- Kategori
- Siyaset
Kukla Cumhurbaşkanı

Tüm yurt olarak kazananın belli olacağı fakat değişenin ne olacağı pek belli olmayan bir seçim dönemine giriyoruz. 3 Kasım 2002'den beri her seçim döneminde kazananın belli olduğu ve değişimin de önceden az çok kestirilebileceği seçim dönemleri yaşadık, fakat önümüzdeki iki seçim ülkenin en önemli iki koltuğunun sahibinin değişmesine gebe. İncelenmesi gereken en önemli konu ise her seçiminde ülkenin krize sürüklendiği cumhurbaşkanlığı koltuğu.
2007'de ki seçimde Tayyip Erdoğan AKP'si yine çok önemli bir stratejik hamle yaparak kukla başbakan yerine kukla cumhurbaşkanı seçimine gitti. Zaten kuruldukları dönemden bu yana her dönemden güçlü çıkmalarının en büyük sebebi kritik anlarda stratejik açıdan çok doğru hamleler yapmalarıdır. Tayyip Erdoğan her kriz dönemini hem mağdur edebiyatını çok iyi uygulayarak hem de stratejisini sağlam temelli kurarak atlatmıştır. Bir başka önemli Erdoğan hamlesi ise bir olay olmadan önce kamuoyu tepkisini ölçmek ve kamuoyunu meydana gelecek durumlara karşı hazırlamak olmuştur. Eğer dikkat ederseniz, AKP yapacağı her büyük değişiklikten önce bunu medyaya açıklar ve tepki ölçer. Bunu bazen ilk ağızdan, bazende off the record yapar.
Hatırlarsanız 2002'de ki seçimden sonra genel başkan Erdoğan olmasına rağmen başbakan Abdullah Gül olmuştu. Evet Erdoğan siyasi yasaklıydı ve başbakan olamazdı fakat o başbakan olana kadar, daha yumuşak başlı ve uysal olan Gül, halkı ve kamuoyunu AKP politikalarına ve düşüncesine alıştırmıştı. Hazırlanan bu ortamdan sonra Erdoğan kendisini bekleyen koltuğa oturmuştu. Aynısı cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de yapıldı. Erdoğan 2007'de ''Çankaya'ya ben çıkacağım'' deseydi, tek bir kişinin gıkı çıkamazdı. Ancak o Gül'ü aday göstererek gelecekte oturacağı koltuk için kamuoyunu bir kez daha hazırlama yoluna gitti. Bunun bir başka sebebi de var tabii, Erdoğan Çankaya'ya çıktığında başbakanlık koltuğuna kim oturursa otursun, yapacağı Özal döneminde ki Yıldırım Akbulut'tan farklı olmayacaktı. Yani kukla bir başbakan daha görecektik ve ANAP sendromunu bir kez daha yaşayacaktık. Erdoğan AKP'si ise çok doğru bir strateji ile madem bir kukla koyacağız bunu başbakanlık gibi yetki alanı çok geniş olan, çok aktif olunması ve anlık karar verilmesi gereken başbakanlık koltuğuna değilde, daha çok emeklilik yeri gibi görülen cumhurbaşkanlığı koltuğuna koyalım dedi. Böylece Erdoğan'ın karizmasından faydalanmaya devam ettiler. Açık konuşmak gerekirse özellikle şu son süreçte yaşanan krizlerin altından da Erdoğan'sız kalkamazlardı.
Gül'ün reisi cumhur koltuğuna oturmasının başbakana en büyük dezavantajı ise cemaatin bu kadar büyümesi oldu. Cemaatin gücünü arkasında hissetmek isteyen Gül, başbakanın çok da hoşnut olmadığı atamalar yaptı, tavizler verdi. Başbakan da istemese bile, nasılsa bize yakındırlar diyerek bu tavizlere ses çıkarmadı. Cemaatle gelinen bu noktadan sonra Gül cezasını cumhurbaşkanlığı koltuğunu kaybederek ödeyecek. Erdoğan ise mücadelesini, cemaate karşı cumhurbaşkanlığı koltuğunda yapacağı atamalar ve alacağı kararlarla verecek. Tabii cumhurbaşkanı bile olsa mağdur edebiyatından da vazgeçmeyecek. Bu saatten sonra Abdullah Gül'ün en azından belli bir süre siyaset sahnesinden çekileceğini düşünüyorum. Erdoğan sonrası gelecek başbakanın ise Yıldırım Akbulut gibi olmasa da çokta aktif olabileceğini düşünmüyorum. Bu kadar uzun süreli iktidar olmuş liderler her zaman yönetebileceği insanlar isterler. Kendisine rakip olabilecek potansiyelde ki tüm lider adaylarını şu ve ya bu şekilde ortadan kaldırdıkları için, kendilerinden sonra lider bulmak oldukça güçtür. Neler olacağını yaşarak göreceğiz, Allah sonumuzu hayır etsin...