Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Şubat '09

 
Kategori
Dünya Şehirleri
 

Lizbon gezi notları; ikinci bölüm

Lizbon gezi notları; ikinci bölüm
 

Alfama'da bir sokak


LİZBON GEZİ RAPORU.. 25-29 OCAK 2009


2 nci Bölüm


Lizbon, İstanbul’un bir ikizi.. Ancak şehrin genel bakımı, eski şehrin korunması, temizliği, ulaşımı ve belki diğer bir çok özelliği ile İstanbul’umuzdan kat kat iyi durumda.. Zamanında ülkemize gelen bir fado şarkıcısı İstanbul’a bakarken; “Tıpkı Lizbon gibi” demiş.. Belli ki kibarlık etmiş.. Okyanustan 13 km. içeriye giren Tejo nehri, şehri aynı İstanbul Boğazı görünümüyle ikiye bölüyor. Boğaziçi köprüsünün kırmızı kardeşi 25 Nisan köprüsü ve Avrupa’nın en uzun köprüsü Vasco di Gama şehrin iki yakası arasındaki ulaşımı sağlıyor. İkizi gibi yedi tepeye kurulu Lizbon’da da trafik iş saatlerinde kilitlenebiliyor. Sporting ve Benfica kulüpleri bizim Fenerbahçe ve Galatasaray’ımız.. Ancak bıçak, kama, satır ve küfür yok. Muhteşem Alvalade ve La Luz stadlarında karşılaştıklarında , sonuçları ne olursa olsun, kutlamalar, öpüşmeler eksik olmuyor..Nedenleri farklı da olsa siyah giysili kadınları da birbirine benziyor iki şehrin.. Portekiz’de eşini kaybeden kadınlar ölene kadar, babasını kaybedenler ise iki yıl süreyle siyahlara bürünüyor. Ancak , ülkemizde miktarları sürekli artarken burada göreceli olarak azalmakta.. Portekiz’in eski sömürgesi ve göz ağrısı Brezilya ile gönül bağları sürüyor. Eskiden Brezilya yönüne olan göç, Portekiz’in AB üyesi olmasıyla tersine dönmüş.. Ama , durumdan pek hoşnut olmayan Portekiz, her ne kadar şimdilik vize silahını çekmemişse de, ülkeye gelen Brezilya’lıları epey bir silkelemeden ülkeye sokmuyor.. Zaten şehirdeki kavrulmuş Mehmet Efendi kahvesi kıvamındaki Brezilya’lı nüfusu, hemen dikkati çekiyor. Lizbon’un karşı kıyısındaki devasa İsa heykeli (Cristo Rei), Rio De Janerio’dakinin kopyası.. Ülkenin, ikinci dünya savaşına girmesini önlediğine inandıkları İsa’ya teşekkür amacıyla dikmişler. Ama aslında, ülkeyi savaştan 1932-1974 yılları arasındaki yöneticisi Antonio Salazar’ın bilinçli politikaları korumuş..

Lizbon’un ana damarları, Bairro Alto ve Alfama tepeleri arasında atmakta.. Çevre yolundan şehre girerken geçeceğiniz Avenida De Liberdade, birbirinden şık mağazaları ile sizi bu iki tepe arasından geçirerek, şehrin kalbinin attığı Rossio Meydanına götürür. Bu caddenin başında bulunan 7. Eduardo Parkı şehrin en güzel yeşil alanlarından biridir. Bu parkın önünde Portekiz’in en önemli devlet adamlarından biri olan Marques De Pombal adına yapılmış meydan bulunmakta.. 1755 yılındaki büyük Lizbon depreminden kurtulan Kral I.Jose’nin başbakanı olan Pombal, şehri bir yıl içerisinde, hem bundan sonra olabilecek depremlere karşı dayanıklı binalar ile inşa etmiş, hem de yeniden planlama imkanı bulduğu başkenti büyük bulvarlarla donatmış.. Yeni bulvarların boyutları karşısında şaşkınlığa düşen yardımcılarına da “Bir gün gelecek, bu bulvarlar bile yetersiz kalabilecek” diyebilen ileri görüşlülüğe sahip olduğunu öğreniyoruz.

Bir zamanlar hayvan pazarı, engizisyon döneminde ölüm cezalarının infaz alanı ve boğa güreşi arenası olarak da kullanılmış olan Rossio Meydanı da Sultanahmet’e çok benziyor. Burada hayat, sokaklara yayılmış restoranlar ve kafeler ile çok renklenmiş. Kafe denilince de bu bölgedeki Nicola’da bir mola vermeyi unutmayın. Burası da bizim At Meydanı gibi yüzyıllar boyunca şehrin kalbi olmuş. Rossio 96-104 adresinde bulunan başka ünlü bir kafe olan Casa Suiça’da da geleni geçeni seyrederken bir Portekiz kahvesi içmelisiniz. Rossio Meydanı’na çok yakın sokaklardan Largo de S.Domingos 8 adresindeki A Ginjinha barında da ülkenin ünlü vişne likörü Ginjinha, Eduardino likörü veya ev yapımı limonatanın tadına bakabilirsiniz. Lizbon’luların bir kadeh vişne likörü içmek için uğradığı barlardan bu sokaklarda çok sayıda bulunuyor. Buradan Praça de Comercio’ya giden sokaklarda sayısız restoran görülüyor. Aşağı Şehir denilen Baixa’da Rua da Prata’yı dik kesen sokaklarda çok sayıda duvarları azulejos denilen fayansla kaplı ev görülüyor. Rutubeti önlemek ve güneş ışığını daha iyi yansıtabilmek için evlerin duvarlarını azulejoslarla kaplamışlar. Baixa’nın daracık sokaklarından, Rua do Ouro kuyumculara, Rua de Sapateiros ayakkabıcılara, Rua dos Fanqueiros tekstilcilere ayrılmış. Rua de Ouro’nun sonunda bulunan ve gece yarısına kadar açık olan Elevador de Santa Justa ile yukarı mahalleye çıkılabiliyor. Kırk beş metre yüksekliğindeki bu asansörü Paris’teki Eyfel Kulesi’ni inşa eden Gustave Eiffel’in öğrencilerinden Raoul Mesnier du Ponsard tasarlamış. Santa Catarina ile Bairro Alto arasındaki Bica finüküleri Lizbon’ın en görülesi köşelerinden sayılıyor. Bu bölgeden sonra biraz daha yürümeyi göze alabilirseniz balkonlarından çamaşır sarkan evleri ile şehrin en yüksek mahallesi Bairro Alto’ya kadar gidebilirsiniz. Rua Garrett bölgenin en önemli sokağıdır. Yirminci yüzyılın başına tarihlenen 120 numaradaki Cafe a Brasileira barok dekoru ile adeta zamanı durdurmuş gibidir 35-37 Rua da Misericordial üzerindeki Lizbon’un en eski restoranı Tavares Rico 1784 yılında açılmış. Ahşap duvarları, barok dekoru, asırlık ayna ve avizeleri ile bu restoranı yemek yemeye vakit bulamazsanız bile mutlaka görmeye gitmelisiniz. Duvardan duvara çinileri ile çok ilginç bir dekora sahip olan Cervejaria Trindade bira salonu da 20/C Rua Nova da Trindade’de bulunuyor.

Şehrin çok gelişmiş ulaşım sistemi hemen dikkati çekmekte.. Çocukluğumun İstanbul’unda kalan güzelim tramvaylar, her yerde vızır vızır çalışmakta.. Daha hala yanarım böyle müthiş bir güzellik, Bitanecik İstanbul’umuzdan nasıl esirgenir? Alfama’nın, pencerelerinden pencerelerine çamaşırlar serili dapdaracık sokaklarında neredeyse duvarlara sürünerek, zarif çanlarını çalarak ve tüm ahşap aksamını gıcırdatarak ilerleyen bu dünya güzeli araçlara binmek, Lizbon’da yaşanacak en güzel zaman dilimi.. Tramvaylara burada “electricos” deniyor. Ve duraklardaki levhalarda o duraktan geçen tüm otobüs ve electricosların numaraları yazılmış.. Numaranın sonunda parantez içinde bir (E) harfi görürseniz, bu onun elecricos olduğunu ifade ediyor. Yine her duraktaki büyük şehir haritasında bulunduğunuz yer işaretlenmiş. Oradan geçen tüm toplu taşıma araçları rakamlarıyla yazılmış. O hatların nerelerden geçtiği de, yine her semtin, durağın haritadaki yerlerinde işaretli.. Yani kaybolmak diye bir şey yok.. Bu kadar turisti düşünen bir başka Avrupa kenti görmedim.. Tüm araçlarda çeşitli yerlere yerleştirilmiş cihazlara “Bilette Turistico” nuzu “dıt”latarak biniyorsunuz.. Araç içinde de bilet alabilirsiniz ama bir kişi 1.40€ fiyata.. Yani başta da belirttiğim üzere en mantıklı çözüm gelir gelmez hava limanında bu bileti edinmeniz.. Şehir tepelerde kurulu olduğu için gezmek biraz meşakkatli.. Dolmabahçe’den Taksim’e ya da Karaköy’den Tünel’e çıkmak gibi.. o nedenle şehrin en güzel yerlerini teşkil eden Alfama ve Bairro Alto bölgelerini gezmenin en güzel yolu 28 numaralı electricos.. Gelir gelmez ilk iş olarak yapılacak bu gezinin tadına doyamayacak ve bir kaç kere daha tekrarlayacaksınız..Bu tramvayın Bairro Alto’daki son durağında bulunan mezarlığa mutlak girin. Ölülerin kemiklerinin veya küllerinin tabutları içinde, 5-10 m’lik özenle inşa ve dekore edilmiş, her şeyiyle eksiksizmiş gibi duran minik konutlar içerisinde muhafaza edildiği, bu evlerin, sokaklar boyuca yan yana dizildiği düzenli ve tertemiz bir mezarlığı biz ilk defa gördük.

Metro, tramvay ve otobüslerin dışında şehrin coğrafi yapısına bağlı olarak çeşitli yerlerde funiküler sistem ve asansörler kullanılmakta.. Bunların tümüne elevator deniliyor.. Bunların tümüne de mevcut kartlarınızla binebiliyorsunuz. Chiado metro istasyonunun hemen yakınındaki “Elevador de St. Justa” 40-50 m.lik bir asansör azmanı.. görevlisi doldukça hareket ettiriyor. Yukarıda Arkeoloji müzesi ve Bairro Alto sizi bekliyor.. Ancak, daracık döner merdivenleri ile, pek aşağı bakmadan, iki kat daha çıkabilirseniz eğer, 20-25m2 lik bir platform üstünde, biranızı, kahvenizi içebileceğiniz bir cafe var.. Şehri epey yukarılardan başınız dönmeden izleyebilecekseniz oturmanızı salık veririm. Elevador de Bica , ve Elevador de Gloria yine Bairro Alto’ya çıkan ve inen 45-50 derecelik iki daracık sokakta, karşılıklı işleyen ikişerden dört adet tadil edilmiş tramvay.. Tabi yer altına döşenmiş çelik halatlarla funiküler olarak işliyor bizim tünel gibi.. Mutlak denemelisiniz ve hatta inişleri yürüyerek yapıp, daracık sokakların aralarına serpiştirilmiş, içlerinde eski bir çeşme ve bir, iki oturma bankı barındıran, küçücük granit taşlarla kaplı minik parklarında nefeslenmelisiniz.. Zaten okuduğum bir yazıda, Lizbon, “Gizli Bahçeler Kenti” olarak tanıtılmaktaydı.. Her halde bunlar kastedilmekte..

Alfama’nın, 28 numaralı tramvay veya 37 numaralı otobüs ile en tepe noktasına çıkıldıktan sonra gezerek, keşfederek inilmesi en iyi yol olarak değerlendirmekteyim. Tabi bu araçlarla çıkıldığında, Portekiz’lilerin, ataları Keltler’den kalan tek anıtları olan Sao jorgo kalesini gezme olanağını da yakalarsınız. Kale duvarına sanki yapışık gibi duran evlerin küçük bahçelerindeki çiçekler, balkonlardaki envai çamaşırlar, çini duvarlar, dik merdivenler ve kuş kafesleri buradaki muhteşem dekoru tamamlamakta.. Alfama, dik sokakları, asım asım çamaşırları ve çıkmazlarıyla bir anlamda Tarlabaşı’na, küçücük restoranları, hediyelik eşya dükkanları, sanatçı atölyeleri ile Atina’nın Plaka’sına epey benzemekte.. Sao Vicente de Foro kilisesine çok yakın meydanda Salı ve Cumartesi günleri Bit Pazarı kuruluyor. Bit pazarını gezerken ülkenin daha yenilerde gerilerde kalmış fakir yapısını hemen görebiliyorsunuz.. Türkiye’de olsa çöpe atılmaktan başka hiçbir şansı kalmamış döküntüler bu pazarda sergileniyor.. Yine de ilginç görüntüler yakalamak için gidileceğinde; Verde hattında Santa Apolonia durağında inerek ve Alfama’nın daracık sokaklarında kaybolarak gitmek en güzel çözüm..

Evet sevgili okurlar, bundan öncekilerde de olduğu üzere, bu gezimizi de, olabildiğince turistik eksenden uzak tutmaya çalışarak, günlük yaşamını sürdüren yerli halkın içinde, onlar gibi yaşayarak yapmaya çalıştık.. Bu bağlamda, her ne kadar Lizbon bu konunun ilgililerine çok çeşitli olanaklar sunan bir şehir ise de, bizler pek müze ziyaretlerine dahil olmadık.. Bu arada gerçekten çok değerli müzelerinin varlığını öğrendiğim Lizbon’un bu konudaki değerlerini http://www.ipmuseus.pt/ den takip edebilirsiniz. Ancak , sırası gelmişken tüm müzelerin Pazar günlerinin ücretsiz olduğunu söyleyeyim ve bir müze hakkında öğrendiğim ilginç bir kaç ayrıntıyı aktararak bu bölümü sonlandırayım:

1869 yılında Üsküdar’da doğan ve 1955’de Lizbon’da ölen petrolcü Kalust Gülbenkyan tarihe ‘Bay Yüzde Beş’ olarak geçmiş. Çocukluğunu İstanbul’da geçirdikten sonra hayatına Londra’da devam eden Gülbenkyan, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Irak petrolleri üzerinde hak iddia eden şirketler arasındaki ilişkileri düzenlemiş ve Musul petrollerinden ömür boyu aldığı yüzde beş komisyon ile de çok zenginleşmiş. Petrolden kazandığı büyük servet ile de sanat eserleri toplamaya başlamış ve birkaç sene içinde de altı bin civarında parça toplamış. Bu arada İngiltere’de mal varlığına el konulmak istenince Portekiz’e sığınmış. Gülbenkyan, 1940 yılında Türkiye’de bir müze açıp bu zengin koleksiyonunu doğduğu topraklara vermek istemiş ama istediği vergi muafiyetleri kabul edilmediği için vakfını Portekiz’de kurmuş. Müze ise ölümünden bir yıl sonra Lizbon’da açılmış. Bugün müzede, başta Rembrandt olmak üzere ünlü ressamların tabloları, Roma, Yunan, Mısır eserleri, el yazması kitaplar, Osmanlı halı ve kilimleri, İznik çinileri, kumaşlar ve işlemeler sergileniyor. Vitrinlerde ancak bine yakın parça yer bulabilmiş. Bugün, dünyanın en zengin kuruluşlarından biri haline gelmiş olan vakıf, Portekiz’deki teknolojik araştırmaların neredeyse tamamını finanse ediyormuş. Vakıf başkanına da neredeyse cumhurbaşkanına uygulanan protokol uygulanıyormuş. Müze, Salı, Perşembe, Cuma, Pazar günleri 10.00-17.00, Çarşamba, Cumartesi 14.00-19.30 arası gezilebiliyor. Pazar günleri giriş ücreti alınmıyor ve müze Pazartesi günleri kapalı.


Alışveriş, Ne yenir? Ne içilir? Nereye gidilir? VE Fado….Acıların müziği FADO ….Az sonra….:) DEVAM EDECEK…

 
Toplam blog
: 20
: 7419
Kayıt tarihi
: 29.01.08
 
 

Emekli Subayım.. Yıllarca memleketin çeşitli yerlerinde gezmek, belki de gezgin yapım nedeni ile ..