Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

22 Kasım '11

 
Kategori
Deneme
 

Küçük tatlı Yürek

Küçük tatlı Yürek
 

Cilalı insanlar, nasıl da parlatıyorlar kendilerini? Peh! Adına da pazarlama diyorlar, bütün mevki makamlar onların. Ötekiler… Asıl onların adına üzülüyorum. Hepsi birer kukla gibi. Bununla birlikte dürüst insanlar, temiz yüzlüler, temiz kalpliler. Dürüstlüklerinin o biricik ışığı yansıyor yüzlerine.

Cilalılar ise pek tabii ki, daha parlak duracak ötekilerden. İşin açıkçası ötekileri bir nevi film kahramanına benzetirim. Bunu yaparken de hiç üşenmem. Adam sende şurda şu kusur kalsın diyemem.

Film kahramanı derken daha çok sessiz bir filmin kahramanına benzetirim. Hani konuşacakmışlar da ağızları dilleri yokmuş garibimlerin. Aslında bütün film boyunca büyük bir konuşma çabası içinde hareket ederler. Ne var ki dilsizdirler. Bu kendilerinden kaynaklanmaz. Film sessiz çekilmiştir bir kere. Onlar ise bunun farkında değillerdir. İşte talih dediğimiz şey de böyle değil midir? Siz ne kadar değiştirmeye çalışırsanız çalışın başcağızınıza gelecek olan gelir.

Küçük insanların büyük yürekleri vardır kuşkusuz. Ya cilalı insanlara ne demeli? Asıl filmi onlar çevirir işte. Kimse de kalkıp siz ne filmler çeviriyorsunuz diye sormaz. Ya da sormak akıllarına gelmez.

Herkesin kalın bir yorganı olmalı. Bunu bir başkasının ayıplarını gizlemek için kullanmalı. Nasıl erdemli olmak bunu gerektirir değil mi? Gelgelelim bir başkasının ayıplarından, kusurlarından ötürü duyduğumuz hayvani zevki bize başka hangi olay yaşatabilir ki? Ah o zevk, o zevk anı yok mu? Sınırsız yaşam kırıntılarıdır onlar. Hani bir daha yaşamayacakmışız gibi, doyasıya tadını çıkarmak isteriz o anın. Kahkahalarla güleriz. Karşımızdaki nasıl da mahcup düşer, kızarır, bozarır. Ama kimin umurunda? Yaşam böyledir işte. Farkında olmadan içimizde öcüler besleriz. Öcüler böyle anlarda ortaya çıkar.

Bizim kahramanımız ise az önce bahsettiğim gibi bir film kahramanı. Gerçeği söylemek gerekirse sessiz bir film kahramanı… Kahramanımız filmdeki bir kıza âşık olur. Ah aşk ne yüce duygudur. Yüreğe girince birden on beden büyültür bizi. Daha güçlü daha neşeli, her şeyi yapabilecek gibi hissederiz kendimizi. Kuşkusuz kahramanımız da böyle hissetmektedir. Âşıktır ve duygularını karşısındakine açmak istemektedir. Bunun ne kadar zor bir iş olduğunu her âşık bilir. Eliniz ayağınız titrer, kafanızı bir türlü toparlayamazsınız.  Bir yandan aman yanlış bir şey söylemeyeyim, yanlış bir harekette bulunmayayım derken, öte yandan acaba beni, aşkı mı kabul edecek mi gibi derin bir düşünceye saplanırsınız.

İşte kahramanımız da birebir aynı hisleri yaşamaktadır. Bununla birlikte işi biraz daha zordur. Çünkü film sessizdir. O ne kadar konuşmaya çalışırsa çalışsın bir türlü sesi çıkmamaktadır. Üstüne üstlük bunun yerine filmde alt yazılar geçmektedir. Alt yazılara bakılırsa kahramanımız aslında âşık değildir. Pek güzel genç kızımız da ona gönüllü değildir. Yani yüz vermemektedir. Hadi ne diyelim bir an için “Lütfen beni rahat bırakın” yazısı geçiversin filmden.  Kahramanımız da canhıraş bir sesle bağırıp durmaktadır. “Sana aşığım, Seni seviyorum” Ama kızımız onu duymamaktadır. Kahramanımız seni seviyorum diye bağırdıkça kızımız “rica ederim beyefendi, rahatsız etmeyiniz” demektedir. Yazılanlar budur.

Yazgı çoğu kez acımasızdır ya da bize öyle gelir. Düşünün bir kez filmdeki kahramanın tek derdi, sesini âşık olduğu kıza duyurabilmektir. Hani ötesi yoktur onun için. Kabul edip etmemesi sonraki aşamadır. Kahramanımız bunun için çırpınıp durmaktadır. Film ise tam tersini söylemektedir. Bazen aşk gerçekle film arasında olduğu gibi kalır. Biz gerçeği görürüz, oysa ki filmin senaryosu başkadır. Aşk bazen gerçek bazen film olabilir. Gerçeği ya da fil mi yaşamak bizim elimizde değildir.

  

 
Toplam blog
: 261
: 335
Kayıt tarihi
: 30.08.10
 
 

Anadolu Üniversitesi İşletme fakültesi mezunuyum. Çeşitli kuruluşlarda muhasebe ve dış ticaret or..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara