Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

20 Haziran '07

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Mehmet Güleryüz

Mehmet Güleryüz
 

“Kapitalizm en güçlü oyunlarını oynuyor. İnsanlık en refaha ulaştığı dönemde, işte tıp ilerlemiş, teknoloji korkunç bir hızla ilerlemekte iken bir yandan çevre olayları, küresel problemler önlenemez bir hızla sorunlarını artık insanların yüzüne haykırmakta.”

“Büyük kalabalıkların sokağa dökülmesi, büyük birlikte davranış görünüşlerinin, onları çok farklı hallere düşüreceği ve arka planında çok fazla sorgulanmamış bir yansıması var ortada.”

Mehmet GÜLERYÜZ

Sanatsal yaratma sürecinin kavram ya da becerilerle ortaya konmadığı bilimsel bir etkinlikten öte, bu etkinliğin gerçek anlamda, doğa ve insan ilişkileri ile ortaya çıkan bir eylem olduğunu kabul edersek, Mehmet Güleryüz’ün sanatını da mutlak bir düşünce ürünü olarak doğa ve insan gözlemlerinin sonucu olarak görürüz. Kapalı mekanlarda üretim adına sanatsal ayin yapmanın aksine; sokağın ritmini, hareketini, rengini ve dokusunu, çeşitli insani ya da böyle adlandıramayacağımız olaylar üzerine düşünülüp kurgulanmış eserleri ile tanırız onu. Bir resimde gazete okuyan bir figür, bir diğerinde Viva Zapata, başka bir resminde ise tanıdık Mercedes etiketli Susurluk olayını görebilirsiniz. Konular tanıdık olsa da, yorumlamalar ve teknik aktarımlar tamamen sanatçının kendisine özgüdür. Değerli Üstat Mehmet Güleryüz’le Tevfik İhtiyar Sanat Galeri’sinde devam eden yeni sergisi, farklı disiplinler, içinde bulunduğumuz dönem ve seçim sürecini konuştuk.

Sergide, aralarında tuval üzeri desen çalışmalarınızın da yer aldığı 24 adet son dönem çalışmanız bulunuyor. Durum ya da haller aktarımınızdan bahseder misiniz?

Bu serginin birinci gösterisi, geçtiğimiz aylarda yapılan Contemporery Art fuarda oldu. Birinci sergi ile buluşan ve bir devam olarak da yeni resimlerle oluştu. Çünkü kısa sürece yayılan resim 2006 ve 2007 periyodunu anlatan bir bütünün iki sergisi. Yaklaşım, konu ve benim resim sorularım belli bir noktada sürüyor. Her yeni yüzeyde yeniden bir kurgu olmakla birlikte alt birlik sürekliliğini devam ettiriyor. Figür odaklı, durumlar, haller üzerine ve konular ne olursa olsun, resmin yapısal sorunlarında dayanaklar yeni sorularla, belki yeniden kurgunun klişeleşmemesi üzerine devam etmesi önemli benim için. Farklı olarak dört büyük ebatlı desen var ve bu desenlerde dil farkı yeniden ortaya çıkıyor. Her resim benim için farklı bir oluşumdur. Tutarlılık beni çok ilgilendirmiyor. Bu sergimdeki resimlerde bir anlamda demistifikasyon var. Meseleyi yücelten, idealize eden olmayı tersine indirgiyor resimler. Sergiye bir kavram, ad vermedim. Böyle olunca da “kavramı yok” deniyor.

Resminizin ne gibi meseleleri var?

Resimlerin iç meseleleri var ve ben bu meselelerde bir yerlere gidiyorum. Kendime ait bir mülkte dolaşıyorum. Neler farklılaşıyor, neler kendini sürdürüyor? Yapıtın iç alanındaki labirentler meselesi. Soru budur. Böyle bakabilecek bir seyirci bekliyor. Bu resimler birbiri ile çarpılabilir, isteniyorsa birbirinin içinden de çıkarılabilir. Birbirine bağlanabilir de. Ama her birinin özgül ağırlıkları farklıdır. Bünyeleri gereği bu böyledir. Resmin akılla yapıldığına dair söylemlerde var. Yine de şu soruları sormadan edemiyor insan; ressamın atak tavrı aklı devre dışı bırakabilmesinden mi geliyor? Yoksa önüne geçilemeyecek başka bir doğruluştan, bir dürtüden mi? İçine doğduğu ve kendi görüntüsü ile onu sarmalayan dünyanın bahşettiği kendi kontrolsüz ifade etme cüretkârlığından mı? Kendiside dahil olmak üzere kimselerin nedenini bilmediği bir ihtiyaçla bu görüntüler arasındaki beraberlikleri bulup onları buluşturma tutkusundan mı? Ressam, resim yapma isteğini tek bir biçimde söze dökebilir; resim yapmayı sevmek! Hiçbir büyük sevgide düşünce yoktur. Sevginin nedenlerini aşık olduktan sonra düşünür insan. Benim resmimi takip edenlerden bir talebim var; hafızalarında, belleklerinde geçmişe dönüp, diğer resimlerimin haznesinden bakmalarını istiyorum. Ortamın durum tahlili var bu sergide, konular ve halden daha uzaklaştırılıp zamanı ters çevirme gibi, özellikle bizim sosyo-politik ortamımızda yeni gibi görünen figürler var. Hayatın durumuna göre; bu resimler, durağan bir toplumun aslında kendisinin bile fark etmediği bir iç dinamiğini işaret ediyor. Ben, toplumu büyük bir enerji gösterirken, hayat enerji doğurabilecek, ortaya koyabilecek bir noktada görmüyorum. Bu kaotik bir enerji. Büyük kalabalıkların sokağa dökülmesi, büyük birlikte davranış görünüşlerinin, onları çok farklı hallere düşüreceği ve arka planında çok fazla sorgulanmamış bir yansıması var ortada.

