- Kategori
- Deneme
Kusursuzluk
“Binlerce savaş yapılmıştı, binlerce zafer kazanılmıştı hepsinin amacı aynıydı daha fazla güzellik ve daha fazla zenginlik için yani kusursuzluk için.
İnsanoğlunun anlamadığı ve göremediği şey ise kusursuz bir yaşam, amaçları hedefleri ve umutları ortadan kaldıran pürüzsüz bir yoldu. Bu pürüzsüz yolda yürümek ise yaşamın anlamını unutturuyordu.
Evet ben bu yaşamda kayıp “Kusurum” ve sizlere kusursuzluğun hikayesini anlatacağım”
Moda rüzgarı ile başlayan bu propagandalar kusursuz dna deneyleri ile devam etmişti. Üstüne üstlük savaşlar depremler, seller derken dünya küçücük kalmıştı. Geride kalan üreyen ve büyüyen yeni nesle ise kusursuzluk öyle aşılanmıştı ki az burnu yamuk ya da az fazla kilosu olanlar sokağa çıkamaz hale gelmişti.
Her yerde afişler ve afişlerin üzerinde kusursuz vücut hatlarıyla sere serpe uzanmış kadın ve erkek örnekleri görmek mümkündü. Hatta mağazalarda standart bedenler oluşturulmuştu daha büyük beden bulmak mümkün değildi. Ancak şehrin dışında birkaç kaçak terzi bu işi yapıyor diye duyuluyordu yapılan polis baskınları ile onlar da ortadan kaldırılmıştı. Hatta “Kusursuzluğa Karşı Mücadele Örgütü” diye bir örgüt yakalanmıştı köhne bir binanın bodrum katında, baskında tam tamına 54 kusurlu hayatını kaybetmişti. Haberler çabuk yayılıyordu, her haberle birlikte de bir kusurlu hayatını kaybediyordu.
Ninelerimiz çocuklarını asla güzel yavrum diye sevmemeliydi belki de…
Ve bu gün yani 26/04/2150 yılında “Hayal Dünya” var oluşunu kutluyordu.
Sabah güneşinin iç yakıcı ışığı vuruyordu açıkta kalan sırtına. Pürüzsüz tenin kadife duruşu binlerce yıldızı kıskandıracak güzellikteydi. Yastığa dökülmüş olan bukle bukle saçları 1600’lü yıllarda yaşasaydı eğer bir kraliçeyi kıskandıracak yumuşaklıktaydı. Kusursuz ve mükemmel kadın…
Az sonra geniş ve rahat yatağından uyanacaktı, kahvaltısı ayağına gelecek kıyafetlerini bile kendi giymeyecekti ve daha sonra çıkıp o mükemmel işinin başına geçecekti. Kusursuz dünyanın kusursuz kurallarıyla sıradan bir gün daha. Bir sıradan gün daha ve ruhunu yitirmiş dilsiz bedenlerle çevrili geçireceğin 24 saat daha. Yapay zeka ile geliştirilmiş ve binlerce özelliğe sahip hizmetlinin getirdiği kahvaltıyı ederken gününü planlamak akılın ucundan dahi geçmiyordu. Gerek yoktu ki nasılsa aynısı olacaktı. Kahvaltısını ettikten sonra zarif bir hareketle yatağından kalktı yürüyüş dersleri işine yaramıştı bir kuğu gibi yürüyebiliyordu artık. Sadece dizlerinde biraz sızlama vardı ve birkaç gecedir seans yaptığı “Dönüştürücü Makinesi”nden kaynaklanıyordu. DNA’ları mükemmeldi ama yine de dizlerinin üstünde hafif bir sarkma oluşmuştu ve bunları örtmesi gerekiyordu. Dizlerinin üstünde oluşan kızarıklıklar görülmesin diye pantolon giymeyi tercih etmişti, saçlarını da tepeden topuz yapmıştı her zamanki gibi zarif ve sade makyajı göz alıcıydı. Zarif adımlarla kapıya yöneldi çıkmadan hemen koridorun sonundaki aynada son bir kendine baktı. Gördüğü manzara karşısında gözleri adeta parlıyordu her geçen gün sonuç daha da iyi oluyordu ve bir gün gelecekti kusurlu tek bir deri gözeneği dahi kalmayacaktı.
Kapıyı açıp dışarıya çıktı, güneş iyiden iyiye yakıyordu. Kapının önünde arabada bekleyen yapay şöför bir hareketle yerinden fırlayıp arka koltuktan güneş ışınlarını engelleyici şemsiyeyi aldı ve hanımına yöneldi. Evet artık güvendeydi güneş de ona zarar veremezdi…
Görkemli araç Amstel nehri kıyısından hızla ilerliyordu.
Orta Avrupa artık birleşmiş ve Hayal Dünya olmuştu. Ve kusursuz kadın çok şanslıydı Hayal Dünya başkenti ve aynı zamanda eski Hollanda başkenti Amsterdam’da mutlu yaşamını sürdürüyordu. Buradaki bütün bitki örtüsü gen teknolojisiyle korunmuştu. Yolun bir yanında orman kalıyordu içeride belli belirsiz evler çarpıyordu göze. Tanıdığı ve hayal dünya da yaşayan herkesin kusursuz bir hayatı olduğu aklına geldi ve zarif dudaklarında bir tebessüm belirdi. Ataları için hayal olan şeyi onlar gerçekleştirmiş ve şu anda yaşıyorlardı. Hafta sonu için Groningen’deki sahil evinde vereceği partiyi düşündü hazırlıklar önceden tamamlanmıştı en ufak bir endişesi dahi yoktu.
Şimdi kanalları geçiyorlardı eski dünyanın bütün anılarını gizli tutan bu su kanalları seyretmeye doyamıyordu ufak tefek kusurlarının yanı sıra göz alıcıydılar manzara karşısında derin bir iç çekti. Hava ciğerlerinden çıkan nefese adeta sarılıyordu böylesine kusursuz bir nefes başkasında olamazdı…
Araç Dam Meydanına gelmiş ve eski kraliçe sarayının önüne yanaşmıştı.
Burası hayal dünya yönetim merkeziydi. Şoför ince bir hareketle yerinden fırlayıp yan koltuktaki şemsiyeyi aldı, gidip hanımının kapısını açarken sanki programlandığından daha temkinliydi. Görkemli araçtan inen genç kadın meydana bir göz attı her yerde eksiksizliğin ve kusursuzluğun izlerini görebiliyordu, gurur duyuyordu omuzlarını iyice dikleştirerek dizlerindeki ağrılara bile aldırmadan hızlı adımlarla içeriye girdi. Şoför ona güneş gözden kayboluncaya kadar eşlik edip geri döndü.
