- Kategori
- Eğitim
Ortaöğretim sistemini yeniden ele almak…

Ortaöğretim sistemi 4+4+4 düzenlemesi ile zorunlu eğitim kapsamına alındı. Bu durum eğitim sistemindeki sorunların görünür hale gelmesinde önemli bir fırsat sağlayabilir. Zira şimdiye kadar ortaöğretimin zorunlu olmaması bu kademeye giren öğrenci sayısını azalttığı gibi ortaöğretimde yaşanan sorunları gizleyen bir boyuta da sahipti. Ortaöğretimle ilgili sorunlar daha çok her yıl yapılan üniversiteye giriş sınavları ile sınırlı kalıyordu.
Ortaöğretim sistemimize bakıldığında ilköğretimden ortaöğretime geçişte yapılan merkezi sistem sınavlarındaki öğrencilerin başarı durumlarına göre yapılan gruplamalarla öğrenciler yer alıyorlar. Ortaöğretim sisteminde okullar genel ve mesleki eğitim kapsamında ikiye ayrılmakla birlikte bu eğitim kademeleri de okul çeşitliliği açısından daha alt dallara ayrılmaktadır. Geçmişte Anadolu Lisesi olanlar ve olmayanlar şeklinde var olan gruplandırma son dönemlerde kaldırılmaya çalışılsa da bu sadece isim değiştirme düzeyinde kalmış görünüyor. Buna rağmen hala genel lise, çok programlı lise şeklinde düzenlemelere sistemde rastlamaya devam ediyoruz.
Yapılan merkezi sınavlarla gruplara ayrılan öğrenciler başarı durumlarına göre farklı okullara yerleşiyorlar. Bu gün için Fen Liseleri, Sosyal Bilimler Liseleri, Anadolu Öğretmen Liseleri adeta en başarılı diye nitelenen öğrencileri bünyelerine alıyorlar. Okulların bulunduğu yerleşim yerinin büyüklüğüne göre, okulun kadrosuna göre, okulun açık bulunduğu süre içinde sahip olduğu yönetim kültürüne, mevcut eğitim öğretim personelindeki ekip olma becerisinin düzeyine göre okullara olan yönelim aşağı yukarı farklılık taşımakla birlikte bu sıralama çoğu yerde geçerli. Meslek liselerindeki uygulamaların da sıralanan bu okulların arkasından geldiği görülmektedir.
Okulların çeşitliliğine karşın okullarda uygulanan programların kapsamına, içeriğine bakıldığında akademik eğitim veren geçmişte genel lise diye nitelenen fakat bugün Fen Lisesi, Sosyal Bilimler Lisesi, Anadolu Öğretmen Lisesi ve Anadolu Lisesi diye sıralanan okullardaki programın hemen tümünde aynı olduğu, meslek liselerinin de türlerine göre benzer programları uyguladıkları görülmektedir.
Ortaöğretimin zorunlu olması ile birlikte özellikle müfredat uygulamalarında önemli sorunlar yaşanmaya başlamıştır. Öğrenciler ilköğretim sonunda girdikleri merkezi sınavlardaki aldıkları puanlara göre farklı okullara yerleşmiş de olsalar ders içeriği olarak aynı müfredat içeriğine tabi tutulmakta, öğrenme düzeyleri ve becerileri farklı düzeylerde olsa da herkesin aynı içeriği aynı düzeyde öğrenmesi beklenmektedir. Ortaöğretim düzeyindeki ders içeriklerine bakıldığında ise zorunlu eğitim kapsamına göre çok çok üst düzey bilgi ve becerilerin kazandırılmaya çalışıldığı görülmektedir. Sayısal veya sözel olsun derslerin içeriği herkesin aynı düzeyde algılayamayacağı kadar derinlemesine ve ayrıntılı işlenişlerin bulunduğu dikkate alındığında her okul türündeki öğrencinin bunları aynı şekilde öğrenebilmesi hem mümkün değildir hem de gerek yoktur. Zorunlu eğitim kapsamında bir öğrenim kademesinde herkesin ortalama bilgi, beceri ve alışkanlık kazanması gereken alanlara yönlendirilmesi çok daha yararlı olacaktır. Fen Liselerinde uygulanan programla Çok Programlı Lisedeki programın aynı düzeyde olması her iki okuldaki öğrenciler ve öğretmenler açısından önemli sorunlara neden olmaktadır.
Öğretmenler 250-300 puanla girilen öğrencilerin bulunduğu okulla 450 ve üzeri puanla girilen okullardaki öğrencilere aynı düzeyde bilgi, beceri ve etkinlikleri yaptırabilmekte zorlanmaktadırlar. Bu konuda zorlanmanın söz konusu olmayacağını iddia etmek eğitim biliminin gerçekleri ile örtüşmez. Bu farklılıkları görmezden gelmek eğitim sisteminin sorunlarını adeta halı altına süpürüp gizlemek anlamına gelmektedir.
Yapılması gereken herkese hitap eden genel bir çerçeveye sahip oluşturulacak müfredat sonrası ilgi alanlarına göre seçmeli ders seçme sistemi getirip herkesin ilgi duyduğu, öğrenmek istediği alanda derinlemesine bilgi almasını sağlayacak bir sistem kurmaktır. Bu sistemde öğrenci günlük hayat içinde karşılaştığı olay ve olguları doğru algılama, yorumlama, değerlendirme becerisini kazanabilecek kadar bir bakıma genel kültür düzeyinde tüm alanlardan haberdar olabilecek iken ilgi duyduğu alanda derinlemesine bilgi, beceri, tutum ve değerler kazanma şansı edinmiş olacaktır. Üniversiteye giriş sürecinde de buna göre bir yönlendirme yapılabilecektir.
Ortaöğretim sistemimizde çok erken yaşlarda tüm alanlarda derinlemesine bilgi edinmek zorunda kalan öğrenciler eğitimden, öğrenmekten, okuldan adeta soğumakta, bir an önce mesleğe geçişi sağlayacak üniversiteye girişi sağlayacak sınavlara odaklanmakta, sınavda başarılı olmasına katkı sağlayacak alanları önceleyip diğer alanları sırf sınıf geçmek amacıyla zorunlu olarak almak gerektiği için hiçbir motivasyon olmaksızın adeta zorla katlanmaktadır. İstemediği bir alanda verilen eğitim öğrenciye işkence gibi gelmektedir. Üniversiteye giriş sonrasında eğitimden, okumaktan, öğrenmekten adeta nefret eder duruma gelen bireyler ellerine kitap almaz hale gelmektedirler. Hayat boyu öğrenme, bilimsel düşünme, okuma sevgisi, bilgi sevgisi gibi alanlar toplum içinde adeta fenerle aranır duruma gelmektedir.
Milli Eğitim Bakanlığı bu çerçevede ortaöğretim sistemi üzerine bir an önce eğilmelidir. Eğitimi yönetme, yönlendirme, değerlendirme yetkisine sahip tek makam olan Milli Eğitim Bakanlığının topluma karşı en önemli borcu olarak görülmelidir. Bu çerçevede okullardaki işleyişe çok daha yakından bakılması, öğrenme öğretme süreçlerinin çok dikkatli bir şekilde gözlenmesi, analiz edilmesi gerekmektedir. Bunun yapılabilmesi bakanlıkla taşra birimleri arasında, okullarla yönetim kademeleri arasında etkin bir iletişim kanalı kurulması ve işletilmesi gerekmektedir.
Soru, Görüş ve Eleştirileriniz için…..
Ali Hikmet DEMİR