Kapalı anlatımı ve içrek dili yakalamak, bir tür yamuk bakmayı zorunlu kılıyor, diyorsunuz. Sanatçılar topluma çeşitli anlatımlarla kendi anlatmak istediklerini haykırma noktasına gelmiş durumdalar. Sanat alanında bir tıkanma mı söz konusu?

Başkaları ne yapar, anlatıyor mu? Bazı şeyleri söylemeye çekiniyorlar mı? Bilemiyorum. Ama bildiğim sanatın tek başına böyle bir görevi olmadığıdır. Sanat, ille de bire bir, bir durumun anlatıcısı olmalı demek yanlış olur. Mesaj vermesi konusunda ise ben çeşitli mesajlar veren resimler yapmıyorum, genel olarak durum tespiti yapan, toplumla, onun sorunları ile belirginleşen ve ister istemez içinde bulunduğu etkileri kullandığım ifadenin içine koymayı benimsiyorum. Bu politikte olabilir. Bunu kendi söylemi içerisine almak bir karar vermekle ilgilidir, bunu her ressam uygulayacak diye bir şey söz konusu değildir. İnsanın uslanmayan, önlenemeyen bir yanı var oda kendi hırslarının önüne geçemeyişi ve bu yüzden dünyada milliyetçilik hortluyor. Kapitalizm en güçlü oyunlarını oynuyor. İnsanlık en refaha ulaştığı dönemde, işte tıp ilerlemiş, teknoloji korkunç bir hızla ilerlemekte iken bir yandan çevre olayları, küresel problemler önlenemez bir hızla sorunlarını artık insanların yüzüne haykırmakta. Bu bir çelişkiyi de doğuruyor. Bilimsel çalışmalar, her türlü soruna çare ararken, dünyanın bütününü ilgilendiren sorunlarla ilgili çözümün yine gelip insana dayanması, insanı işaret etmesi oldukça garip olmakla birlikte, açmazlara da sürüklüyor.

Sanatçı diğer bir yandan aynı zamanda bir sosyolog inceliğiyle kurgularını oluşturuyor. Sancılı bir süreç olsa gerek.

Resim sanatının ya da roman sanatının bütünle ilgilenmesi; insanlık, geçmiş ve bellek denilen şeyin işaret ettiği ilişkiler nedeniyle uzak durmalar ötesinde, ister istemez tek insandan hareketle bütüne ve bütünden tek bir insana yönelik analizler yapmaya, yerleştirmeler yapmaya, izlenimler edinmeye, tıpkı bir adli tıp uzmanı gibi davranmanızı gerektiriyor bazen. Kurbanı bulmak, suçluyu araştırmak, olayı sorgulamak, tıpkı kriminal bir uzman gibi suç alanını araştırmanızı gerektiriyor. İnsanın yaratmış olduğu çevre ile doğa ve bunun yanı sıra doğa ile insanın ilişkisi üzerine yorulmak bilmeden bu meseleler etrafında dolaşıyorum ve merak ediyorum. Bütün bu kayıtları, dili de merak ediyorum. Toplum bir şeyleri yitiriyor ve yitirdiklerinin yerine koyduklarının o boşluğu doldurmadığını bilmiyor.

Resmin ressamdan daha fazla sözcülüğünü yapan küratör ya da eleştirmenler tartışılır hale geldiler. Burada bir uyum, yeterlilik açısından bir problem mi var?

Bugün hala Türk resim sanatı tarihinde analitik bir bakışla kronolojik olarak ne neyin yanında anlaşılır olması gerekiyordu. Koleksiyonlar, sanat tarihini kendi istekleri ve kendi imkanları doğrultusunda yapmaya kalkarlarsa, bunu müzeye çevirirlerse ve müzeye çevrileni, kendi kuratörleri hem de sanat tarihçisi olan, aynı zamanda eleştirmen ve güya teorisyenim diye de geçinen yazarlar bu kuruluşların sözcüsü ve yön vericisi olan kişiler, kabul ettirici bir prospektüs yazarı olarak orada bulunuyorlarsa, o zaman bu müzelerin sağlığından bahsede meyiz. Ortada bir keşmekeşlik var ve bundan yararlananlar getirisi olanlar bu boşluktan faydalanıyorlar. Sanat tarihi yazan kişilerin bugün bir erk meselesi var. Kuratörler de aynı; sanatçının elinde olan erki alıp sanatçıyı kendi enstrümanı gibi kullanıyorlar

Farklı disiplinlerde çeşitli çalışmaları olan bir sanatçı olarak, bu farklılıklardan ne gibi etkileşimler çıkartıyorsunuz?

Tiyatro ile ciddi olarak ilgim belli ve ikinci mesleğim diyebilirim. Tiyatroyu hiçbir zaman resmin içinde görünür unsur olarak kullanmadım, ha! Şöyle olmuştur; bazı performanslarım olmuştur, ama bu da yine teatral bir kurgu ile ilişkilendirilebilir, tiyatroyu resmin içinde gösterilebilir bir şekilde koymadım. Figür anlatım etkilerinde ve alan kullanımımda tiyatronun bilgilerimi, oyuncu deneyimlerimi, bir oyun kuruştaki, bir karakter oluşturmada takip ettiğim yol, aslında resimden aldığım bilgilerle tiyatroya, tiyatrodan kazandığım deneyimleri resme aktardım, böyle iki alanla karşılıklı o iç varlığı hep desteklemeye çalıştım. Bir ressamın şiiri anlaması çok mümkün; hayatında çok az şiir ezberlemiş birisi olarak, şiirin ne olduğunu anlamakla çok uğraştım. Çok saygı duyduğum bir alan olmakla birlikte, şiir anlayışımda hep kendi içime yönelik oldu. Aslında resimde çok önemli bir şiir kurgusudur, eğer o yanlış anlaşılırsa, gerekli donanım eksikliği ya da anlamayan bir gözün, bakışın yorumuna maruz kalır ise her iki anlayışta gereksiz söz, eleştiri alabilir. Kendi adıma en büyük korkum bu.

Sinema ile de yakın ilişki içindesiniz, işin görselliğinden daha ağır basan genel problemleri nelerdir sizce?

Özellikle son yıllarda iyi işler yapılmaya başlandı, ama yine de senaryo problemi aşılabilmiş değil. Senaryo çok önemli, sinemanın iskeletini oluşturur. Kurgu ve dili senarist belirliyor ve filmin başarısı da bunun üzerine kurulu. Kişiler, zaman ve mekanla ilgili bunların toplamı senaristin başarısı ve bir arada kullanabilme becerisi ile ilgili. Senaristin çok sağlam bir edebiyat bilgisi, resim, fotoğraf gibi alanları bilmesi ve takip etmesi önemli sonuçlar doğurur. Ama özellikle genç kuşak bunun farkında diğer dalların önemini kavradılar. Mesela; Fatih Akın iki kültürü başarılı bir şekilde buluşturan bir isim olarak, Cannes’da en iyi senaryo ödülünü, geçtiğimiz yıllarda Nuri Bilge Ceylan en iyi film ödülünü alıyorlarsa demek ki, bazı şeyler değişmeye başladı. Arka planın önemi anlaşılmaya başlandı. 150 yıllık bir tarihi olan bir Türk Resmi az bir şey değildir. Bu açıdan sadece resmin değil hiçbir dalın hafife alınmaması ve kullanılması gerektiğine inanıyorum.

Yakın dönemde izleyip, etkilendiğiniz film ya da filmler var mı?

Son yıllarda izlediğim en iyi film Babil’di. Beni çok etkiledi, işte bahsettiğim senaryo problemine verilebilecek ciddi bir örnektir aynı zamanda, yönetmenin olayları aktarmadaki başarısı, çok iyi işlenmiş senaryo ve oyunculukla buluşunca ortaya herkesi etkileyen önemli bir iş çıkmış oluyor. Fatih Akın’ın “Yaşamın Kıyısında” adlı filmini büyük bir merakla bekliyorum

Edebiyatla aranız nasıldır. Kimleri okursunuz?

