Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Aralık '06

 
Kategori
Felsefe
 

Ölümden sonra yaşam 2

Ölümden sonra yaşam 2
 

Ezelden anılar

Her yaşam ikilikle başlar; kadınla erkeğin,spermle yumurtanın buluşması,sonra yumurta hücresinin ikiye bölünmesi. Bu ikilik bütün yaşam boyunca peşimizi bırakmaz: ‘ ‘ ben’ ‘ ve ‘ ‘ sen’ ‘ ,beynin sağ yarısı ve sol yarısı, akıl ve yürek , yer ve gök cennet ve cehennem,yaşam ve ölüm. Bu zıtları kapsayıp bir bütün haline getirmek için ying-yang simgesinin icat edildiği Doğu’da bile,dinsel ve felsefi eğilim madalyonun ‘ ‘ eros’ ‘ yüzünü değilde, ‘ ‘ thanatos’ ‘ yüzünü seçme doğrultusundadır. Çoğu Doğu dininde dünyadaki yaşam aşılması gereken bir yük olarak algılanır ve Batı’nın mistik geleneklerinde de manevi değerler yeğlenir. Yaşamı simgeleyen madalyon elimizdeyken,bir anda her iki yüzünü görmemize olanak yoktur.

Buradaki püf noktası, tabii ki, hayatta olduğumuz sürece, madalyonun kesin olarak bildiğimiz tek yüzünün canlı, soluk alıp veren , fiziksel , somut, maddi yüzü olmasıdır. Madalyonu çevirene dek öteki tarafın neye benzediğini, hatta bir öteki yüzün olup olmadığını gerçekten bilemeyiz. Bütün yapabildiğimiz dostlarımızın ve yakınlarımızın vahşi hayvanlar tarafından parçalanmasını seyretmek, sonrada onların artık var olmadığını görmektir. En azından bildiğimiz ve elimize geçirebildiğimiz bir madalyonun üzerine uygun yerine yerleştirebileceğimiz bir biçimde.

Bir yandan da, bir şeyler bize bunun her zaman böyle olmadığını söyler. Korku dolu geceleri ve vahşi hayvan tarafından parçalanmayı anımsayan aynı toplumsal bilinçaltı, bir yandanda, Ovidius’un sözleriyle ‘ ‘ toprağın armağan ettiği ağaçların meyveleriyle ve bitkilerle kutsanmış ve ağzını kan pıhtılarıyla kirletmemiş’ ‘ bir Altın Çağ’ı anımsamaktadır. ‘ ‘ O devirde kuşlar güven içinde kanat çırpar, tavşanlar çayırlarda korkusuzca gezinir, balıklar aptallıkları yüzünden yakalanmazlardı. Tuzak diye bir şey yoktu ve hiç kimse ihanetten korkmaz herkes barış içinde yaşardı. Kitabı Mukaddes de cenneti anlatırken dünyanın dört bir yanındaki cennet masalları gibi, aşağı yukarı aynı manzarayı çizer.

Hindistan’da, Hinduların Mahabharata’sı ‘ ‘ Krita Yuga’da (Gerçekler Çağı yada İlk Çağ ) tanrılar yoktu ‘ ‘ der. ‘ ‘ Ve şeytanlarda yoktu. Krita Yuga’da hastalık yoktu; yıllar geçtikce güçten düşülmezdi; nefret yoktu, gurur yada hiçbir kötü düşünce yoktu; hüzün ve korkuda yoktu. O devirde insanlar istedikleri kadar uzun yaşardı ve ölüm korkusu yoktu.’’

Çinli bilge Chuang Tzu’ya göre de ‘ ‘ Kusursuz Erdem Çağ’ ında insanlar doğruluğun ne olduğunu bilmeden doğru ve dürüsttüler; yüce gönüllülük olduğunu bilmeden bir birlerini severlerdi ; bunun içtenlik olduğunu bilmeden doğru ve candandılar. Lütuf yaptıklarını yada minnet altında düşünmeden bir birlerine yardım ederlerdi. Bu nedenle yaptıkları hiçbir iz bırakmadı ve geriye hiçbir kayıt kalmadı.

‘ ‘ Çayır, orman ve ırmağın’ ‘ der Wordsworth, ‘ ‘ sanki kutsal bir ışığa büründüğü bir devir vardı. Her nasılsa, nereden doğmuşsa, hepimiz bu cennet anısını, varlığımızın temeli ve kaynağı olan bu ‘ ‘ önce ‘ ‘ yi paylaşmaktayız. Mistikler bize, bu cennetin şimdi ve burada erişilebilir olduğunu,gerçek ölümsüzlüğü burada bulup daha ana babamız bile doğmadan önce sahip olduğumuz çehrelere burada büründüğümüzü söylerler. Zen üstadına ‘ ‘ Öğretilerinizin özü nedir?’ ‘ diye sorulduğunda şu basit yanıtı verir ‘ ‘ bu.’ ‘

Mistiklerin sözlerini, yitik bir cennetin güzel öykülerini dinler gibi ve günlük işlerimize dalıp gitmediğimiz o anlarda, bu sözlerin yalnızca doğru olmakla kalmayıp, her zaman bildiğimiz bir şeyleri ifade ettiği duygusuna kapılırız. ‘ ‘ Öbür dünya’ ‘ yla ilgili en parlak umutlarımızı da işte bu anımsama duygusu üzerine, günün birinde, yitirdiğimiz yuvamıza dönme beklentisi üzerine kurarız.

 
Toplam blog
: 5
: 1264
Kayıt tarihi
: 03.12.06
 
 

Bir süre cafecilik deneyimim oldu... Bisikletle yurdun bir kısmını gezme fırsatı buldum, yaşamın içi..