Geniş koridora gelmişti eski ve bir zamanlar kraliçenin taç giymesi için yapılan bu saray sağlam yapılan kusurlu binalardan biriydi sadece. Etrafta henüz kimsecikler görünmüyordu hızla merdivenlere yönelip üçüncü kata çıktı. Büyük holden geçerken duvarları kaplayan aynalarda kendine bakıyordu.
Ofisinin kapısına gelmişti kapıyı açıp içeriye girdi. Sekreteri onu bekliyordu, başını selamlarcasına eğip iç odanın kapısını açtı. Sekreteri kusurlu bir insandı yüzünde siyah bir tül taşımak zorundaydı kusurlarının görünmemesi için tedirgin ve her zaman heyecanlıydı. Arada sekreterin terlediğini görebiliyordu mükemmel kadın kötü bir kokuydu ama kendisi kusursuz olduğu için bu gibi basit kusurları yoktu.
Rahat koltuğuna iyice yayılarak saat onda başlayacak toplantı için daha önceden hazırladığı notlarını gözden geçirmeye başladı. Gerçi hiçbir bilgi verilmemişti bütün HD yöneticileri bu toplantıya davet edilmişlerdi. Sınır korumadaki komutanlar bile bu toplantıda olacaklardı.
Saatine baktı ve saat ona on dakika vardı yerinden doğrulup odadan çıktı. Onu arayanları toplantı salonu genel sekreterlik merkezine aktarılmalarını söyleyerek odadan çıktı. Yan ofisten bay Yakub’un da çıktığı gördü selamlaşarak toplantı salonuna doğru birlikte yürümeye devam ettiler. Geniş koridorlardan geçerek 4. kata çıktılar sağda solda kendileri gibi toplantıya koşuşturan kusursuzlar kalabalığını yararak içeriye girdiler. Oturdukları yerler önceden belli olduğu için ayrılmak zorunda kaldılar ve herkes yerine yönelmişti.
Toplantı salonunun yüksek duvarlarında yankılanıyordu kalabalığın uğultusu. Her kafadan bir soru çıkıyordu ve her soruyla birlikte tahminler yürütülüyordu…
Toplantı salonunda yüzlerce kusursuz başkanı beklerken başkan odasında toplantı öncesi son görüşmelerini yapıyordu.
Sırtını masanın önünde oturan konuklara dönmüş camdan meydanı seyrediyordu…
“Örgütün çökertildiğini söylemiştiniz, böyle bir şey affedilemez. Operasyonda görev alan Yapayların programlamaları ve kayıtları tekrar gözden geçirilsin. Ayrıntılı bir rapor istiyorum” dedi sert bir ses tonuyla. Duvar kenarındaki koltukların birinden genç bir adam ayağa kalktı. “Emredersiniz efendim, talimatlarınızı yerine getireceğiz ancak eğer örgüt hala ayaktaysa Dönüştürücü Üretim Tesislerimiz’de de yoğun bir güvenlik oluşturmalıyız diye düşünüyorum” diyerek başkana yöneldi ve elindeki dosyayı uzattı ve devam etti. ”Ben planlamaları yaptım her ihtimale karşı. Eğer bir ayaklanma söz konusu ise ilk saldıracakları yer burası olacaktır”. Başkan kendisine uzatılan dosyayı alarak göz gezdirdi masanın sağında ayakta bekleyen yazıcıya uzatarak “ Bunu kasaya kaldır gelince inceleyeceğim” dedi ve diğerlerine dönerek “Ne yapmanız gerektiğini biliyorsunuz” diyerek toplantı salonuna gitmek üzere odadan ayrıldı.
Tarihin belli dönemlerinde yaşamış olan bazı liderlerin yaptıkları bir zamanlar kabul edilir gibi değildi. Ancak onların da hedefleri birer hayal dünya kurmaktı. Şu anda yaşananların Hitler’in ya da III. Eflak Prensi Vlad Tepeş’in yaptıklarından farklı değildi: Kusursuz bir ırk yaratmak. Bunu da başarmışlardı kurulan bu hayal dünya binlerce yıldır bir çok insanın yapmak için bir çok şeyini feda ettiği gerçekti. Ve şu an hayal dünyada kusurlu tek bir insan dahi yoktu. Yaşayanların tamamının düzgün hayatları, mükemmel evleri, mükemmel birer işi, harika okullara giden çocukları ve hayal ürünü sayılabilecek bedenlere sahipti.
Peki üçüncü sınıf bu kusurlular neyin peşindeydi? Neden bu kadar güzel bir dünyayı yok etmek istiyorlardı? Bunları cevaplamak birinci sınıf dönüştürülmüş Dna lara sahip komutan Vladimir’e göre çok zordu. Komutan odadakilere son kez bakıyormuşçasına başını eğip başkandan birkaç saniye sonra çıktı. Boş koridorlarda giderken düşünüyordu. İnsanlar kusursuzluğa sahip iken neden karşı çıksınlardı ki? Kendini düşünecek olursa harika bir bedene sahipti ve bu beden belki de son çalışmalardan sonra ölümsüzlüğe bile kavuşabilecekti. Eski resimleri sakladığını hatırladı bir an, o birinci sınıf dönüştürümüş dna idi annesi ve babası 2. büyübabası ve ninesi 3. ve diğerleri böyle devam ediyordu bu tam tamına 5 kuşak öncesinden başlıyordu. İlk dönüştürülme makinesi icat edildiğinde herkesin evinde olamıyordu ama hayal dünya buna olanak tanıyordu. Her gece binlerce beden bu makinelere girip bedenlerinde oluşan pürüz ve kusurları örtüyorlardı. Ve artık yıllarca örtülen DNA’lar kusursuzlaşmıştı ve birinci sınıf olmuşlardı. Bir kadının bir erkek tarafından beğenilmeme korkusunu ancak kitaplardan okuyabiliyorlardı. Peki kusurluların bunu kabul etmeme nedenleri neydi ki?
Çıkışa geldiğini fark etti. Vladimir, kapının önünde arabası ve şoförü onu bekliyordu kumandadan haber vermişti gelmesini bu dönüştürülmüş hizmetlileri sevdiğini fark etti. “Biz insanlar bu güzellikleri hak ediyoruz kusursuz olmalıyız ve bunun bozulmasına izin vermeyeceğim” dedi kendi kendine. Hizmetlinin kendine doğru şemsiye ile gelmesine izin vermeden koşarak arabaya bindi.
