- Kategori
- Siyaset
Medreseler mi var?

14 Mart tarihli Türkiye Gazetesinde bir yazı dizisi dikkatimi çekti. O gün yedinci bölümü yayınlanan yazı Osman Sağırlı ve Cemil Yıldız tarafından hazırlanmış.
“Bir milletin başına ne gelirse cehaletten geliyor. Bölge insanının yıllarca terör örgütü ve menfaat çeteleri tarafından kullanılmasının altında yatan sebep de bu.
Geçmiş dönemde bir süre bölge insanının manevi hayatında yer alamayan diyanete bağlı medreselerin (halk arasında böyle tanımlanıyor, aslında Kur’an kursu) yeniden derleyip toparlayıcı unsur olarak açılımla birlikte eğitime hız vermeleri terör olayları ve kan davalarının azalmasında etkili oluyor. Bu medreselerde bölge insanı genellikle Kürtçe konuştuğu için eğitim hem Türkçe hem de Kürtçe olarak veriliyor. Medreselerde hafızlık, siyer, fıkıh, tefsir ilimlerinin yanı sıra; matematik, fizik, kimya ve astronomi gibi fen bilimleri öğretiliyor. “
Yazı yukarıdaki cümlelerle başlıyor. Doğrudur, cehalet ulusların en büyük düşmanıdır. Terör örgütü ve menfaat çetelerinin geçmişte bu denli etkili olmasının nedenlerinden biri de kuşkusuz budur ama, ben özellikle ikinci paragrafın hemen başındaki cümleye takıldım.
“Geçmiş dönemde bir süre bölge insanının manevi hayatında yer alamayan diyanete bağlı medreselerin…”
Medrese, bildiğim kadarıyla geçmişte hizmet veren bir çeşit eğitim kurumudur. Ama Cumhuriyetin ilanından sonra bu kurumlar kaldırılıp yerine çağdaş eğitim kurumları tesis edilmiştir. Bütün bu kurumlar da müfredatları ve uygulamalarıyla Milli Eğitim Bakanlığının denetimi altındadır.
Aslında araştırmayı yapanlar da buradaki tanım kargaşasının farkındalar ki parantez içinde bu kurumların aslında Kur’an Kursları olduğunu, ama halk arasında medrese diye tanımlandığını ifade ediyorlar.
O zaman da sormadan edemiyorum; Kur’an kurslarında matematik, fizik, kimya ve astronomi gibi dersler ne zamandır veriliyor? Hatta bu kurslarda fıkıh, tefsir ilimlerinin okutulduğunu hiç duydunuz mu? Ankara Müftülüğünün sitesine girip Kur’an Kursları 2010 yılı ders planlarına baktım. Kur’anı Kerim, İbadet, İtikat, Ahlak ve Siyer dersleri mevcut. Zaten başkası için başka ve farklı bir altyapı gerekir.
Yani o fen bilimlerini öğretecek olan “muallimlerin” bu ilimlere ne kadar vakıf olduklarını, ders vermeye muktedir olup olmadıklarını denetleyecek bir mekanizma mutlaka gereklidir. Neticede milletin çocukları emanet ediliyor.
Açılımla birlikte bu medreseler de eğitime hız vermişler. Nasıl bir hız vermedir, açılımla Kur’an kursu statüsündeki bu kurumların ne alakası olabilir, bunu anlamak mümkün değil. Bu kurumlar kendilerini ister dini kurumlar, isterlerse de eğitim kurumları olarak kabul etsinler, her durumda da siyasi mülahazalardan uzak durmaları gerekir.
***
Aslında yukarıda bir bölümünü aldığım yazı çok uzun. İlgi duyanlar Türkiye Gazetesi arşivine girip 14 Mart 2010 tarihli nüshada “Açılım ne ki” başlıklı yazıyı ararlarsa metnin bütününe ve metinle ilgili fotoğraflara ulaşabilirler.
***
Son söz; bir şey ya vardır, ya da yoktur. Türkiye’de Kuran Kursları vardır ve müfredatları bellidir. Vatandaşlarımız özellikle yaz tatillerinde çocuklarını Kur’an okumayı öğrenmeleri için bu kurslara gönderiyorlar. Bu kurslarda yukarıda ifade edilen müfredatın uygulanması mümkün değil.
Eğer bu kursların adı altında başka okullar açılıp denetim dışı bir müfredat uygulanıyorsa bunlar devletin denetimi altına alınmalıdır. Eğer bu kurumlar devletçe gerekli görülüyorsa ilan edilsin, öğrenci kabul şartları ve diğer eğitim kurumlarıyla denklikleri açıklansın, millet de bilerek, görerek ve severek çocuğunu göndersin. Devlet hiçbir şeyi görmezden ve bilmezden gelemez.