Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Ekim '08

 
Kategori
Sinema
 

Mustafa

Mustafa
 

Cumhuriyetimizin tarihi, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kişisel tarihiyle özdeş gibidir. Bu iki olguyu birbirinden bağımsız düşünmek genel kabulün dışında, pek de alışık olmadığımız bir durum değil midir? Gerçekten de cumhuriyeti, Mustafa Kemal’den bağımsız düşünmek, kavramın ulusumuz için ifade ettiği değerin anlaşılmasını olanaksız kılar. Türk milleti için cumhuriyet, kurtuluşun, bağımsızlığın ve özgürlüğün anahtarıdır. Bu yönüyle, Atatürk ışıktır, umuttur; terk edilmemesi gereken bir yoldur.

Can Dündar’ın yazıp, yönettiği Mustafa adlı filmini, cumhuriyetimizin seksen beşinci yıl dönümünde, izlemek için sinemaya doğru yollanırken, Mustafa Kemal’e dair aklımda olanlar yukarıda özetlemeye çalıştığım doğrultudaydı. Filmden çıktığımda ise Mustafa Kemal’in, neden “Atatürk” olduğunun, onun önder kişiliğinin kişisel yaşamındaki hangi motivasyonlar sayesinde oluştuğunun ip uçlarını yakalamanın mutluluğunu yaşıyordum.

Mustafa talihsiz bir çocuktu; kendisinden önce ölen kardeşlerinin ardından, ailenin son umudu olarak, tanrısal bir armağan olarak dünyaya gelmişti. Mustafa yalnız bir çocuktu; çok erken kaybettiği babasının ardından, annesinin bir başkasıyla evlenmesini içine sindirememiş, bu gerçekten kaçmak için katıldığı askeri lisedeki günleri, hiç bitmeyecek yolculukların, gurbetlerin ilk tecrübeleri olmuştu. Mustafa yoksul bir çocuktu; yokluğun, yoksunluğun en fenasını, insanın ruhunu kemiren çaresizliğini, genç bir öğrenciyken yaşamış, içindeki vatan aşkı zor günlerin dayanağı olmuştu.

Mustafa tutkulu, hırslı, ihtiraslı bir gençti; bağımsızlık düşkünü, atik ve tez canlıydı. Biraz da zorunluluktan seçtiği askerlik mesleği, bu özelliklerini geliştirebileceği imkanları ona sunuyordu. Meşrutiyetin içine düştüğü zor durum, yeni mezun genç teğmenin işine aşkla sarılmasına neden olmuştu. Onun parlak ışığından çekinen jurnalcilerin, fitne fesatıyla yollandığı sürgün yeri Şam’da dahi, askerlik mesleğinin hakkını vermiş, düzensiz Arap subaylarını disiplin ve nizama alıştırmıştı. O her şeyden evvel, mükemmel bir komutandı.

Mustafa yıllar sonra kendisine sorulan, hiç aşık oldunuz mu sorusuna, savaşmaktan, cephede konup, göçmekten vakit mi bulduk, diye cevap verse de, uzun tren yolculuklarında, genç bir subayken İstanbul’da tanıştığı genç sevgilisi Corine’le geçirdiği geceleri büyük bir mutlulukla hatırlaması; onu sonsuza kadar kaybettiğini düşünen Fikriye’nin canına kıyması; ve sonraları en büyük hatam dediği evliliği ile, aşk hayatı da en az katıldığı savaşlar kadar hırpalayıcı ve hüzün dolu olan bir erkekti.

Mustafa hassas, duyarlı, çalışkan bir adamdı. Koca bir ulusu kurtarmasına rağmen, halkının yoksullukla olan mücadelesi karşısında ezilen, kendisinden umut bekleyen halkının dertlerine çareler üretmek için sabahlara kadar düşünen, çalışan bir liderdi. Bu vicdan değil miydi onun az zamanda çok işler yapmasını sağlayan?

Mustafa önder bir insandı. Önder olmak, herkesten önce düşünmek, herkesten önce görmek, herkesten önce uygulamak ve son kertede sözünü herkese dinletmek demekti. O da bunu yaptı. Zaman zaman diktatörlükle suçlansa da, o önderle diktatörün farkını tüm dünyaya öğreten yüz yılın insanı olmadı mı? Ne yaptıysa yüce milletinin bağımsızlığı için yaptı. Koca bir imparatorluğun ihtişamını yansıtan Dolmabahçe sarayında ölümü beklerken Kendisi için istediği tek şey, doğup büyüdüğü Rumeli topraklarında küçük bir ev, bir sıcak odaydı...

Mustafa adlı film Atatürk’ün insanlık hallerini yansıtma çabasıyla bir ilk; bu yönüyle bir takım eksiklikleri de barındıran bir film. Kronolojik yapısı nedeniyle, Ata’nın doğumundan ölümüne kadar geçen süreyi bir şekilde yansıtma zorunluluğu hissedilmiş. Bu da bazı sahnelerin hak ettiğinden daha kısa kalmasına neden olmuş. Özellikle, Mustafa Kemal Paşa’nın, silah arkadaşları İsmet ve Kazım Karabekir paşalarla olan ilişkisi üzerinde biraz daha durulabilirdi. Buradan Can Dündar’a bir öneri olarak, İsmet İnönü, Kazım Karabekir gibi paşaların gözünden istiklal mücadelesinin anlatıldığı yapımları da görmek istediğimizi söylemek isterim.

Atatürk’ü tanımak ve anlamak; onun yaptıklarını daha iyi tahlil edebilmek, biraz daha yaşayabilseydi neler yapabileceğini az çok kestirebilmek istiyorsanız, zaman zaman oldukça cesur söylemleri de olan bu filmi kaçırmamanızı öneririm.

 
Toplam blog
: 47
: 991
Kayıt tarihi
: 10.10.08
 
 

1980 İstanbul doğumluyum. Boğaziçi Üniversitesi'nde felsefe ardından Yıldız Teknik Üniversitesi'nde ..