Araba meydandan dönerek kuzeye doğru hareket etti. Kuzey Denizi her zamankinden daha dalgalı olmalıydı şu aralar. Eski tarihlere göre sonbahar mevsimiydi ama etrafta dökülen ya da sararan tek bir tane dahi yaprak yoktu.
Vladimir cebine soktuğu yönetim kumandasını çıkartıp öndeki koltuğu kendine doğru çekti koltuğun bir masaya dönüşmesiyle kumandayı üzerine bıraktı. Masanın üzerinde beliren bir ekrandan bir kaş tuşa bastı.
“2. Kuzey Karargahı… Ben yüzbaşı Sedat buyurun komutanım”dedi. Vladimir kısık bir ses tonuyla duyulmak istemiyormuşçasına “yüzbaşı yedek birliği uyandırın, ben yoldayım geldiğimde hazırlıklar tamamlanmış olsun” dedi ve görüşmeyi kapattı. Yine aynı panelden bir tuşa basarak televizyona bağlandı haber saati gelmişti saatine baktı ve saat 11’i gösteriyordu. Toplantı çoktan başlamış ve kritik duyurular yapılıyordu. Haberlerde son geliştirilen DNA dönüştürmeden bahsediliyordu. Bu cihazla artık kusurlar çok daha çabuk örtülebilecekti. İçerisinde bulunan yaşam lazerleri ile pürüzsüz bir ten düzgün dudak ve burunlara sahip olabilecekti hataları olanlar, bu da hayal dünyayı daha da güzel yapacaktı.
Etraftaki binaların mimari yapılarındaki güzelliklerden gözlerini alamıyordu. Vladimir, bütün ırkların en kusursuzlarının toplandığı bu dünyada yaşayan en ufak canlı bile kusursuzdu bu onlar için normal ama geçmiştekiler için hayaldi.
Ve Vladimir hayali yaşama şansına sahip olan bir milyar insandan sadece bir tanesiydi. Kusursuz yaşamın sorunsuzluğunu seviyordu, içindeki olağan halleri de öyle. Dönüştürme sayesinde sahip olduğu kusursuz köpeğini de seviyordu ciğerlerinden çıkan her havanın atmosferde bir lütufmuşçasına yayıldığını bilmeyi seviyordu. Kusursuzluk ulaşılabilecek en son noktaydı ve bunun tanrı ile bir
alakası yoktu bunu onlar zeki olanlar yaratmıştı ve bu tutku onlar yaşadığı sürece yaşayacaktı…
Başkan tedirgin adımlarla toplantı salonunun kapısına gelmişti bile. İçeriden gelen sesleri duyabiliyordu. Kapının iki yanında duran görevliler başkanın başıyla “aç” işaretini vermesini bekliyordu. İşaret verildi ve başkan girişinin kapısı büyük bir ihtişamla iki yana doğru açıldı. Kapının açıldığını gören salondakiler hızla ayağa kalktılar ve etraftaki bütün sesler kesildi bu mükemmel dünyanın kurucularının yadigarı salona girmişti. Başkanın az önce odadaki düşünceli tavrı ve endişeli duruşundan eser yoktu adeta bu dünyayı ben yarattım dercesine omuzları ve başı dik gözlerinde şimşekler çakıyordu. Elli yaşında olmasına rağmen otuz yaşındaki nice kusursuz bedene taş çıkartırcasına dinç görünüyordu. Başkan kalabalığın karşısında duruyor ve nefesleri kestiğini görmek hoşuna gidiyordu. Kadın erkek herkes şu anda pür dikkat onun her hareketini izliyordu.
Başkan konuşma kürsüsüne yaklaştı ve “hepiniz hoş geldiniz kusursuz dünyanın yaratıcıları” dedi. Böyle büyük bir olayın parçası olduğunu bilmek bu odada bulunan herkesin üzerinde olumlu ve motive edici bir özelliğe sahip olacaktı ve başkan bunu biliyordu. Atalarının iş motivasyonu adı altında ilkel yöntemlerle çalışanlarını daha rahat idare edebilmek için kullandıklarını biliyordu.
“Öncelikle geldiğiniz için teşekkür ediyorum ve giriş konuşmasını uzatmadan bizi bekleyen tehlikeden hepinizi haberdar etmek istiyorum” dedi. Sağında kürsünün üstünde duran bardaktan bir yudum su içerek devam etti: “Yıllarca binlerce insan gücü ve zekasıyla yarattığımız bu düzenin bir takım düşmanlar yok etmeye çalışıyor. Bunu durdurmak için çok geç kalmadan bir tedbir almamız gerekiyor.” Kalabalığı süzdü ve konuşmasına devam etti: “Geleceğimizin vazgeçilmezi olan ve bizi bu mükemmel hale getiren dönüştürücü cihazlarımızın üretim tesislerine yönelik bir saldırı olma olasılığı var bizler bunun tedbirini aldık ama halkın da böyle bir durumda soğuk kanlı olması gerekiyor. Sizlerden herkesi bu konuda bilinçlendirmenizi gereken şeyleri yapmanızı istiyorum.”
Salondaki hiç kimse böyle pürüzlere alışık değildi onlar mükemmeldi ve hayatlarında sadece pürüzsüzlük vardı. Şu anda herkesin kafasında soru işaretleri vardı ve böyle bir pürüz karşısında yaşadıkları bu duyguya bir isim veremiyorlardı. Bedenlerine yabancıydı bu duygu. Kalabalığın ararsında bulunan kusursuz kadın da bu duyguyu yaşamıştı ve kendine bu duygunun varlığını kolay kabul edebileceğini itiraf etmek istemiyordu. Aslında hoşuna bile gittiğini söyleyebilirdi bilmediği bir şey karşısında bilmediği bir duyguyu yaşamak…
Vladimir’in aracı karargahın kapısına gelmişti. Açılan dev kapıların ardında belki kaderi onun ellerinde olan dünyaya girmek için sabırsızlanıyordu. araç ileride görünen karargah merkezine doğru hareket etti tekrar, ikinci güvenlik kapısından da geçtikten sonra artık merkezdeydiler. Yapının görkemi ve verdiği güç hissinin karşısında Vladimir kendini ufacık hisseti. İnmiş olduğu araç gözden kaybolurken o, binaya girmek üzereydi. Kapıdan içeriye girince etrafta koşuşturarak selam veren adamlara bakmadan emin adımlarla üst kata çıktı. Burada onu yolda görüştüğü yüzbaşı Sedat bekliyordu. Yüzbaşı hemen elindeki dosyaları Valdimir’e uzattı ve “komutanım bütün emirleriniz yerine getirildi”dedi. Vladimir yüzbaşının üniformanın içinde daha da göz alıcı ve muhteşem olduğunu düşündü, bir anda yine kafasında “böyle bir güzelliğin karşısında nasıl bir zihniyet düşman kesilebilirdi” şeklinde bir düşünce belirdi. Yüzbaşının uzattığı dosyanın içindeki raporları incelediği sırada bir anons geldi dış güvenlikte bir sorun vardı. Hemen önündeki monitörleri izlemeye başladı. Dış güvenlik monitöründe pek de iç açıcı şeyler görünmüyordu. Bir çatışma başlamıştı ve bu kadar çabuk olmasını hiç beklemiyordu Vladimir.