Geciktiğim, atladığım kitapları okuyorum. Şu aralar resim esası ile ilgili okumalar yapıyorum. Son zamanlarda Pınar Kür okumaya başladım. Çok yakın bir arkadaşım olmasına rağmen garip bir şekilde onun kitaplarını şimdiye dek okumamıştım ama keyif alarak sırayla kitaplarını cinayet eksenli kitabını okuyarak başladım. Yaklaşımı, kurgusu ve özellikle dili sade kullanması, hemen hemen herkesin bildiği halleri aktarmasını oldukça başarılı buldum. Bir resmide cinayet kurgulaması gibi gördüğümü söylemiştim, bir suç alanının araştırılması gibi ve çözülmüş halleri tekrar birleştirme ve çözme gibi incelikleri görmek çok hoşuma gitti.

Yaklaşan genel seçim var, bir ressam gözüyle siyasetin resmini nasıl görüyorsunuz?

Belirgin olmayan hiç de belirginleşmeye yönelik bir sonuca ulaşmaya yönelikte bir süreçte olduğumuzu zannetmiyorum. İktidar partisine katılımlar beni oldukça şaşırttı diyebilirim. AKP acaba kitleleri etkilemek için Sol-İslam mesajımı vermeye çalışıyor. Yoksa daha çok anlayışlarının İslami kapital bir güç oluşturmada tartışmaları etkisiz kılmak ya da başka yönlere mi çekmek istiyor, henüz bu da netleşmiş değil. Ümmet meselesi ile Enternasyonal kavramlar aynı şeyler değildir, bunu karıştıranlar var. Bu arada solun daha belirgin tavrının destek bulacağına inanıyorum. En önemli nokta seçim değil, hemen ardından gelen dış politik zorlamaları nasıl cevaplayacağına dair ciddi belirsizlikler var. Hem Amerika ile hem de Avrupa Birliği ile ilişkilerde yaşanabilecek bazı zorlamalar da nasıl tavır alınacağı toplumun merak konusu bence. Bu sorulara içerden nasıl cevaplar çıkacağı, hızla tırmandırılan milliyetçilik ve diğer bir yandan bütün bu gelişmelerin Ordu’yu etkilemesi mevcut durumu zedeleyici olabilir. Bu yüzden çok kritik bir dönemden geçmekte olduğumuzu gösteriyor. Resim net değil, oldukça bulanık görünüyor, biraz netleşmesini görmek lazım.

Hemen birleşmeler öncesinde Mehmet Ağar ve Zeki Sezer, bazı sanatçı ve yazarlarla buluşma toplantıları düzenlemişlerdi, bu toplantılara katılanlar arasında siz de vardınız. Neler konuşuldu bu görüşmelerde?

Çok açık ve net görüşmelerdi bunlar. Mesela Mehmet Ağar, çok rahat ve açık bir dille durum değerlendirmesi yaptı, birçok meseleyi daha akli açıklayabiliyor. Özellikle CHP’nin terör konusunda açıklama yapmaktan kaçındığı ya da hiç beklemediğimiz açıklamalarda bulunmasına karşın, Ağar, daha net görüşlerini dile getirdi. Toplantılarda, herkes kendi görüş açısında temennilerini duyurdu. Biz bize düşen noktada dururuz, onlarda kendi bulundukları noktada dururlar, herkes birbirinin kim olduğunu zaten yeterince biliyor. Benim ve bazı arkadaşların hayata bakışları, düşünceleri, görüşleri pek çok kesimce oldukça net olarak anlaşıldığından dolayı da, kimsenin herhangi bir beklentisi yoktu tabiî ki, ama bu görüşmelerin faydalı olduğuna inanıyorum. Benim politik duruşum bilindiği üzere herhangi bir danışma, fikir alış verişi gibi konulardan çok, birbirini bilme halleri üzerine kurulu toplantılar oldu diyebilirim.

Mehmet Güleryüz’ün, 10 Mayıs’ta Teşvikiye’de, Tevfik İhtiyar Sanat Galerisi’nde açılan ve devam eden sergi katalogundan sanata ve hayata dair bazı düşünceleri;

“Boşluğa atlayan, kendine zorluk çıkaran bir adamsan, resminde bu görünüyordur!”

“Gerçekliği dayanak almama rağmen, kapılarımı gerçekdışı olana her zaman açık tuttum. Yaptıklarımın gerçeküstü sisteme dayandığını sanabilirler. Benim hayvan, hayvanlaşan insan figürlerimdeki biçimlerim doğada olmayan biçimlerdir, ancak bu iki bünyeyi birleştirip insandaki hayvansılığı öne çıkarma kaygısı taşırlar.”

 
Toplam blog
: 31
: 895
Kayıt tarihi
: 17.06.07
 
 

Hayattan alıyorum bütün kaynağımı. Sokağı takip ediyorum, insanları gözlemliyorum, kendimi sorguluyo..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara