama ihale bedelini nasıl ödediler. Yurt dışından döviz kredisi alarak. Çok ilginç satışlardı bunlar. Hem devlet elindeki bir değeri kaybetti hem de yurt dışına borçlu duruma düştük.

Dünyadaki trend gibi bizim ülkemizde de faiz oranları düştü. Madem ideallerimiz var tabi ki böyle olması gerekiyor. Avrupa Birliği ve ABD kriz yaşarken heralde faiz oranlarını sürekli yükseltecek değildik. Dahası ABD piyasaya sürekli dolar pompalarken aksinİ yapmak aptallık olurdu. 50 yıldır enflasyon ile mücadele eden Türkiye milenyum çağında da çift haneli enflasyon rakamlarına sahip olması zaten olmazdı.

Düşen faizler ve enflasyon Anadolu sermayesini ayaklandırdı. Her ne kadar bize göre faizler düşse de global piyasalara göre bizim ülkemiz yüksek faiz- düşük kur politikası uyguluyordu. Yabancı yatırımcılar dövizlerini getirip yüksek faizden faydalanmak için dolarlarını TL'ye çevirip tahvil ve senet alıyorlardı. Ülkeye giren döviz miktarı arttıkça dalgalı kurdan dolayı döviz kurları düşüyordu. Böylece yabancı yatırımcılar tekrardan TL verip dolar aldıklarında hem yüksek faizden getiri elde ediyorlardı hem de daha düşük kurdan dolar aldıkları için buradan getiri elde ediyorlardı. Yani Türkiye yabancı yatırımcılar için cazibe merkeziydi.

Bu büyüme pek de sağlıklı bir büyüme sayılmaz. Eğer krizden etkilenmediysek bu biraz döviz rezervlerimizin fazla olması ve bankacılık sektörünün iyi işliyor olmasındandır. Son olarak 2001 krizi gibi bir krizi yaşamayan biz gençler büyüyen Türk ekonomisinde hala iş bulma sıkıntısı ile karşı karşıya isek oturup bir düşünememiz lazım. Hata biz gençlerde mi, yoksa biz gençler sürekli tüketmeye sevk edilerek ekonomiyi canlı tutmak için bir kobay olarak mı kullanılıyoruz? Bunun yanıtını er ya da geç öğreneceğiz.

 
Toplam blog
: 27
: 980
Kayıt tarihi
: 22.05.13
 
 

Cebi delik, gönlü zengin, kahkahası bol, hayatı sıradan ve sade yaşayan bir insan evladı. Ekonomi..