Birkaç dakika içinde kontrole alınan saldırı da şaşırtıcıydı hepsi bu kadar mıydı? Bunun için miydi onca önlem?
İkinci bir anonsla kendine geldi tekrar bir saldırı gerçekleşmişti ve bu seferki daha güçlüydü bütün koruma güçleri güvenlik kapısına yığılmıştı aslında kusursuz olan bu sistemde yapılabilecek en son hataydı. Beklenmeyen ve ikinci saldırı ile aynı zamanda gelen üçüncü saldırı tam arkadan olmuştu: İlk koruma duvarları yıkılmıştı bile. Onca hengamenin içinde Vladimir aklını kurcalayan sorulara engel olamıyordu: “Neden? Niçin oluyordu bütün bunlar?” Anlaşılan aynı soruları orada bulunan herkes soruyordu tahmin edilenden de kısa bir sürede ikinci güvenlik duvarı aşılmıştı ve kusurlular artık içerdeydi. Patlamalardan meydana gelen dumandan dolayı Vladimir verdiği emirlerin duyulduğundan şüphe etmeye başladığı bir anda ensesinde bir acı hisseti ve yere yığıldı.
Gözlerini açtığında bir yerlerden bebek sesleri geliyordu ve burnunda hiç tanımadığı kokuların izleri vardı. Elleri arkadan bağlanmıştı sırtı uyuşmuş ve başının arkasındaki ağrı beyninin uyuşmasına neden oluyordu. Yatırıldığı yerden kalkmaya çalışırken bir yandan nerede olduğunu çözmeye çalışıyordu. Gece olmuştu etraf karanlık sayılabilecek kadar loştu. Kalkmaya çalışırken arkasından devrilen boş bir konserve kutusunun çıkardığı sesle irkildi. Koşar adımlarla birileri geliyordu. “Büyük ihtimalle sesi duydular” diye geçirdi içinden ve hareketsiz beklemeye başladı. “Ne oluyor orda” diye gürledi bir ses içeriye giren iri yarı adamın görüntüsü karşısında kaskatı kesilmişti Vladimir. Yüzünde belirgin izler taşıyan bu adam 1.90 boylarındaydı. Geniş omuzlarına uzun saçları düşmüştü ve oldukça kirli görünüyorlardı. “Neye güvenerek böyle bir şeye karşı çıkıyorlar ki?” diye düşündü. İri yarı adam yanına yaklaşıp “dur kalkmana yardım edeyim” dedi.
Vladimir şu dakika yine tanımadığı bir duyguyu yaşamaya başlamıştı. Bu nasıl bir gündü böyle. Buna dair ne bir kitap okumuş ne de bir şey izlemişti hayatı boyunca. İri yarı kusurlu, kolunun altından tuttuğu gibi ayağa kaldırmıştı Vladimir’i. “Beni takip et” diyen adamın peşine düştü. Çıktıkları yer eski bir evin
son kalıntılarıydı ve bu kalıntılar HD sınırlarının dışındaydı. Buraya bu kadar çabuk nasıl gelmiş olabilirlerdi? “Sanıyorum birkaç gün baygın kaldım” diye düşündü. Eski kalıntıların arasından devam ederken etrafını süzmekten de kendini alamıyordu. Etrafta sefalet kol geziyordu küçük çocuklar etrafta koşuşturup duruyorlardı karanlığa ve tehlikelere aldırmadan. Nasılsa onlar bu yabani hayata alışmışlardı Vladimir’e göre bu çok normaldi.
Bir başka yıkıntı evin önüne geldiler. Bu nispeten diğerlerinden daha iyi durumdaydı, hatta bakımlı bile sayılırdı. Öndeki iri yarı adam şimdi arkasına geçti ve “gir içeri” diye gürledi. Kendisini bekleyen sürprizlere alışmaya çalışıyordu Vladimir en fazla işkence edeceklerdi ve ondan bazı bilgileri almaya çalışacaklardı. Kusurlular başka ne yapabilirdi ki. O bütün bunlara göğüs gerecek ve kusursuz dünyayı koruyacaktı… Bu canı pahasına olsa bile.
İçerde büyük bir masa göze çarpıyordu. Etrafta başka da bir şey yoktu zaten. Şamdanlarla aydınlatılmış bu odanın bir ucunda üst kata çıktığı belli olan bir merdiven ve merdivende oturan bir kadın gözüne ilişti. Masanın etrafında da bir sürü kusurlu oturmuş ve gözlerini Vladimir’e dikmişlerdi. Masanın Vladimir’in önüne denk gelen ucunda arkası dönük ve beyaz saçlı yaşlı olduğunu tahmin ettiği ve liderleri olduğunu düşündüğü bir adam oturuyordu. Kapanan kapının sesiyle birlikte arkası dönük olan adam ayağa kalkıp yüzünü döndü.
Vladimir gördüğü manzara karşısında beklemediği ve az önce tahmin edemediği bir sürprizle karşı karşıya kalmıştı. “Bu o olamaz, hayır bu o olamaz” diyordu içinden. Karşısındaki kişi o kişi olmamalıydı! Bunun mantıklı bir açıklaması olamazdı. Vladimir şoku atlatmaya çalışırken ayağa kalkan adam ona yaklaştı. Yanında duran adama “Ellerini çözün” diye emir verdi: “Hoş geldin Vladimir seni görmek gerçekten ama gerçekten çok güzel.”
