- Kategori
- Deneme
MAHKEME
MAHKEME
Kalabalıkların arasından yürüyor, kendinden emin adımlarla. Elinde siyah çantası, takım elbisesiyle. Park ettiği arabasını doğru yere bırakmanın rahatlığı ile sıcağa hiç karşı koymadan, alışık tavırlarla…
Ayakkabıları marka, cildi temiz, eğitimli. Yaşı ortalara gelmiş. Hayatı boyunca çalışmış, paralar biriktirmiş. Tek başına sürdürdüğü yaşamında, biriktirdiği paraların hiçbir hayrını görmemiş. Amacına ulaşamamış, bununla birlikte yaşadığı hayatı fazlasıyla hak ettiğinin düşüncesiyle huzurla yürüyor.
Mahkeme binası önüne gelince, başını kaldırıp baktı binaya. Gözleri bir şeyler arıyor gibi. Dalgın, ifadesiz. Tıpkı gireceği bina gibi, soğuk ve hissiz. Sahi insan neden hissiz olur ki? Ya da öyle görünür.
Çoğu zaman insan yaşantısını, hareketlerine ve tarzına yansıtır. Örneğin, bu adamın aşırı titiz biri olduğu her halinden belli. Öyle ki; adım atmadan önce, basacağı yeri hesaplayan türlerden.
Saatine bakıp, adımlarını biraz hızlandırdı. Mahkemenin görüleceği kata asansörle çıktı. Sessizce süzülerek, duruşma salonuna girdi ve yerini aldı. Çantasını açtı. Bir süre durdu, kararsızlık içinde karı kocaya baktı. Ayrı ayrı yerlerde, karşı karşıya gelmişlerdi. Her gün yüzlerce benzerinin olduğu sıradan bir dava. Adam eşini aldatmış yahut tam tersi. Ya da şiddetli geçimsizlik adı altında ayrıntıların yaşandığı, şahıslara münhasır davalar.
Neydi onu durduran? Karı kocanın gözlerine baktı. Nefret doluydu. Sanki hiç sevmemişler birbirlerini. Güzel sözler söylememişler birbirlerine. Önündeki dosyaya baktı, suçlamalara. Davayı açış nedenlerine.
Peki ya o; hiç mi suç işlememişti? Burada birilerinin hakkını savunacaktı. Şu kadıncağız, ya bütünüyle haklıysa. O zaman adalet yerini bulacak mıydı?
Kendisi ifadesiz yüzüyle, başkalarına nasıl görünüyordu acaba? Örneğin ona bakan her şeye ikna edebileceğini düşünebilir miydi? Hiç şiir okumamış, şarkı dinlememiş, âşık olmamış diyebilir miydi onun için? Hatta yasak aşk yaşamış olabilir miydi bir hukuk adamı? Ona bakarken insan kararsız kalıyordu.
Adama bakarak hüküm vermek gibi bir ön yargıyı bırakarak, mesela konuşsak; bize kendini doğru anlatır mıydı? Çıkarlarına göre mi konuşurdu? Bir soru sorsak, heyecanlanıp kendini yanlış mı ifade ederdi? İnsanlarla ne kadar konuşursak tanıyabilirdik? Onlarla alışveriş yaparak mı? Ya da eskilerin deyimiyle yolculuk mu yapmalıyız tanımak için? Ya da şu boşanmak üzere olan karı koca gibi, yıllarca bekledikten sonra “tanıyamamışım” diyerek, mahkeme yoluyla mı karar verir tanımadığına?
Adam sağır insanların bile işitebileceği bir ses tonuyla davayı başlatıyor. Bir kadın göz yaşlarıyla kendini savunuyor. Bir başka adam üzgün, bir yuvanın dağılışını, iliklerine kadar hissediyor. Dışarda sıcak bir hava, insanlar bir yerlere yetişiyor. Bir kadın eve akşam yemeği için alışveriş yapıyor. Bir çocuk bisikletle sahilde geziyor. Biri sevinçten ağlıyor. Bir diğerinin dünyası kararıyor. Sahi insan olmak bu kadar zor mu? Ya da hayat güzel mi? Anı mı yaşamalı mutlu olmak için?