- Kategori
- Felsefe
Nefis

Eskilerin “Nefis”le kastettikleri şey pek de arzulanır, istenilir bir şey değildir. Nedir “Nefis” ? İnsanın içinde olan, kavuşulması, sahip olunması doğru olmayan bir maddeye, şeye karşı sahiplenme arzusu.
Şeker hastasısınız, önünüzde bir tepsi baklava duruyor. Doktorunuz sizden böyle tatlı şeyler yemenizi menetmiştir. Fakat içinizden gelen bir ses, “hadi onu ye..!” diyor ve siz de baklavayı yiyorsunuz. Ondan sonra, “Nefsim çekti... engel olamadım...” diyorsunuz.
Demek ki , “Nefis” içimizde olan bir şeytani arzudur. Yapılmaması gerektiğini biliyoruz. O konuda bilinçliyiz. Fakat içimizde zayıf bir yan var ki, irademize karşı geliyor, onu yeniyor ve bizi istenilmeyen bir şeyi yapmaya itiyor.
Bu durumu, daha başka felsefi terimlerle veya psikolojik kavramlarla da açıklamak mümkün.
İnsanın içinde her zaman toplum çizgilerinin engellemelerinin dışına çıkan, veya çıkmasını isteyen delice bir yanı vardır. “Boşver, sen bildiğini yap...” der o ses… Fakat o sese karşı bir ses , ”Otur oturduğun yerde, sonra el alem ne der…”
“Nefis ya da Nefs, Arapça kökenlidir, sözlükte ruh, bir şeyin kendisi, akıl, insan bedeni, ceset, kan, azamet, arzu ve kötü istekler gibi manalara gelmektedir. Arzu, istek, heves, hırs, şehvet gibi duygularının manevi adı. Hep kötülüğü emreden, günah işlememizi isteyen gayesi sadece zevk almak olan şeytanin yardimcisi veya şeytan onun yardımcısı olan güç. “Nefis” hazza taliptir. Nefis, daima kötülüğü emreder. ....” (Vikipedi)
Nefsine hakim olmak Aleviliğin ana kuralıdır. Ne derler : Eline, beline, diline sahip olacaksın!
Bu noktada çağdaş psikoloji işin içine girer. Freud, insan zihnini işlevsel olarak “bilinç”, “Bilinçaltı” diye ikiye ayırmakla kalmamış, daha sonra ki aşamalarda bunlara “Ego”, “İd”, ve “Superego” kavramlarını eklemiştir.
a. “İd “ Bizim, Nefsimizdir. Olmayacak her şeye sahip olmak ister. Olmayacak şeyleri yapmak ister. Bilincin en eski, dipte olan, en vahşi yanını temsil eder. Onu “Haz” veya “Arzu” sözcükleriyle de anlatabiliriz. Büyük bölümü, bilinçaltındadır.
b. “Ego”. Benliğimizdir. İnsanda mantığı, ahlakı, düzeni temsil eder. İnsanı gerçeğe çağırır. Sık sık “İd”in “Yap”, dediği şeylere, “Dur bakalım, düşünelim..” cevabını verir. İçimizdeki düzenleyici mekanizmadır.”İd”le , “Süperego” arsında denge kurar; istekleri uzlaştırmaya, mantikileştirmeye çalışır.
c. “Superego”. Toplumun verdiği bütün düzenleyici, baskılayıcı kurallardır. Günah, ayıp, yasak… burada yer alır. Süperego bizim “Vicdan”ımızdır. Frenleyici’dir, yasaklayıcı’dır.
Bakın insanlara. Kiminde sürekli “İd” baskındır. Sürekli kızgındır, kavgacıdır, olmayacak şeyleri ister, olmayacak şeyleri yapmak ister. Yaptıktan sonra da çok çabuk pişman olur. “Ah şu nefsim...” der… O kişi henüz vahşi, hayvani yönlerini terbiye edememiştir, denetim altına alamamıştır.
Kimileri ise sürekli “Süperego” tehdidi altındadır. Hep bilinçaltında ayıp, günah, yasak… korkusu vardır. Durmadan harekete geçmekten korkarlar, her adımlarında kendi kendilerine sorarlar : “Hatalı mı hareket ettim?” Hemen geri dönerler pişman olurlar. Böyle insanlar kolay kolay insiyatiflerini kullanamazlar. Daha çok başkaları tarafından kullanılırlar. Başkaları tarafından yönetilmek onlar için daha kolay gelir.
Dünyaya bakın, bu çeşitli yönleri ağır basan insanları görüp tanıyacaksınız. Kimi “İd”iyle hareket eder. Dünyaya sanki zevk almaya, haz duymaya gelmiştir. İşi gücü eğlencedir. Onun doğrulukla filan da pek ilgisi yoktur. Çok çabuk eğri yola sapabilirler. Yalan söylerler ve kötülük yaparlar.
Kimi hesap kitap adamıdır. Aklıyla gönlünü dengelemiştir. Sürekli mantığını konuşturur. Denge insanıdır. Dengeden şaşmak istemez. Ne tam olarak arzularına esir olur, ne de tam bir kafa adamıdır. Belki o dünya adamıdır. Böyle bir adamın “Ego”su kuvetlidir. Ama böyle bir insan biraz da kendini çok düşünür, kendine zarar gelsin istemez. Bencildir. Ve çokça da “Ben” ben diye konuşur.. kendine çok güvenir.
“Süperego”ları ağır basan tipler oldukça sıkıcıdırlar. Çok fazla hesap kitap ederler. Çok kolay harekete geçemezler. Korkaktırlar. Kolay kolay parmaklarını oynatamazlar. Her şeyin, ayıp, günah, yasak olduğu duygusuna kapılırlar. Onları kolay kolay yerinden kaldıramazsınız. Taraf olmak istemezler. Tutucudurlar. Gelişmeye karşıdırlar, günah, suçluluk duygusu içindedirler. Bu duygularla, çok çabuk başkalarını da suçlayabilirler. Bu tiplere benzemiyorsanız, bunlarla arkadaş olmak da zordur. Çünkü hemen kendilerine benzetmek isterler.
Tabii, bunlar Freud üzerine kendi çeşitlemelerimiz. İsterseniz inanırsınız, isterseniz inanmazsınız. Fakat şu “Nefs” var ya … neler istiyor neler… Allah günah yazmasın...!