Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

19 Mayıs '08

 
Kategori
Öykü
 

Numan gıda pazarı neden battı?

Gün geçmiyordu ki dozerler mahalleye girip kepçelerini o güzelim tarihi ahşap evlerin böğrüne sallamasın.

Bütün mahalle öne arkaya eğilmiş gibi duran hayvani apartman bloklarıyla sarılmıştı adeta, mahallenin o ABD’nin tarihinden bile eski, sanat eseri evleri medeniyet denen o beton canavardan, yangıncılardan kaçamaz, saklanamaz olmuştu.

-Aceleyle yaptığımız bu .ok fıçısı apartmanlara koşarak girdik bizler. Öylesine hızlı, öylesine umarsızdık ki geçmişe dair pek çok şeyi almadık yanımıza, hepsini dozerlerin insafına bıraktık.

Hatırlıyorum bizler bir ara ahbap olmuştuk dozercilerle. Kayıtsızca bize sorarlardı adresleri, hani itliğimizse gelse de sevmediğimiz birinin evini göstersek yıkıp geçeceklerdi sanki.

‘Ha bir sene sonra, ha şimdi’ diyerek...

Nihayet bütün mahalleyi de yıktılar zaten, ağaçları söktüler, zeytin kuyularını kapattılar. Biz gariban kiracıların uydurduğu yatır masallarına da inanmadılar.

Gelmiş geçmiş, yatan kalkan kim varsa dümdüz ettiler mahalleyi.

Mahallede sapa sağlam bir cami kaldıydı ama onun da içi ve avlusu daha önce buralarda hiç görmediğimiz badem bıyıklı adamlarla doldu taştı.

...

Bizim Numan amcalar b..lu derenin kenarındaki mübadele ardılı taş evde oturan memur emeklisi Rıza amcalarla bayağı samimi olmuşlardı o ara.

Rıza amcaların evinin alt katında bakkal dükkanı olmaya müsait bir ardiye yıllardır bomboş dururdu, e Numan amcanın damadı da toptan gıda satan bir tüccarın sermaye ortağıydı.

Bütün ülke serbest piyasaya ekonomisine geçmişti de onlar dursa mıydı?

Artık bu fikir Numan amcanın aklına emekli ve uyanık gözleriyle sokağa bütün gün fıldır fıldır bakarken mi geldi yoksa Alaman hükümetinin kovup da anavatana geri yolladığı fırlama damat yalanaraktan ‘Yav baba birikimlerinden, tecrübelerinden faydalanmak istiyoruz kaldır gari kaba etlerini’ diye kapıya mı dayandı bilinmez.

Bunlar ellerinde Bekir lokumuyla gittikleri Rıza amcadan ardiyenin anahtarını alıp geldiler akşamın birinde.

Ama Rıza amca da cin fikirli çıktı. Zaten onun için ‘huysuzdur, rakıcıdır, imanı azdır’ derler ama neme lazım bence hep bir bildiği var gibi dururdu.

‘Bu iş zati benim aklımdaydı ama madem senin damat gıda toptancısıymış vadeyi uzun tutsun yarı yarıya yaparız olur gider’ diyiverince bunlara, önce razı olmamışlar ama damat ‘Baba sen bu tıfılı bana bırak, iki aya kalmaz ardiyesini de evini de elinden alırım ben bunun’ diyesiymiş de öyle razı gelinmiş.

Öyle böyle derken mallar yığıldı dükkana.

Ama ne mal... Bisküvisinden alaman çikolatasına, şarabından Amerikan sigarasına, capon çayından hint kınasına her bir incikten bir kutu, her bir boncuktan bir çuval getirildi. Çerçi kamyonu gibi doldu taştı ardiye.

Numan amca raftan cafcaflı bir kutu alıp gözüne sokardı damadının.

‘Ülen kerane yatağına döndü burası...Yahu damat bu ne?’

‘Güzellik kremi baba’

‘Peki bu ne?’

‘İt maması’

‘Tövbe tövbe, ulan bu neymiş peki?’

‘Masaj aleti... ya da onun gibi bir şey... Yav babacığım hakketen o ne be? ben istersen onu bi sorup geleyim’

‘Eşeğin bilmemnesi... Tövbe tövbe... Git de öğren bu cenabetin ne olduğunu hıyar herif ’

...

Dükkan malla olmasına dolup taştı ya yine de Rıza amcanın kafası hayli karıştı.

Öyle ya mahalleli ekmeğini kendi yapar, sütü, yoğurdu, peyniri desen inek yükü. Makarnasını evde keser, şekerini çuvalla Burdur’dan getirir, yumurta desen mahallenin en iyi bildiği şey kümesçilik, tavuk yumurtasının bile yüzüne bakmaz hıyarağaları varsa yoksa kaz, bıldırcın. Bir bayramdan bayrama çoluk çocuğun özendiği genç oğlan çomacı (iki bisküvi arası un lokumu), bir de cigarayla rakı lazım bakkaldan ama mahalleli de onları da illaki güz ödemeli veresiye ister.

Güz ödemeli demek ne demek?

Nasreddin Hoca’nın diken hikayesinin kibarcası.

...

Rıza amca memurluğun çürüttüğü dirseklerini boş kasanın üstüne dayanıp ufacık gözlerini ortağına sert sert dikerdi arada.

‘Numan ne bok yedik de bunca borca girdik biz, tarhanasız, bulgursuz mu kaldıydık?’

‘Buradan anayol geçecek diyor damat. İnşallah o zaman...’

‘Başlatma damadına...’

Damattan başlamadı Rıza amca. İkisi de biliyordu ki bir başlasa ortada ne dükkan kalacak, ne güzellik kremi, ne de köpek maması...

...

‘Ekmeği günde on tane getirsen yeter’ dendi fırıncıya ‘hepsi elimizde kaldı da tavuk yemi yaptık’. Fırıncı da on ekmek için kamyonunu o yolları bozuk, deresi b.k kokan mahalleye sürmedi bir daha. Numan gıda pazarının adı ‘ekmeksiz bakkal’a bu yüzden çıktı.

Bir gün damadıyla Numan amca dükkanın içinde viski içesiymiş, e olacak ya artık ayak yolundan dönen Rıza amca da kapıdan ne konuştuklarını dinlemeye koyulmuş.

‘Hep bu uğursuz Rıza’nın suratından kaçıyor müşteri, söyleyelim bari de çok gelmesin dükkana’

‘Var o adamda bi uğursuzluk emme... Versene şundan bir bardak daha, gavur ne güzel yapmış’

‘İç babacığım yarasın... Ben de onu diyecektim bu alafranga içkilerden bayağı bi var elimde. Diyeceğim o ki bizim evde yer yok, dükkan da mal dolu’

‘Eee... gene ne yumurtlayacan’

‘Biz yanlış iş yaptık baba, geleceği göremedik... Viski verem mi?... Şimdi millet öte berisini büyük marketlerden alıyor’

‘Ulan onca borca soktun beni it herif’

‘Celallenme babacığım sen şu getireceğim viskileri, şampanyaları iyice bir sakla ondan sonrasını bana bırak, senin borcun benim borcum mu var allasen, aileyiz biz’

...

Rıza amca kapı arkasından işittiği bu ‘uğursuz’ lafına pek bir alınmış ama emniyeti arayıp ‘Bunlar kaçak göçek işlere girdiler’ diye ihbar etmeye yüreği de yetmemiş. Her şeyi zamana, kendisini de rakıya havale edip işleri büsbütün boşlamış.

Rıza amca ancak ardiyeye kilit vurulup ‘Numan gıda pazarı’ kapandığında sinirine engel olamamış; kendi damadının şark pazarlarından kaçak getirdiği hint kınasını Numan’ın ensesinde patlatıvermişti ‘Al Numan Yak gari bi yerlerine’ diyerek.

İlk icraları yayladaki bahçeyi satarak ödedi Rıza amca. Sonradan çıkacak olan borçlara da tedbir olsun diye muhtarın akıl verdiği gibi evi karısının üstüne yapıp mal beyanı kağıdını cebinden eksik etmedi.

Numan amcanın ise işleri yolunda gittiyse de o bundan bir mecidiye bile sebeplenemedi. Damat iki de bir hapse giriyor, tanımadığı adamlar gelip zuladaki kaçak malları götürüyordu. Üstüne üstlük kızı; kocası dama her girdiğinde ikisi okul çağında üç çocuğu ile beraber baba evinin yolunu tutuyor Rıza amca da ‘bunca boğazı ben nasıl doyururum’ diye kara kara düşünüp duruyordu.

...

B..lu dere kapanıp, kokusu da gittikten sonra ‘Senin evi pansiyon yapalım durduğu yerde para getirsin’ dediler Rıza amcaya. Kükreyerek kovaladı adamları.

Kapısını kapatıp keyfine bakıyor artık. Hala bizim eski mahalleden geçerken cam kenarında incecik belli rakı kadehini kendi kendine şaklatıp dururken görürüm onu. Sağ olsun ille de çağırır.

Ben ona kimin hatırını sorsam ‘Öldü’ der, o bana kimin hatırını sorsa ben ‘öldü’ derim. Böylelikle erken sıkılırız muhabbetten. Gerçi gülmesini bilir, yetmişine gelmesine rağmen yoğurdunu, tavuğunu, balığını, sebzesini hala iştahla yer.

Numan amcanın evrimi ise bambaşka gelişiverdi.

Sıkça camiye gider olması pek dikkatimizi çekmemişti önce. ‘Adam dertli, huzur arıyor’ diyorduk.

Ama evdeki kadınlar tülün, türbanın içine giriverince, bizim hayatında Arap görmemiş Numan amcamız ismini ‘Hacı Numan’ diye değiştiriverince ‘Ha! Dedik, ‘bu iş başka iş...’

...

Her neyse aralarında ölen - kalan, hasta yatan vardır kimseleri üzmeyelim şimdi. Benimkisi sizlerle yarenlik olsun.

Kalın sağlıcakla...

Okan Ünver

 
Toplam blog
: 104
: 489
Kayıt tarihi
: 06.03.08
 
 

1978 doğumlu Antalyalı bir müzisyenim, devamını ben de bilmiyorum..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara