- Kategori
- Gündelik Yaşam
Metro'daki Kemancı
Öyle utanmıştım ki, bakışlarımı çevirip adımlarımı hızlandırdım ve sanki hiç ilgilenmiyormuş ya da hiç fark etmemiş gibi, onlar orda yokmuşçasına yanlarından geçip gittim.
The Washington Post gazetesinin yaptığı şu deney geldi aklıma. Hani dünyanın en ünlü kemancılarından biri olan Joshua Bell metroda Bach çalarken insanların gösterdiği ilgiyi konu edinen deney(bknz. http://guzelyazilar.wordpress.com/2011/07/22/joshua-bell-metroda-calarken/ ). Bu yazıyı okurken, kendimi tabi ki hikayenin iyi ve akıllı karakteri olarak canlandırmıştım kafamda. Şöyle;
Sahne 1 / İç (metro) - Gün
Emre’yi metro’da yürürken görürüz…. Keman sesini duyar…. Diğer tarafa gitmesi gerektiği halde sesin geldiği yöne doğru yürür…. Birkaç dakika dinledikten sonra müzikten o kadar etkilenir ki işi gücü unutup kemancı’nın yanıbaşına oturur… 45 dakika boyunca onu dinler… Kemancı’nın Joshua Bell olduğunu bilmez ama anlar işte iyi müzikten. Ve tabi ki hayattan nasıl zevk alacağını biliyor…Kemancı çalmayı bırakır… Deney’i yapanlarla birlikte gidip Emre’yi tebrik ederler…. Çünkü o diğer insanlar gibi değil, o farklı… Kendisiyle gurur duyar. ‘Ben asla o çoğunluk gibi olmadım,olmayacağım’ der kendine ve herkesin imrenen bakışları eşliğinde kadrajdan çıkar…
Gerçek Hayat / İç (metro) - Gün
Sabah erken bir saatte kalkar ve işe gitmek üzere yola koyulur. Starbucks’tan Grande Latte alır ve metro istasyonuna girer. Trene doğru giderken hafif tempo, çok rahatlatıcı bir müzik duyarız. Biri erkek diğeri kadın iki sokak müzisyeni çalıyordur müziği. Erkek santur, kadın darbuka çalar. Emre onları fark eder. Duyduğu müzikten çok hoşlansa da durmaz. Kafasını eğer. Adımlarını hızlandırır. Ve işe gider.
Öyle utanmıştım ki, bakışlarımı çevirip adımlarımı hızlandırdım ve sanki hiç ilgilenmiyormuş ya da hiç fark etmemiş gibi, onlar orada yokmuşçasına yanlarından geçip gittim. Kafamı kaldırsaydım beni küçümseyen bakışlarıyla karşılaşacaktım çünkü. Onlar benim kurduğum hayalleri ve onlara nasıl ihanet ettiğimi biliyorlardı. Hatta belki de bana yeni bir şans vermek için gelmişlerdi metro’ya. Özellikle benim işe giderken geçtiğim yere konuşlanmışlardı. Kafamı kaldırıp onlara baksam tutup kolumdan kurtaracaklardı bu hayattan belki ama cesaret edemedim bakmaya. Öylece geçip gittim yanlarından.
Sorry Trinity.. Sorry guys… I’m not ‘the one’…