- Kategori
- Felsefe
Türkiye’de felsefe yapmamak
Felsefe denilen etkinliği içinde bulunduğu toplumdan bağımsız düşünmek mümkün müdür? İlk Çağ’da yapılan ve tamamıyla doğa olayları temel alınarak yapılan felsefeyi bir kenara koyarsak, içinde varolduğu insan topluluklarından bağımsız bir felsefe, düşünce etkinliğinden söz edemeyiz. Bu yazı içerisinde, bildik felsefeciler ve onların bugüne kadar söyledikleri şeylere değinilmeyecektir; çünkü bunun bu yazının amacına herhangi bir katkısı yoktur. Konumuz Türkiye’de yapılan felsefe eğitimi ve bu eğitim sonunda ortaya çıkan felsefe bilgisi yoğun insanların ne yapıp, yapmadıklarıdır.
İçinde yaşadığımız ülkeye, topluma ve topluluklara bakalım. Kimliğimiz, aidiyetimiz ne olursa olsun, kendimizi her nasıl tanımlıyorsak tanımlayalım içinde yaşadığımız çevrenin kokuşmuşluğundan kendimizi ne dereceye kadar soyutlayabileceğimiz sorusunu kendimize soralım. Bugün ülkemizde kelimenin tam anlamıyla ahlaki bir çürüme var. Kimimiz bu çürümeyi hızlandırmak için gönüllü olurken, kimimiz de olan biteni görmezden geliyoruz. Adalet, eğitim, sağlık gibi temel eksikliklerin yanında, sadece paranın kokusuyla kendinden geçmeye gönüllü milyonlarca genç hazır kıta olarak bu çarka girecekleri uygun noktayı kolluyorlar. Ülkenin gençliğinden büyük erdem örnekleri beklemiyoruz elbette, bunu beklemek gayet normal olsa da; ama sayılarının bir avuç olduğunu bildiğim felsefecilerden ses seda çıkmayınca bu ülkede neden felsefe bölümleri hala açık, neden bu insanlar onca masraf ederek yıllarını üniversite amfilerinde heba ediyorlar diye sormak gerekiyor.
Bu okullarda yetişen felsefecilerin önündeki yollara bir bakalım. Bir bölümü okumaktan başka ne yapacaklarını bilmediklerinden hayatlarının sonuna kadar okuyorlar. Öyleleri için doktora eğitiminin ardından, kendileri gibileri yetiştirecekleri öğretim görevliliği dönemi başlıyor. Bu hocalar, kendilerine saygımız sonsuz, senelerce süren okuma ve anlama çabalarının ardından iyi birer felsefe tarihçisi oluyorlar. Zaten ziyadesiyle var olan felsefe literatürüne kendi anladıklarını da ekleyip duruyorlar.
Mezunların yüksek lisans yapmamış bir diğer kısmıysa liselerde felsefe öğretmeni olarak, devlet kapısının oldurmayan ama öldürmeyen yolundan içeriye giriyorlar. Ardından öğrencilerinin ders dinlemeyip, ÖSS için soru çözdüğü derslerde zaman doldurup, özel dershanelerden birine rehberlik uzmanı olarak nasıl kapağı atarım diye kafa patlatıyorlar.
Gelelim felsefe mezunları arasında sıkça gördüğümüz bir diğer mezun profiline: ne yapmak istediğine hiçbir zaman karar verememiş, en iyi ihtimalle dört yıl devam ettiği okul yıllarında “ben ne yapıyorum” sorusunu sormayı ertelemiş olanlara. Bunlar fırtınaya yakalanmış gemi misali oradan oraya sürükleniyorlar. Şans eseri kendilerini mutlu edebilecek bir limana rastlamışlarsa huzurlu huzurlu yaşamak için felsefeyi hayatlarından süratle çıkartıyorlar. Uzun süren arayışlarının tek suçlusu olarak mezun oldukları felsefe bölümünü gördüklerinden, felsefeyle olan ilişkileri emekli olacakları yıllara kadar rafa kaldırılıyor. İşte felsefe mezunlarının büyük bir bölümü kendilerini farklı kılacak ayrıntıları bir kenara koyarsak sizlere anlattığım hayatları yaşıyorlar.
Türkiye’nin mevcut durumuna, hala yazarların yargılandığı bir ülkede yaşıyoruz, karşı sesini yükseltmeyen, gerçek anlamda olan biteni anlamamıza yardım edecek, bize eleştirel bakabilmenin ne olduğunu gösterecek felsefeciler nerede? Ne zaman bu ülke üzerine söz söyleyen, yazan, düşünen ve hayatımıza nüfus edecek bir felsefecimiz olacak? Siyasetçiler, sanatçılar, politika hocaları ve hukukçular da olmasa memleketin gidişatı üzerine söz söyleyen duymayacağız. Zaman zaman ortaya çıkan birkaç iyi niyetli felsefeci, televizyon ekranlarında sorulan sorulara zihin açıcı cevaplar vermek yerine, ders anlatmayı seçince bir çuval inciri berbat ediyorlar.
Bugün Türkiye yeni ahlak teorilerinin üretilmesi için yeterince malzemeye sahip değil mi sizce ey felsefeciler? Neredesiniz? Kitapçı raflarında yüzlerce yıl önce yaşamış felsefecilerin kitapları arasında neden sizlerinkiler de yok? Hocalık yaparken özgün olmayı unuttunuz mu? Neden özel üniversitelerde ders veriyorsunuz? Bir araya gelip bir enstitü kursanız ve memleketin hali üzerine sağlam eleştiriler yapıp, yönetenlere yol gösterseniz nasıl olur. “Kim dinleyecek bizi sanki”dediğinizi duyabiliyoruz. Söyleyecek sözünüz yoksa kapatalım bu bölümleri! Siz kendinizi eğleyeceksiniz diye yazık bunca masrafa.