Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Kasım '17

 
Kategori
Psikoloji
 

Mutlu Olmak İçin Ne Lazım? Özgürlük mü Güvenlik mi?

Mutlu Olmak İçin Ne Lazım? Özgürlük mü Güvenlik mi?
 

Maksat insanın mutluluğu olduğuna göre bizi ne mutlu eder ne ise etmez bunu anlamak önemli. Özgürlük kavramı ise günümüzde çok fazla kullanılmakta, mutluluk getirdiği iddia edilmekte ve maalesef çeşitli sapkın fikirlere janjanlı bir ambalaj olabilmektedir. Bundan ötürü bu kavramı irdelemek istedik.

Modern zamanlarda özgürlük ile kastedilen şey daha ziyade bir başıboşluktur. Yani hesapsız yaşamak, hiçbir değere, kanuna, ahlaki veya dini kâideye bağlı olmadan yaşamak kastedilmektedir. Bu başıboşluk ve hesapsızlığın insanı gerçek mutluluğa ve huzura ulaştıracağı iddia edilmektedir… Hayvancasına bir özgürlükten bile bahsedilebilir ama hayvanlar bile hem bireysel hem de sosyal kurallara tabiidir. İnsanlara dayatılan ve güzelmiş gibi gösterilen başıboş özgürlük anlayışı onlarda dahi yoktur.

Konuyu hem ferdi hem sosyal anlamda irdeleyip güzelce paketlenen bu sözcüğün insana aradığını verip veremeyeceğini irdeleyelim şimdi.

Çılgınca bir özgürlükle mutlu olunacağına inanan inançsız bir insan öncelikle kendisi gibi dünyayı da kâinatı da başıboş farz eder. İnanan insan ise dünyanın ipinin Yaradan tarafından tutulduğunu ve dünyanın Yaradanına bağlı sadık bir memur hükmünde olduğuna inanır. Şimdi soruyoruz: bu iki inanıştan hangisi insana kendini daha huzurlu ve mutlu hissettirir? Dünyayı başıboş addeden insan uzay boşluğunda son sürat giden bir gök cisminde başına her an ne geleceğini bilmeden nasıl kendini güvende ve huzurlu hissedebilir? Gezegenimize göktaşı mı çarpacak, başka bir gezegenle mi çarpışacak, ya bir anda hızı yavaşlarsa… Ya deprem olursa, ya bu yağan yağmur durmazsa… Ülkemizde savaş çıkarsa, terörist bomba patlatırsa, ya hastalanırsam… Sonsuz olasılıklar, sonsuz kaygılar insanın içindeki güven ve huzur hissini zedeler ve insanı sonsuz endişelere sevk eder.

İşte insan kendini tamamen özgür hissetmek isteyip kendini ve kâinatı başıboşluğa hapsettiğinde insanın kaybettiği şey güven hissidir. Böyle başıboşçasına bir özgürlük insana aradığı mutluluk ve huzuru getirmekten pek uzaktır. Oysa insanın ihtiyacı olan orantılı bir özgürlük ve orantılı bir güvendir. Allah’a inanmak ve dinin buyruğu altına girmek insanın özgürlüğünü yok etmez. Sadece başıboşluk derecesindeki sınırsız özgürlüğünü çok ihtiyaç duyduğu güvenlik karşılığı değiş tokuş etmiş olur. Oldukça kârlı bir alışverişe gider. Müslüman özgür değildir denilemez; sadece başıboş değildir. Kendi menfaatine konmuş bazı yasak ve farzların haricinde yine özgürdür. Üstad Bediüzzaman’ın ifade ettiği gibi “Helâl dairesi geniştir, keyfe kâfi gelir. Harama girmeye hiç lüzum yoktur."

Meseleye benzetim açısından bakarsak, hangi aile evladını başıboş bırakır, hangi okul öğrencisini başıboşçasına özgür bırakır, hangi devlet vatandaşını başıboş bir şekilde özgür bırakır? Neden bazı kanunlar, kurallar koyar? Kötülükleri için mi, onları hapsetmek için mi? Elbette hayır. Evladının, öğrencinin, vatandaşın faydası ve güveni için yapar bunu. Bu özgürlük-güvenlik meselesini masum bebeklerde de gözlemleyebiliriz. Hiçbir anne baba evladını tamamen özgür bırakmaz, bebekken dahi belli kurallar ile hareketlerini kısıtlar, denetler, teşvik eder, kimi zaman da cezalandırır. Tamamen özgür bırakırsa çocuk bu sefer kendini bir boşluk içinde hissedip güven hissiyatı zedelenecektir. “Benimle kimse ilgilenmiyor, beni kimse önemsemiyor, beni kimse kıskanmıyor demek ki önemli değilim” gibi bir psikolojiye kapılacaktır. Oysa bunun yerine anne baba yerli yerinde müdahaleler yapsa çocuğa, çocuk kendini önemli ve değerli hissedecek. Hata yaptığında kendi iyiliği için uyarılan, kaale alınan dolayısı ile önemsenen bir birey olarak hissedecek. Anne babasına bir güven duymaya başlayacak. İşte bu sebepten annesinden dayak yiyen çocuk yine koşar gider annesinin kucağına oturur, ona sarılır. Her ne kadar dayak yemiş de olsa bilir ve hisseder ki onu yine en çok seven ve düşünen annesidir, iki tokat attıysa da ona eziyet etmek, zulmetmek için değil yine onun iyiliği için atmıştır. İnsanın Rabbi’sine karşı tutumu da işte böyle olmalıdır. Allah insanı, yine insanın kendi iyiliği için başıboş bırakmamıştır. Değer verdiği için başıboş bırakmamıştır. Kendini boşlukta, güvensiz ve sahipsiz hissetmesin diye başıboş bırakmamıştır. Bin bir çeşit tehlikelerle dolu bu dünyada kendini hâmisiz, sahipsiz hissedip de kendine zararı olacak işlere sapmasın diye başıboş bırakmamıştır. İşte o değerin verildiği insan da başıboş ve ütopik bir özgürlük peşinde Rabbi’ne isyan edeceğine Rabbi’ne teşekkür etmeli, şükretmeli ve O’nun rızasını kazanmaya çalışmalıdır. Bizi niye tamamen özgür bırakmadın diye feryat edip komik duruma düşmemeli… Bir tokat yediğinde de yine Rabbi’ne dönüp O’na sığınıp hatasından dolayı af dilemeli ve o tokatın kendine zulüm için değil kendi hayrına geldiğini bilmelidir... 

 
Toplam blog
: 37
: 1204
Kayıt tarihi
: 31.03.17
 
 

Hakikati salt aklına ve ilmine güvenerek aramak, karanlık bir gecede, ıssız bir çölde kafa feneri..