Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Ekim '08

 
Kategori
Deneme
 

Yazı yazabilir misin?

Yazı yazabilir misin?
 

Yazı yazabilmek zor bir iş midir? Ya da, her şeyden evvel bir “iş” midir? Paul Auster, babasının hayatını anlattığı otobiyografik hikayesi “the invention of solitude”de, babasının, ancak karşılığında para kazanılan uğraşları iş olarak kabul ettiğini, aksi taktirde yazmanın hoş bir uğraştan öte bir şey olmadığını düşündüğünü belirtir. Yazı yazabilmek kolay bir etkinlik olmasa da, yazar olmak bugünlerde öyle gözde büyütülecek bir şey de değil gibi. Birbiri ardı sıra çıkan “çöp” kitaplar bunun en büyük kanıtı sanki. Bu kalitesiz, kolay okunup, kolay unutulan kitapların yazarları fena paralar kazanmıyorlar. Geçmişte zor olan ama para kazandıran gerçek bir “iş” olmayan yazarlık bugünlerde nispeten kolay olan gerçek bir “iş” gibi. Bu da kavramın ontolojik ve epistemolojik olarak önemli bir değişimle karşı karşıya kaldığını gösteriyor. Çok kaliteli romancıların sırf bu yüzden yazı yazmaktan vazgeçmesi, şairlerin reklam yazarlığı dışında kalan vakitlerde yalnızca bir avuç meraklıya yaşayan küçük bir dünyada yeni dizeler yaratmaları gayet anlaşılır durumlar. Bugün neredeyse herkesin bir kitabı var, yoksa da bir yerlerde yayınlanmayı bekliyordur. Hatta birkaç bin ytl paranız varsa, sizin için yazdıklarınızı kitaplaştıran, kapak tasarımını yapan ve önceden belirlenmiş adetlerde kopyayı dağıtıma sunan yayınevleri bile mevcut. Yazmamak, yazamamak neredeyse olanaksız.

Yazıyorlar yazmasına da, yazarken neden yazdıklarını bilmiyor sanki. Son yıllarda okuduğum yerli romanlara bakıyorum da neredeyse hepsi doğmadan ölen cansız bebekler gibiler. Unutulmaya mahkumlar, ne bireysel ne de toplumsal hafızaları olmayan dizi film senaryoları gibi boş metinler. Ne yaşadığı çağa tanıklık ediyorlar ne de okuyucunun geçmişine ya da geleceğine dokunuyorlar. Helada bile sıkıyorlar insanı! Kitapların bugün tüketim toplumunun bir metası olması, zaten tüketicinin okuduğunun üzerinde durup düşünmeye vakti olmaması gibi alışıldık klişelerle düşüncelerime yanıt verebilirsiniz. Evet buna bir itirazım olmaz, sonunda kitabın önce kapağına bakarak elime alan biriyim ben de. Yine de içini açınca kaliteyi arayan, beni bir şekilde etkilemesi için duacı olan bir müptelayım. Tüketim toplumunun “eğlence” araçlarından birine dönüşen kitabın “kaliteli” eğlencenin bir aracı olmasını istemek, haklı bir tüketici tutumu değil midir? Çok değerli olan özgürlük zamanlarımıza talip olan yazarların yazarken bunu unuttuklarını düşünüyorum. Öykünün daha ortasına gelmeden sonunu tahmin edebilmek, çok değil iki hafta sonra öyküyü tamamen unutmak, bazen adını bile hatırlayamamak bugünkü okuyucu davranışlarından bazıları değil mi?

Yazmak bir işse, yazarın işini iyi yapmasını beklemekten başka bir talebimiz yok. “Göz var izan var arkadaşım” diyen yayıncılara ihtiyacımız var, hem de hiç olmadığı kadar.

 
Toplam blog
: 47
: 991
Kayıt tarihi
: 10.10.08
 
 

1980 İstanbul doğumluyum. Boğaziçi Üniversitesi'nde felsefe ardından Yıldız Teknik Üniversitesi'nde ..