Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Aralık '07

 
Kategori
Blog
 

Milliyet Blog iman tazeleme mekanı mıdır?

Milliyet Blog iman tazeleme mekanı mıdır?
 

Çetin Altan’ın ünlü söylemlerinden birisidir, “Türk’ün Türk’e propaganda yapması”. Bu söylem, sosyal yaşamımızın önemli bir kısmını tarif etmek için kullanılmış olmaya başlansa da, sonradan deyimleşmiş, çıkış noktasından farklı olarak, kapalı kümelerde oluşan atmosfer içinde, kendi kendini ikna çabaları için söylenegelir olmuştur.

Blog ortamıyla tanışmamdan bir süre sonra, benzer değerlendirmeyi burası içinde yapmaya başlamıştım. Çünkü detaylarda farklı da olsa konturları oldukça benzer bir insan grubunu andırmıştı bana. Cumhuriyetin nimetlerinden faydalanmış ve dolayısı ile Cumhuriyetin ilkelerine gönülden bağlı bir topluluk görüntüsü sergiliyorduk. Cumhuriyeti kuran kadronun felsefesinden az ya da çok etkilenmiş hatta bir kısmı 1960’ların dünyasındaki dönüşümlerden kendisine daha da fazla pay çıkarmış insanlardı. Özgürlüğün rüzgarında saçlarını uçuşturan, akılcılığın dalgalarında kulaç atan, demokrasinin ateşinde ellerini ısıtan, aydınlanmanın serinliğinde hararetini gideren bireylerdik.

Elbette cemaatten kopup toplum basamağına yükselen her kalabalıkta olduğu gibi fikir farkları vardı. Çünkü topluma dönüşmenin ilk belirtisi, her bireyin kendini farklı bir şekilde ifade edebilme becerisini kazanmasıdır. Ancak tüm bu farklılıklar ortak bir zeminin varlığını yadsımaz.

Oysa ne yazık ki, Türkiye, Milliyet Blog’un gösterdiği bu benzerliğe sahip değil. Toplum, cemaat ve toplum ötesinde yaşanan bir rekabet var. Daha doğrusu, toplumlaşma gayreti gösteren cemaat, sahip olduğu toplum niteliğini modernleştiremeyen bir topluluk ve toplum niteliğini kaybetmeye hevesli toplulukla giderek ayrışan postmodern küçük bir kesimin rekabetinden bahsetmek gerekir belki de.

Milliyet Blog’da farklı kişileri okuma, yeni yazarları tanıma çabasına girişiyorum zaman zaman. Ama örneğin eğer yanlış hatırlamıyorsam hiç başı örtülü bir bayana denk gelmedim. Kürt kimliğini açıkça belli eden birkaç yazar mevcut, hatta ermeni kökenli bir vatandaşımızda burada ama ne yazık ki numunelik örneklerden bahsediyoruz.
Örneğin cinsel tercihleri açısından farklı olan ve bunu açıkça ifade eden insanlar var mı aramızda? Ben şu ana kadar rastlayamadım. Hayranlık duyduğumdan değil, anormal karşılamadığımdan, ya da doğru bulmadığım bir şey bile olsa, onları doğrudan sahibi aracılığı ile tanımak, tartışmak ve mümkünse etkilemek için.

Aynı şey türban içinde geçerli değil mi? Bu ortamda başörtüsü takmanın inançla bir bağlantısı olmadığını düşünen yaklaşık 2.500 kişi arasında, birbirimize dönüp türbanın siyasi bir simge olduğunu söylememizin çokta bir faydası yok açıkçası. Oysa ben türban takan bir kişi ile klavye klavye (yüzyüzenin elektronik versiyonu) karşıya gelip doğrularımı tartıya çıkarmak isterim.

Milliyet Blog’da yaptığımız ise olsa olsa, Toktamış Ateş’in ifadesi ile iman tazelemek olur. Oysa anlaşıldığı üzere bu tip konularda belirli bir kesimin iman tazelemeye ihtiyacı yok, çünkü fikir ve görüşlerine fazlası ile bağlı. Bu noktada şu tespiti yapmak mümkün bence; Milliyet Blog yazarları, Milliyet Gazetesinin okuyucu profiline oldukça yakın bir çizgiyi tutturmuş durumda. Oysa ben ilk dönemdeki beklentim başka yöndeydi. Ben Milliyet Blog’un daha geniş bir yelpazeye açılabileceğini düşünmüştüm. Birbirini çok fazla tanımayan, tanımak ve anlamak da istemeyen insan grupları arasında bir iletişim köprüsü kurabileceğini öngörmüştüm ama şimdi o çizgiye çok yakın olmadığımızı düşünüyorum.

Bakın bu durum, Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin’in “Ben Milliyet Gazetesi’nde türbanlı bir yazar görmek istemem” ifadesi ile çelişir bir şey değil. Milliyet Gazetesi, kurulduğu dönem ve geçirdiği evreler, ona sahip olan insanlar, içinde barındırdığı yazarlar, onu tercih eden okurların belirlediği bir yayın politikasına, bir hayat görüşüne sahip ve bu çizgisine sadık kalmayı arzu etmesi en doğal hakkı.

Ancak Milliyet Blog’un varoluş gerekçesi ile işlevi bence farklı. Yani yalnızca Milliyet Gazetesi okurlarının gazete ile bütünleşmesi için oluşturulmuş ve ancak gazetenin siyasi ve toplumsal perspektifini doğrultusunda yazanların yer alabileceği bir platform değil. İnternetin tanıdığı özgürlük ortamından ve ifadenin sınırsız gücünden faydalanarak gerek prestij gerekse de ekonomik anlamda bir ilgi merkezi olma çabasının eseri olduğunu söylemek çok da yanlış olmaz.

Elbette insanların toplumda yalnız olmadıklarını hissetmeleri için, kendilerine benzeyen insan arayışına girişmesi, bulunca ortak bir yapı örgütlemeleri ve oradan güç almaları oldukça olağan şeyler. Ancak bunun yerinin Milliyet Blog olması çok fazla anlamlı değil. Milliyet Blog daha geniş bir platforma oturmalı ve Türkiye’nin gerçek anlamda demokrasi platformu olabilmeli. Hatta bu her şeyden çok burada bulunan ve aslında Türkiye’de azınlığı temsil eden biz 2500 yazarın (2500 sayısından ötürü değil fikirlerinden ötürü) kendimizi dışımızdaki dünya ile etkileşime girmek ve onları değişime yöneltmek için bizim talebi olmalı. Örneğin tanıdığımız bir başörtülü bayanı bu ortama aktif üye kaydettirebilmeliyiz.

İdeolojik egemenlik, çok fazla bağırmak ve söylemlerinin doğru olduğunu durup durup tekrarlamakla değil, fikirlerin karşıtları ile giriştiği savaştan galip gelmesi ile elde edilebilen bir şeydir.
 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..