- Kategori
- Deneme
Muamma

muamma
Serin bir pazar sabahının, mahmur gözlerime şakası gibiydi. Otobüslerin en sevdiğim bomboş seyir saatlerinin birinde cam kenarındaki serin, sakin tahtımda oturmuştum. Böyle keyifli bir anda moralimi hiçbir şey bozamaz gibi görünüyordu. Güneş tatlı tatlı yüzüme vuruyor, sıcacık ısıtıyordu. Otobüs tünelden geçip caddeye çıkmak üzereyken gözlerim bir yansımayla kısılıverdi. Bu parıldayan neydi?
Gözlerimi yakan bu ışınların davetine geç de olsa yanıt verdim ve o yöne baktım. Gördüğüme inanamıyordum! Çıplak ayaklarıyla, üstüne birkaç beden bol gelen kot pantolonu ve incecik penyesiyle çıplak kaldırıma uzanmış; yüzü gözü kir pas içinde bir adam ve onun ışıl ışıl parlayan alyansı! Anne karnındaymışçasına yatıyordu kaldırımda dizlerini karnına çekerek. Ve bir yüzük bağlılığın, sevginin, adanmışlığın simgesi bir yüzük. "Satsa üç beş kuruşu olur oysa" diye geçirdim içimden. Belki de çaldı? Yok yok çalsa hemen satardı! Küm bu ayyaşın satacağı yüzüğe tamah eder ki? Hiçkimse! Çaldığını sanıp kovalarlardı dükkanlarından. Benim de aklıma gelen ihtimallerden biri bu olmamış mıydı? İçimize bu şeytanı, şeytanın bu kötü düşüncelerini kim yerleştiriyordu? Her neyse...Gerçek ne olursa olsun biz gördüğümüze odaklanalım diyerek bir kere daha baktım...Evet çok net bir şekilde görüyordum ki bu evsiz, barksız, çevredekilerin yardımıyla üstüne başına bir iki giysi geçirmiş adamın parmağında parıldayan bir alyansı vardı.
Belki tüm ailesini yitirmişti; belki eşi onu terketmişti; belki...Bir sürü "belki"ler arasında dolaşırken farkettim ki tek gerçek şu anda kaldırımda yatıyor olmasıydı. Böyle zamanlarda insanı bir şefkat duygusu kaplıyor öncelikle. Sonra da şükran duygusu...Ve benciliiği geliyor aklına. Utanç duyuyor sonra da. Bu duyguların sırası hiç önemli değil. Asıl önemli olan hayatın nefes alabildiğimiz sürece her saniyesini çulsuz olsak da zengin olsak da kendimizce yaşıyor olmamız. Nasıl yaşıyoruz hayata nasıl bakıyoruz? İşte bu muamma! Hayatın sırrını herkes kendi seçiyor; herkes kendi yaşıyor. Sizin sırrınız nedir hiç bilmiyorum ama ben artık benimkini biliyorum:) Artık biliyorum:))
Kalem_lik'in kan damlayan kaleminden...
Gözlerimi yakan bu ışınların davetine geç de olsa yanıt verdim ve o yöne baktım. Gördüğüme inanamıyordum! Çıplak ayaklarıyla, üstüne birkaç beden bol gelen kot pantolonu ve incecik penyesiyle çıplak kaldırıma uzanmış; yüzü gözü kir pas içinde bir adam ve onun ışıl ışıl parlayan alyansı! Anne karnındaymışçasına yatıyordu kaldırımda dizlerini karnına çekerek. Ve bir yüzük bağlılığın, sevginin, adanmışlığın simgesi bir yüzük. "Satsa üç beş kuruşu olur oysa" diye geçirdim içimden. Belki de çaldı? Yok yok çalsa hemen satardı! Küm bu ayyaşın satacağı yüzüğe tamah eder ki? Hiçkimse! Çaldığını sanıp kovalarlardı dükkanlarından. Benim de aklıma gelen ihtimallerden biri bu olmamış mıydı? İçimize bu şeytanı, şeytanın bu kötü düşüncelerini kim yerleştiriyordu? Her neyse...Gerçek ne olursa olsun biz gördüğümüze odaklanalım diyerek bir kere daha baktım...Evet çok net bir şekilde görüyordum ki bu evsiz, barksız, çevredekilerin yardımıyla üstüne başına bir iki giysi geçirmiş adamın parmağında parıldayan bir alyansı vardı.
Belki tüm ailesini yitirmişti; belki eşi onu terketmişti; belki...Bir sürü "belki"ler arasında dolaşırken farkettim ki tek gerçek şu anda kaldırımda yatıyor olmasıydı. Böyle zamanlarda insanı bir şefkat duygusu kaplıyor öncelikle. Sonra da şükran duygusu...Ve benciliiği geliyor aklına. Utanç duyuyor sonra da. Bu duyguların sırası hiç önemli değil. Asıl önemli olan hayatın nefes alabildiğimiz sürece her saniyesini çulsuz olsak da zengin olsak da kendimizce yaşıyor olmamız. Nasıl yaşıyoruz hayata nasıl bakıyoruz? İşte bu muamma! Hayatın sırrını herkes kendi seçiyor; herkes kendi yaşıyor. Sizin sırrınız nedir hiç bilmiyorum ama ben artık benimkini biliyorum:) Artık biliyorum:))
Kalem_lik'in kan damlayan kaleminden...