- Kategori
- Edebiyat
MONTUN KEDERİ
Alın,Sait Faik okuyun.İyi insan olursunuz.
ORHAN VELİ
İstanbul'da Beyoğlu sokaklarında uzun bir adam... Sallana sallana yürüyor.Koluna da bir mont asmış ki mont demeye bin şahit ister,zavallı mont boynunu büken bir papatya gibi öyle bezgin öyle suratsız ki. Adamdan daha kederli mübarek Solup gitmiş rengi,üstelik de küçüçük.Dışarıdan bakan biri bu montun bir çocuk montu olduğunu düşünür.Böyle cüssesi olan bir adamın kolunda ne işi var anlamak güç doğrusu.Adamın üzeri incecik.Bu sonbahardan kışa dönen ve neredeyse ayaza kesmiş İstanbul soğuğunda nasıl ince bir gömlekle geziyor hayret..
Adam duruyor. Durmanın her haliyle duruyor..O durunca her şey duruyor.Sinek vızıltısı bile yok.Sokaktaki siren ,evlerdeki çatal bıçak ,genç kızın kahkahaları,bebeğin ağlaması ,korna ,serserilerin bağrışmaları.Dağ taş sözleşmiş sanki ,çıt yok.
Bütün sokak adamı dinliyor.Yüzü nasıl da güzel,gözleri nasıl da hüzünlü..Bir adamla konuşuyor şimdi kesik kesik duyuyorum söylediklerini.-Hayat,diyor Beyoğlu bana bomboş geliyor diyor.Sanki annesini kaybetmiş bir ceylan yavrusu gibi perişan.Üstü başı dökülse de hareketleri asil,letafet akıyor hüznünden bile..Soruyorum bizim köşedeki Berber Yorgo'ya.-Kim ya hu şu adam,tipine baksan asilzade, kılığına baksan Hint fakiri gurabanın önde gideni,nerden tanıyorum ben bunu?
Kim ya hu diyor,akşamdan kalma Yorgo.
Elimle gösteriyorum,şu uzun adam bizim Ayvaz oğlanın dükkanının önünde duran
-O muuu diyor Yorgo,o kim biliyor musun,bütün martıların balıkların kedilerin keçilerin börtünün böceğin düşmüşlerin üzülmüşlerin hastaların yaşlıların ama en çok çocukların sevdiği Sait Faik.Hayret Burgaz'dan inmiş buralara.
Sait Faik'i duyunca heyecanlanıyorum.Bu baya bizim gibi insan işte.Gülüşü sesi nasıl acaba,bir yaklaşsam diyorum içimden.Sessiz sessiz yakınına sokuluyorum.Bir lokantaya giriyor,ben de arkasından giriyorum usulcaTam arka masaya oturuyorum.Burası orta sınıf bir esnaf lokantası.Piyaz söylüyor ama dokunmuyor piyaza.Bir noktaya bakıyor sürekli.Ağlıyor mu ne? Vallahi Ağlıyor Sait Faik.Koskaca yazar lokantanın ortasında çocuk gibi başını masaya koymuş ağlıyor.Gidiyorum yanına artık konuşacak cesareti bularak kendimde.
-Ne oldu be Sait Abi diyorum.
Başını kaldırmıyor.Elleri mosmor,incecik parmakları.Sarsıyorum bu ince uzun adamı
Ne oldu be Sait abi?
Zar zor duyulur bir sesle
-Öldü diyor.Beyoğlu bomboş.Şu sokaklarda kimse yok artık.Kimsem yok.Her yer ıssız diyor.Kalkıyor masadan öylece kalıyorum.Otogarlarda satılan bir biblo bebekten daha donuk bakışlarım.
O günden sonra onu bir kere daha görmek için çok dolaştım Beyoğlu'nda.
Ama nafile..Sır oldu.Sordum soruşturdum Çok sonra öğrendim,Ölen Orhan Veliymiş.Bizler yazarları çok zengin insan zannederiz ya,billahi yalan.Adamın üzerine alacağı bir mont parası bile yokmuş insanlar kendisine sormasın,yardım etmesin,acımasın diye de gururundan kim bilir kimden bulduğu üzerine küçük gelen bir montu elinde taşıyıp incecik gömlekle gezermiş.Soranlara hiç üşümüyorum benim kanım sıcak akıyor dermiş.Orhan Veli onun en yakın dostu,sırdaşı ve kardeşiymiş.Beyoğlu'nda birlikte volta atar neşeli türküler söyler her şeyi ama her şeyi bir pula satarlarmış.İşte Orhan Vel'nin geçirdiği beyin kanaması,Sait Faik'in travması,yürek yarası olarak kalmış.Derler ki Orhan Veli ölünce Sait Faik küsmüş Beyoğlu'na.Hepten Burgazlı olmuş.
Bugün, yazarlıktan başka bütün meslekleri reddeden ve yazma tutkusuyla bir ömür geçiren Sevgili Sait Faik'in kitapları milyonlarca çocuğun kitap parası,yol parası,yemek parası eğitim parası üzerine mont parası olarak varlığını sürdürüyor.
Bu dünyadan bir Sait Ağabey geçti..
Artık ne torbasında ekmek kırıntısı
Ne matarasında dudaklarının izi
Öyle bir rüzigar ki
Kendi gitti,ismi bilre kalmadı yadigar
Yazık oldu Süleyman Efendi'ye...
ORHAN VELİ