Evet oydu Vladimir artık emindi onun olduğuna bu bakışlar bu duruş bu ses tonu oydu HD’nın en büyük destekçileri ve yaratıcılarından ve şimdiki başkanın babası bay Mehmet’in ta kendisiydi. Bilindiği kadarıyla ölmüştü. Hatta cenazesi görkemli ve büyük bir üzüntüyle yapılmıştı. Kendi gözleriyle görmüştü cenazeyi. İnanamıyordu yarattığı bu güzel dünyanın neden düşmanı olmuştu ki? İçinden “Aklını kaçırmış olmalı” diyerek bundan daha büyük bir şeyle karşılaşması ihtimalini düşündü. Bay Mehmet’in artık 75-80 yaşlarında olması gerekiyordu ve yüzündeki derin çizgilerde bunu görebiliyordu. Bakımsızlıktan sararmış dişlerine rağmen gülebilmesi daha da şaşırtıcıydı. Kendisini tebbesümle izliyordu bay Mehmet.
“Aklındaki bütün soruların cevaplarını sana vereceğim” dedi bay Mehmet Vladimir’e. Vladimir çözülmüş ellerini ovuşturken bay Mehmet elini omzuna attı ve onu masaya doğru yönlendirdi. Merdivenlerde oturan kadın koşarak üst kata çıkıp bir sandalye getirmişti kendisine. Bay Mehmet’in yanına oturdu ve masadakileri izlemeye başladı. Görmek dahi istemediği siyah beyaz fotoğraflardaki insanlar gibiydiler yaşlarını gösteren, kimilerinin yüzlerinde
dengesiz oranlar vardı büyük burunlar ve biçimsiz küçük dudaklar gibi göz torbaları ve sarkmış ciltleri de yok saymamak gerekirdi. Bu manzara Vladimir için çok çirkindi ve ne kadar görmeye tahammül edebileceğini açıkçası bilemiyordu. Yapılacak hiçbir açıklama da mantıklı olmayacaktı Vladimir için.
“Öncelikle seni buraya bu kötü şartlar altında getirdiğimiz için özür dilerim” diye söze başladı bay Mehmet: “Beni burada görmeyi hiç beklemediğini biliyorum. Burada olmama bir anlam veremediğini de biliyorum ancak bunu yapmak zorundaydım” diye devam etti. Odadaki derin sessizliği dışarıdan gelen neşeli çocuk sesleri bozuyordu bay Mehmet ayağa kalktı ve devam etti: “konuyu çok uzatmaya gerek yok istersen sen sor ben cevaplayayım ya da benim her şeyi anlatmamı bekle” dedi Vladimir’e dönerek. Az önce bay Mehmet’in üstünde olan bütün bakışlar Vladimir’e çevrilmişti. Vladimir sadece “Neden?” diyebildi sesindeki şaşkınlığın hayal kırıklığından meydana geldiği belli oluyordu.
Bay Mehmet ayağa kalktı derin bir iç çekerek “yüzyıllardır atalarımız kusursuzu bulmaya çalıştı. Rekabet ortamı ve bilinçli eğitim benzeri isimler altında aslında kusursuz dedikleri hissiz insanlar yaratma temelleri atılmıştı. Kitaplarda okuduğunuz ya da okullarda size öğretilen global dünya aslında sadece en zeki çobanların savaş arenasıydı. Tekel olma mücadeleleri en mükemmele sahip olma hırsları bu şekilde aşılandı onca insana. Zamanla ekilen tohumlar meyvalarını vermeye başladı, bu meyvaların gençliği çok daha tecrübesiz ve çok daha az aklı çalışanlardı. Biçimlendirilmesi en kolay ve çabuk sonucu verebilecek birer üründü onlar ve aradan hep seçildiler. Diğerleri gerekse çıkartılan savaşlar gerekse kazalar sonucunda hep hayatlarını kaybetti.”diyerek tekrar yerine oturdu bay Mehmet. Vladimir şaşkınlıktan ne söyleyebileceğini bilmiyordu daha karşısındaki insanın yaşıyor olduğu gerçeğini kabullenemişken, hayır kesinlikle daha fazla saçmalık işitmek istemiyordu.
“Aslında bozulan bu düzenin ilacı olarak tasarlanmıştı HD projesi. Bizler kuşaklardır içindeyiz. Sonra ben fark ettim ki aslında düzen canlı bir organizmaya dönüşmüştü ve kendi içinde kendi kendimize sonumuzu insan olma özelliklerimizi kaybetmeye başladığımızı fark ettim. HD savaşlardan arta kalan ırkların birleşmesiyle kurulmuştu bizler din ayrımlarını ortadan kaldırmıştık. Artık cinayetler işlenmiyordu, insanların gereksiz görünüş takıntıları ve zayıflıkları yoktu en kusursuzu yaratmıştık ama maalesef unuttuğumuz bir şey olmuştu insan demek bu değildi.” Bay Mehmet’in bu konuşmasını merdivenlerde oturan kadının hıçkırıkları bozmuştu. Gözlerinden yaş akıyordu ve Vladimir en son 6 yaşında ayağı takılıp düştüğünde ağlamıştı. Çok uzak bir kavramdı onun için ağlamak. Herkesin bakışları yine bay Mehmet’e çevrilince devam etti: ”Bunu farkettikten sonra kusurlu diye tabir ettiğimiz ve korkulu rüyamız haline gelen aslında insanın ta kendisi olanların ararsına karışmaya karar verdim. Oğlum yani şimdiki başkanınız bu planımın farkına varıp bana zarar vermeden küçük bir not bırakıp buraya geldim. Zaten yerleri belli olan kusurluları bulmam zor olmadı en
zor olan onlardan biri olmaktı. Dönüştürücünün yokluğunu çok yaşadım her gün kusurlarım aslında doğallığım belirginleştikçe acı duydum. Acıyla birlikte mutluluğu yaşadım, mutlulukla birlikte beklenmeyenlerin heyecanını öğrendim. Bu beni insan olma amacına daha da bağladı ta ki bundan 2 ay öncesine kadar. Sizlerin henüz son dönüştürülen dna olarak bildiğiniz ve kolayca evlerinizde uygulayabileceğiniz bir yöntem olarak gördüğünüz projenin aslında bedenlerinizde son kalan insan özelliklerini yok eden bir program olduğunu öğrendik.”
Vladimir bu noktada hala bir sakınca göremiyordu son kalan insan özellikleri zayıflıklar değimliydi varsın olmasınlardı onlarsız hayat daha kusursuz olacaktı. Hatta belki dönüştürücülere bile ihtiyaç duymayacaklardı. Bay Mehmet Vladimir’in içinde bulunduğu durumu anlayabiliyordu gözlemlediği kadarı ile de şu anda büyük bir sorular denizinin ortasındaydı. Anlattıklarının ona anlamsız geldiğini ve hatta aptalca bulduğunu da biliyordu ama bildiği bir şey daha vardı çok kısa bir süre sonra o da kendisine hak verecekti. Bay Mehmet yine ayağa kalktı ve merdivenlerde oturan kadına doğru yürüdü elini ona uzatarak bakışlarıyla kalmasını istedi. Kadın uzatılan eli tutarak ayağa kalktı ve ikisi birlikte masaya doğru yöneldiler. Gözlerinden hala yaşlar süzülüyordu. Vladimir bütün bu olanlar yetmezmiş gibi yanına oturtulan bu kusurlu kadın da neyin nesi diye düşündü. Kadın bir elini Vladimir’in masanın üstünde duran eline attı ve elini tuttu. Bu tepkiye karşılık Vladimir hemen elini çekti duyduğu tiksinme ve şaşkınlığın haddi hesabı yoktu ve bu güne kadar istemediği hiçbir şeyle karşı karşıya kalmamıştı. Neler oluyordu, bu neydi? Bu tanımadığı duygular karşısında boğulabileceğini hissediyordu. Tam bu esnada ayakta duran bay Mehmet “diğerini de getirin” dedi. Vladimir diğerinden kastının ne olduğunu bilmiyordu ama merak etmekten kendini alıkoyamıyordu daha neler görecekti kim bilir. Kapı açılana kadar birkaç dakika geçmişti aradan ve kimse tek bir kelime dahi etmemişti. Açılan kapıdan içeriye üstündeki yırtılmış kıyafetleriyle kusursuz kadın girmişti. Karargaha yapılan saldırı esnasında bir başka saldırı da hayal dünya yönetim merkezine yapılmıştı ve birkaç yönetici tutsak edilmişti. Başkan kaçmayı başarmış ancak oldukça kilit noktalarda bulunan üç adam kaçırılmıştı. İçlerinden birisi ağır yaralıydı ve yolda hayatını kaybetmişti diğer ikisi yıkıntı binaların birindeydi ve bir tanesi şu anda odada bulunuyordu ve bu da kusursuz kadından başkası değildi. Yüzünün onca kargaşada kirlenmesine rağmen hala çok güzeldi hala dudaklarının kıvrımları göz alıcıydı. “bütün bunlar kusursuzluğunu gölgeleyememiş” diye geçirdi içinden Vladimir.
“bay Mehmet buradasınız, sizi bir daha ne zaman göreceğim diye merak ediyordum” diyerek ve koşarak sarıldı genç kadın. Kendisi Vladimir’den önce ayılmış ve bütün gerçekleri tüm çıplaklığı ile öğrenmişti. Vladimir’in baygın yattığı o üç gün boyunca kabullenişleri yaşamıştı. Kafası çok karışıktı kusursuz kadının ama kabul etmesi gerekiyordu sonuçta var olan gerçekler çok mantıklıydı.
Vladimir tüm HD’nın ihanete uğradığını düşünüyordu, özellikle kendisi bütün hayalkırıklıkların en güçlüsünü yaşıyordu içindeki acıyı tarif etmesi mümkün değildi. Her hücresi bin parçaya bölünüyor ve engelleyemediği bir dalgalanmaya neden oluyordu.
“Bayan Nina dönüştürülen dna projesinde görev alıyordu” diye sessizliği bozdu bay Mehmet elini genç kadının omzuna atmış ve masanın diğer ucuna doğru yürüyorlardı birlikte ve devam etti “kendisi kilit isimlerden biri olduğundan dolayı bize bu konuda yardım edecek” dedi bay Mehmet Nina’ya belki gizli bir hayranlıkla bakarak. Belki de bay Mehmet içten içe bir yerlerde gurur da duyuyordu böyle bir şeyin yaratılmasına yardımcı olduğu için kendinin de payının büyük olduğu inkar edilemezdi. Fakat karşısında duran genç kadının aslında net ve doğal bir insan olmadığının da farkındaydı. Elini genç kadının omzundan çekip devam etti “önümüzde bir aylık bir süre var bu süre zarfında birlikte çalışacak ve karşı saldırı için gerekli çalışmaları yapacaksınız. Bizler de yanınızda olacağız tabii özellikle Vladimir senin kısa bir dönüştürmeden dolayı temizlenme seansı yaşamak gerekir. Korkma bu sadece birkaç saat sürecek senden alınan ve törpülenen birkaç duygunun uyarılması ve uyandırılması yapılacak sadece. Şimdi ben izninizi rica ediyorum birkaç ziyaret yapmam gerekiyor bu esnada sen Nina ile birkaç saat konuşabilirsin. Daha sonra temizleme seansına alınacaksın” diyerek başıyla selam verdi. Bay Mehmet ve odadan ayrıldı. Nina Vladimir’e bakıyor ve tebessüm ediyordu böyle bir hain hangi yüzle ona bakabilirdi. Vladimir nefret duygusunu da yaşamaya başlamıştı. Tiksinmenin bir üst seviyesinde bir duyguydu onun için ama daha güçlü ve daha kararlıydı.
Vladimir bir yandan merkezde alınan önlemleri düşünüyordu ve kurtarılmayı ümit ediyordu. Zayıflık duygusunu öğrendi bu anda. Zavallıydı ve ayrıca hiç de hoş bir duygu değildi. Daha kim bilir kaç tane kusurlulara has duygu yaşayacaktı.
Ve bu odadaki diğer kusurluların neden hiç konuşmadıklarını merak ediyordu sanki birer dekordular virane odanın içinde. Tam bunları düşünürken masanın etrafında oturan kusurlular birer birer ayaklandı ve her biri Vladimir’in omzuna dokunarak odadan ayrıldı. En son yanında oturan ve hala içten içe ağlayan kadın kalktı ayağa. Vladimir’in gözlerinin içine ta en derinlere dokunurmuşçasına “Kolay değil sadece zihnini serbest bırak ve biraz onu dinlemeye çalış” diyerek odadan ayrıldı. Şimdi kendisi gibi olan fakat ihanet edenlerin tarafında bulunan kusursuz kadınla baş başa kalmıştı, ona binlerce şey sormak istiyordu en başta da bu acı ihanetin sebebini öğrenmek istiyordu. Nina bulunduğu yerden Vladimir’e yönelmiş ve “istediğini sorabilirsin yanıtlamaya hazırım” edasıyla yanına yaklaşmıştı. Belki de Nina’yı anlamak daha kolay gelecekti kendisi gibi olan bir kusursuzun bakış açısından görebilecekti. Eğer bütün bunları kabul etme durumu gelişirse buna kendisi çok şaşıracaktı. Bu kadar zayıf olduğu için belki de kendinden nefret edecekti.
Nina’nın anlattıkları bay Mehmet’in anlattıklarından çok da değişik değildi aslında. Sadece bakış açıları ve yaklaşım tarzları farklıydı daha net algılayabiliyor ve görebiliyordu. Hatta kafasında kurgulayamadığı birkaç kare bile aydınlanmıştı. Nina ile birkaç saatlik konuşmanın nasıl geçtiğini anlamadı Vladimir. İçeri giren iri yarı kendisini getiren adamı görünce irkildi temizlenme zamanıydı. Peki ama niye temizlenecekti ki? Bu durumda da onu kullanabilirlerdi sahip olduğu kusursuzluğu neden alsınlardı ondan? Nina hala çok sıcak ve içten bakıyordu, bakışları Vladimir’i neredeyse rahatlatıyordu. “Benimle gelin” dedi Vladimir’e, yanlarına gelmiş olan adam. Vladimir ayağa kalkarak kendisini bekleyen temizlenme seansının ne olduğunu merak ederek arkasını dönmüş ve odadan çıkmış olan adamı takip ediyordu. Kapıdan çıkınca bir kez daha baktı Nina’ya “gitme gel buradan çıkış yolunu biliyorum” demesini umarak. Fakat Nina böyle bir şey demeyecekti. O hala bir “ihanet eden”di. Onca mantıklı konuşmadan sonra bile, hatta kendisini bu kadar etkilemesinden sonra bile. “Keşke HD’da yakınlaşsaydık” diye geçirdi içinden Vladimir, ama yine de böylesine etkilenebilir miydi ki? Onu onca kusursuz kadının arasından seçebilir miydi? Bu sorunun cevabı aslında çok basitti. Sadece Vladimir henüz bunu bilmiyordu. Bu kusursuz kadını onca kusursuzun arasında seçmesi mümkün değildi. Bu kusursuz kadın HD’da sıradan ve binlerceden bir tanesiydi sadece. Bütün kusursuzlar birbirine benzediği için pürüzsüz ve sürprizsiz bir hayat yaşıyordu ve kesinlikle Vladimir için öylesi daha güzeldi.
“İşte geldik” dedi adam Vladimir’e sadece kapısı olan büyükçe bir binanın önünde durarak. Bu arada etraftaki çocukların dağıldığını ve ev diye kullandıkları pis pencerelerinden belli belirsiz ışıklar saçan yıkıntıların içinde olduklarını anlıyordu uzaktan gelen seslerden.
Önünde duran adam kapıyı açmış ve kendisinin içeriye girmesini bekliyordu. Merakla eşikten adımını attı Vladimir… Gördüğü manzara şaşırtıcıydı. Bütün duvarlar bilgisayarlarla kaplanmıştı binlerce verinin aktığı bu monitörler duvarları renklendirmişti. İçersinin büyüklüğü dışarıdan göründüğünden fazlaydı, yönetim panelleri duvar kenarlarını boydan boya kaplıyordu ve iki kişi bunların başında çalışıyordu. İçlerinden biri gözlük takmış ve beyaz bir önlük giymişti. İşte diye düşündü Vladimir işte kendisine yaklaşmakta olan adam eğer HD’de yaşasaydı gözlük gibi ilkel bir araç kullanmak zorunda kalmazdı.
Dikkatinin tamamını duvarlardaki monitörlere vermişti Vladimir, gözlüklü adamın kendisine yaklaşmıştı bile.
“Hoş geldiniz temizlenmeye girecek olan sizsiniz sanırım” dedi ve elini uzattı: “İsmim İvan bu görmüş olduğunuz laboratuarın şefiyim” diyerek uzattığı elin karşılıksız kalmamasını umut ediyordu. Vladimir kendisine uzatılan ele tiksinti ile karışık bir bakış fırlatarak parmak uçlarını değdirerek tokalaştı. “Memnun oldum ben de Vladimir” dedi sesinin çıkmadığından şüphe ederek ve genzi yanıyordu. Yorgunluk ve baş ağrısını tamamen unutmuştu bunca olayın içinde. “Sizi şöyle
alalım” dedi bay İvan ve Vladimir’i bulundukları salonun arkasına doğru yönlendirdi. Sağ köşedeki paravan adeta gizlenmişti Vladimir monitörlerden paravanı fark edememişti. Bay İvan paravanı açınca içerideki görüntü tanıdık gelmişti Vladimir’e: “Ama bu? Bu kendi evimde kullandığım dönüştürücünün aynısı? Nasıl olur?” diye sorularını arka arkaya meraklı bakışlarla yöneltti.
Bay İvan Vladimir’i daha fazla merakta bırakmadan “Evet bu sizin kullandığınız ve HD’de kullanılan dönüştürücülerin bire bir aynı tasarıma sahip bir dönüştürücü, fakat biz içerisinde bir takım değişiklikler yaptık ve tam ters reaksiyon gösterecek hale getirdik” diye cevapladı. Vladimir artık hiçbir şeye şaşırmayacaktı az sonra başkanın kendisi bile kapıdan içeriye girseydi şaşırmayacaktı. “Buraya uzanmanız gerekiyor ki zaten biliyorsunuz, soyunmanız gerekiyor fakat buradaki tek fark dönüştürücü bizim kontrolümüzde sizin değil. Temizlenme esnasında herhangi bir şok durumuna karşı bu tedbiri aldık. Şokun etkisiyle yanlış bir şey yapmanızı istemeyiz değil mi?” dedi bay İvan gülümseyerek ve devam etti “İçerideki sistemden durumunuzu kontrol altında tutacağız zaten yarım saatlik bir seans uygulanacak öncellikle…”
Vladimir bir yandan bay İvan’ı dinlerken bir yandan da soyunuyordu yapabileceği başka da bir şey yoktu zaten. Tamamen soyunduktan sonra kusursuz vücuduna bir kez daha baktı, belki de son kez bakıyordu. Derin bir iç geçirerek “eğer Nina bunu başardıysa ben de başarırım” dedi ve dönüştürücüye uzandı.
***
Vladimir gözlerini açmaya çalışarak yerinden doğruldu, kulakları uğulduyordu… farklı bir boyuttaydı sanki ve ışık gözlerini yakıyordu. “Gözlerini zorlama kapat biraz sonra açmaya çalışırsın, öncelikle sese odaklan ve vücudunu hissetmeye çalış” dedi yanındaki tanıdık ses. Vladimir bu sese güvenip itaat ediyordu bir süre sonra tekrar gözlerini açmaya çalıştı ışık ilki gibi rahatsız etmiyordu. Buğulu görüntünün ardından hemen yanındaki Nina’yı gördü, gülümsüyordu. “Kusursuz ve çok güzel!” Bunu ilk defa içten hissederek düşünüyordu Valdimir. Nina yanına yaklaşıp bir bardak su uzattı “susamışsındır, ben de ilk kendime geldiğimde susamıştım” diyerek pürüzsüz elleriyle uzattı bardağı. Vladimir gerçekten susamıştı ve kendisine uzatılan suyu bir çırpıda içti. İlginç bir his daha yaşıyordu Vladimir HD’de kimse kimseyi düşünmek zorunda kalmıyordu zaten buna gerek de yoktu. Eksiklik ve endişe olmadığı için unutulan bir histi bu. Hoşuna gitmişti bir başkası tarafından önemsenmek. “Ne kadar zamandır yatıyorum” diye sordu Vladimir. “çok uzun zaman olmadı iki saattir yatıyorsun, bay İvan’ın dediğine göre problemsiz bir temizlenme seansı geçirmişsin yarın tekrar yarım saatlik bir seansın olacak ama bu sefer bu kadar kötü hissetmeyeceksin” diye yanıtladı Nina. Vladimir genç kadının ses tonundaki tınıyı fark etti adeta kulaklarındaki uğultuyu delip geçiyordu ve değdiği her yere ferahlık getiriyordu. Vladimir “öğreneceğim daha ne kadar his var acaba” diye düşündü. Öğrenecekti yeni ve tanımadığı tatlar vardı daha. Düşündükçe içindeki dalgalanma coşuyor elleri ve ayakları titriyordu. Beyninde oluşan karıncalanma bile hoşuna gitmeye başlamıştı. Vladimir’in içinde sanki rüzgar esiyordu serinlemişti nedense omuzlarından büyük bir yük kalkmıştı. Hissediyordu ve şaşırıyordu birkaç saat önceki düşünceleri ve şimdiki düşünceleri arasındaki farkı gördükçe. Böyle bir şey mümkün olabilir miydi? Yanında duran genç kadına daha da yoğunlaşarak gözlerinin içine baktı, içerindeki ışıltılı açlığı görebiliyordu. Evet Nina da kendisi gibi açtı bilgiye ve doğal olan özüne kendi hislerine açtı. İçinde derinlerinde karmaşayı hissediyordu ve bu karmaşaya hiç yabancı değildi. “Kendine zaman tanı, şu an neler yaşadığını anlayabiliyorum ama inan bana bunu daha çok seveceksin” dedi genç kadın. Yanına daha da yaklaşarak eliyle alnına dokundu. Bu el sıcacıktı, bu el kusursuzdu ama kusursuzluğundan ziyade şu anda Vladimir’i hangi amaçla dokunmuş olabileceği ilgilendiriyordu.
HD’nın son kalan izlerini de ruhundan bir an önce silip atmak istiyordu Vladimir, bu hainlik miydi? Hayır elbette değildi bu onun hakkıydı bir canlı olarak her şeyden önce o bir insandı…
Günler günleri kovaladı Vladimir her gün temizlenme seanslarına giriyor ve her gün daha iyiye gidiyordu. Her gün daha insan oluyor her gün kendisi hakkında yeni şeyler öğreniyordu. Yara izlerinin bir kusur değil aslında birer anı olduğunu öğrendi. Doğuştan vücutta bulunan özelliklerin kişiliği oluşturan belirgin özellikler olduğunu öğrendi. İnsanların sadece üzüldüklerinde değil mutlu olduklarında da ağlayabileceklerini öğrendi. Herhangi bir hastalık şüphesine yakalandığında çözüm aramak için araştırma yapması gerektiğini öğrendi.
Sahip olduğu kısıtlı zamanı daha dolu yaşayabileceğini öğrendi, her gün bilinmeyen binlerce sürprizle karşılaşabileceğini de. Pürüzsüz bir yaşamın aslında ne kadar tedirgin edici olduğunu ve bunca senedir hiç sorgulamadan körü körüne bağlanmış olduğunu gördü. Kendi varlığından ziyade HD’nin istedikleri önemliydi aslında , bir birey ya da bağımsız bir kişilik olamazdı sistem bunu işlemişti. Genlerinden insanlık silinmişti ve bu çok acıydı.
Vladimir her gün Nina ile birlikte etrafı dolaşır ve çocuklarla oyunlar oynardı. Ona verilen bu hayatı daha çok sevmişti kendini önemli hissediyordu.
Nina’nın ona değer verdiğini biliyordu o da Nina’ya değer veriyordu ve Vladimir genç bir kadına dokununca durduramadığı heyecanın bir ismi olduğunu öğrendi. Bu duygunun ismi “aşk”tı. Binlerce kusursuzluğa değişilemeyecek bir duyguydu.
Atalarına olan kızgınlığı artıyordu zamanla Vladimir’in. Bütün insanlığı sadece bir sistem için feda etmelerine kızıyordu. Bir yandan hazırlıklar devam ediyordu, bir süre önce kusursuz diye adlandırdığı bu topluluğun verdiği savaşa katılmak için can atıyordu. Fakat Vladimir şunu da biliyordu ki savaşı onlar kazanmış olsalar bile bir yerde sistem yine kendini tekrarlayacaktı belki de. Bu bir kısırdöngüydü ve o da bunun bir dönemine denk gelmişti. Kendisi ile birlikte atılacak bu büyük adım aslında yüzyıllar sonra unutulacaktı, Vladimir içindeki açlığın doymak bilmediğini de anlamıştı.
Binlerce aç beden, binlerce yıl sonra belki yine kusursuzluk uğuruna bütün hislerini feda edecekti. Başka Nina ve Vladimir’ler onların yolundan devam edip savaşlarını devam ettirecekti belki de. Amacın ne olduğunu anlaması zamanını alacaktı buna zamanı vardı her şeyden önce önünde bir savaş vardı, oldukça önemli bir amacı olan bir savaş. İnsanoğlunun ilk doğumundan itibaren milyarlarca yıldır devam eden bir savaş.
Oysa ne Vladimir’in ne de Nina’nın göremediği tek bir fark vardı ortada, insanlık en başa dönüyordu: Milyarlarca yıl öncesine ilk doğduğu ana…