Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Ekim '06

 
Kategori
Arkeoloji
 

Kybele'nin ışığında Anadolu: köprü mü, beşik mi?

Kybele'nin ışığında Anadolu: köprü mü, beşik mi?
 

Aslında Anadolu’nun köprü olarak algılanmasından hep nefret etmişimdir. Köprü gelip geçilen yerdir. Köprünün kültürü olmaz. Herkesin yerleşmek için değil gelip geçmek için kullandığı bir yerde kültür oluşmaz. Halbuki Anadolu birçok uygarlığa BEŞİKLİK yaptı. Köprü yerine beşiği tercih ederim. Elbette üzerinden yüzlerce kültür geçip gitti. giderken tortu da bıraktı, hatta yakıp yıktı... Ama bu Anadolu’nun kendi özgün uygarlık yaratma gücünü engellemedi. Dinlere, dillere ve kültürlere Beşik olmak için önce ANA olmak gerekir. Ana olmak içinse kadın. O yüzden ANAdoluda nereyi kazsan doğurgan kadın heykelleri (KYBELE) bulunur. Peki kybele hakkında biz ne biliyoruz. Antopoloji veya arkeoloji gibi dallarda okuyan birine rast geldiğimde ilk sorduğum budur. Ve hep hayal kırıklığına uğrarım nasıl olurda bu önemli konu öğretilmez diye… Eğitimimizde olduğu gibi bu bloglarda da bir eksikliktir kybeleyi bilmemek. Oysa ben günümüze dair pek çok olguyu açıklamamı Kybele’ye borçluyum. Hani şu geniş kalçalı, karınlı, iri göğüslü ve daima çıplak kadın heykeli var ya, ondan bahsediyorum. Kalça, göğüs ve vurgulanan üreme organı analığı, üremeyi, dişiliği, hayatın sürmesini ve bereketi simgeler.

Eski dönemde üremede erkeğin rolü bilinmiyordu, çünkü bilim bugünkü kadar ileri değildi. Hamilelik denilen kadının karnının şişmesi olayı cinsel ilişkiden çok sonra gerçekleştiği için, erkek bu hamlileliği kendisiyle bağlantılandıramıyordu Birdenbire kadının karnı şişiyor ve bir süre sonra PAT!, bir insan çıkıyor ortaya. Gelde bu kadından korkma ve bu kadına TAPMA…. Hal böyle olunca bilinç, görüntüyü, kadının kendi kendine karnının şişerek bir insan doğurması, bir insan yaratması olarak algıladı. Bu görüntü nedeniyle erkekler kadına tanrısallık atfettiler.

Kadın böylelikle Tanrı (ça) olmuştur? Bereketin sembolü Ana Tanrıça inancı böyle gelişti. 25. 000 yıl etkinliğini sürdürdü. Son 6.000 yılda erkek tanrıların da ortaya çıkmasına karşın, Ana Tanrıça Kybele kültürü Anadolu'da M.S. 5'inci yüzyıla kadar devam etti. Aslında Anadolu’da hala devam etmektedir. Afyon-Eskişehir civarında yeralan Açıkhava tapınaklarından birinde, ortada ana tanrıça, iki yanında arka ayakları üzerinde duran birer aslan kabartması bulunur. Dikkatli bakarsanız eğer, Kybele'nin simgelediği bereket ve doğurganlıktan pay almak için Ana tanrıçaya tapınmaya gelenlerin, Kybele'nin ve aslanların üreme organlarını, dokunarak aşındırdıklarını göreceksiniz.

Son Kibele sayılan Efes Artemis'i Meryem Ana ile özdeşleştirildi. Böylelikle Anatanrıça ARİNNA'nın omuzları gerisindeki güneş simgesi ile Artemis'in dolunay simgesi Hristiyanlığa azizlerin başı çevresindeki kutsal hale olarak geçti.
Ana Tanrıçanın Anadolu'daki Luvi dilinden aldığı adlar, tüm Akdeniz havzasına kent, ırmak, dağ ve bayan adları olarak Anadolu'dan yayıldı. Kybele (cybele) bugün hala Sibel ismi olarak aramızdadır. Frig yazıtlarında Kubileya adıyla veya Matar ya da Mother adıyla da karşımıza çıkar. Ana tanrıça motifleri arasında en bilinenidir ve Kubileya,"dağların" demektir. Bu isim tanrıçanın doğaya ait olduğunu gösterir. Batı dillerine, Mehter ya da Mother (ana,anne) olarak girmiştir.

Belirtmekte fayda var, Anadolu'da Hititli kadınların Telepinu yasaları ile elde ettiği haklara Avrupalı kadınlar ancak 19. yüzyılda ulaşabildiler.

Frigya uygarlığının yaratıldığı dönemde “Ana Tanrıça İnancı” etkisinin doruğuna çıkmış, Ana Tanrıça adına tapınaklar, kutsal alanlar yapılmış, dinsel törenler düzenlenir olmuştu. Bu dönemde Ana Tanrıça ile ilgili olarak anlatılan bir efsane, Tanrıça'ya nasıl tapıldığını da anlatmaktadır.

Efsaneye göre, Ana Tanrıça (Kibele), Attis adlı bir delikanlıya aşık olur. Attis, Ana Tanrıça'nın kendisine karşı duyduğu hislerden habersiz, Pessinus (Ballıhisar) kralının kızıyla evlenme hazırlığındadır. Düğün yeri kurulmuş, düğüne çağrılı tüm konuklar yerini almıştır. Gözünü aşk bürüyen Ana Tanrıça, olanca görkemiyle birden düğün yerinde ortaya çıkar. Ve tanrısal gücünü kullanarak sevdiği erkek Attis'i çıldırtır.

Bir anda çılgına dönen Attis, bir yandan dans eder, bir yandan da bıçağını çekerek erkeklik organını keser. Attis'in kasıklarından fışkıran kanlar toprağı sular, topraktan bitkiler fışkırır. Attis'in kendisi de ölüp bir çam ağacına dönüşür. Ana Tanrıça da onun hiç bozulmamasını sağlar. Çam ağacının, yaz-kış hiç bozulmadan kalması böyle bir efsaneye bağlanır.

Bu gelenek Anadolu’daki çok tanrılı dinlerin rahiplerince devam ettirilir. Onlarda kuraklığa karşı, erkeklik organlarını kesip kanlarını toprağa akıtmışlar ve bereket için uğraşmışlardır. Bu nedenle çoğu hadımdır ve evlenmezler. Bugün Hıristiyan manastırlarına kapanan rahiplerin evlenmemesi bu gelenekten gelir. Müslüman ve Yahudilerin sünnet olayı bu törenin sembolik halidir. Bununla da kalmaz bu eski rahipler; kanını akıttıkları organlarını kurutup bir çam ağacına asarlar, Attise armağan diye. Yılbaşında çam ağacı ve üzerindeki süslerin ne anlama geldiğini şimdi anladınız mı?:)))

Ah zamanım ve yerim olsa da Anadoluyu size daha çok anlatsam. Uygarlık beşiği neymiş, kültür yaratmak nasıl olurmuş, bu topraklarda yaşamak insana ne büyük haz ve ne büyük bir kıvanç verirmiş bir bir anlatsam.

Ah aydınım benim ülkemin yabancılaşmış Aydını. Batıyı bir batılıdan daha iyi bilen Aydınım, birde dönüp kendine ve bu topraklarda kurulmuş uygarlıklara baksan… Titresen ve kendine dönsen…

Devam edeyim mi? Yok etmeyeyim. Yazdığım kitap bitmek bilmiyor zira…

Ama şu kadarını eklemeden edemeyeceğim. Bu KYBELE heykelciği bir zaman olmuş eski Arabistana taşınmış… Orada da geniş kültür izleri bırakmış. İnsanlar pek çok tanrı heykeli arasına KYBELE’yi de koyup, etrafında dönerek ibadet etmiş. Bugün, eskiden put denilen heykellerin olduğu yerde insanlar yine dönmeye devam ediyor. Neden döndüklerini bilmeden. Döndükleri yerde KYBELE artık yok ama adı hala var: KIBLE diyorlar oraya…

Saygılar sunuyorum.

 
Toplam blog
: 34
: 4474
Kayıt tarihi
: 22.07.06
 
 

Kendimi bildim bileli hiç saf su içmedim... ÇAY benim abu hayat suyum... İnce belli bardakalar çabuk..